Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

--

Tüm Yazıları

Kendini ve çevresini okuyan her insan, her şeyini Allah’a borçlu olduğunu anlar. Allah’ı kavramakla Allah’ın emrine girmek aynı şey değildir. İnsanların çoğu, kendini merkeze alarak kendi doğrularını, evrensel doğrulara tercih edip dengeleri bozar

BÜTÜN SIKINTILARIN KAYNAĞI BENCİLLİKTİR

İslam, fıtrat dinidir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rum 30/30)
Fıtrat; varlıkların oluşum, değişim, gelişim ilke ve kanunlarını yani doğada geçerli yasaları ifade eder. Herkesin bu yasalara uyan doğru bilgileri vardır. Allah’ın Elçileri, bu bilgilere vurgu yapmış ve Allah’ın indirdiği kitaplarla onlar arasındaki uyumu göstermişlerdir.
Kendini ve çevresini okuyan her insan, Allah’ı kavrar ve her şeyini ona borçlu olduğunu anlar. Allah’ı kavramakla Allah’ın emrine girmek aynı şey değildir. Çünkü doğruları bilmek başka, doğrulara uymak başkadır. İnsanların çoğu, kendini ve bağlı bulunduğu topluluğu merkeze alarak kendi doğrularını, evrensel doğrulara tercih edip dengeleri bozarlar. Dini kimliği ne olursa olsun, sıkıntıların kaynağı bunlardır. İnsanları kâfir yapan da budur. İlgili âyetler şöyledir:
Elif, Lam, ra. Bu Kitabı sana, insanları, Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve her şeyi güzel yapanın yoluna yani göklerde ve yerde olan her şeyin sahibi Allah’ın yoluna çıkarasın diye indirdik. Kâfirlerin (bunu görmeyenlerin) çetin bir azaptan çekecekleri var. Onlar, yaşadıkları anı ilerisinden çok seven, Allah’ın yolunu çarpıtmaya çalışarak ondan uzaklaşan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler. (İbrahim 14/1-3)

Kalpte olanı Allah bilir
Ayette “çarpıtma” diye anlam verdiğimiz “ıvec”, insanların kolayca anlayamayacakları bir çarpıtmadır. Öyle olduğu için bu çarpıtmayı yapanlar din dışına itmez, hatta o dinin saygın bir kişisi gibi görebilirler.
İman, kalp ile tasdik yani içten kabullenmedir. Kalpte olanı sadece Allah bildiği için biz davranışlara bakarız. Aldanmamak için kılı kırk yarar, aklımızı sonuna kadar kullanırız. Duygusal davrananları böylelerinin etkisinden uzaklaştırmak zordur.
Gözünü dünyalık bürümüş olanları ne din, ne kanunlar engelleyebilir. Onlar dine uyma yerine, dini kendilerine uydurma konusunda çok başarılıdırlar.
Kur’ân’ın; Müslüman-Gayrimüslim ilişkilerine nasıl baktığını ortaya koymak istiyoruz. Bu konuda temel âyetler şunlardır: “Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.” (Mümtehine 60/8-9)

‘Haksız saldırı yapmayın’
Âyetler, müslüman olmayanlarla ilgili üç kırmızı çizgi belirlemiştir:
1. Dinimizden dolayı bizimle vuruşanları,
2. Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3. Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kurulamaz ama yine de haksızlık yapamayız. Bu konuda Allah’ın emri şudur:
“Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın. Haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez.” (Bakara 2/190)

‘Müjdeleyen kişiyim’
Dine uyma yerine dini kendine uydurmak isteyenler, şu ayeti merkeze koymuşlardır:
Yasak aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın. Ama tövbe ederler, namaz kılarlar, zekât verirlerse serbest bırakın. Allah’ın bağışlaması çoktur.” (Tevbe 9/1-5)
Âyeti bağlantılarından kopararak merkeze alanlar, Yahudi ve Hırıstiyanlar dışında herkesi bu kapsama sokmuştur. Âyetleri bağlantılarından koparıp yorumlamak, Allah’ın asla affetmeyeceği suçtur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Bu, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir. Ben de o kitapla sizi müjdeleyen kişiyim.” (Hud 11/1-2)
Menfaatlerini öne alanlar, bir âyeti, onu açıklayan âyetlerle birlikte anlamayı emreden ayetleri görmemişlerdir. Herkes kendine şunu sormalı; “Ben, kişisel menfaatlerimi evrensel menfaatler karşısında terk edebilir miyim?”

Haberin Devamı

KURAN’A SORALIM

Kur’ân’da, nebiler de dahil herkesin şirk konusunda uyarılıp onların da hata yapabileceğinin gösterilmesi, ataları kutsamanın geçersiz kabul edilmesi, geçmişten gelen veya sayısal çoğunluğa dayanan bilgilerin yanlış olabileceğini göstermektedir.
Hakikat, gücünü çoğunluktan değil bizzat kendisinden alır. Sayısal çoğunluk, yanlışı doğruya çevirme gücüne sahip değildir. Sadece zanna uymaya meyilli zihinlerde şüphe uyandırır, sosyal baskıya sebep olur ve kişisel hürriyeti tehdit eder. Sayısal çoğunluğu, doğrunun delili kabul eden; düşünme, eleştirme, araştırma gibi davranışları gereksiz ya da tehlikeli sayar. Ezber yapar ve bu ezberi bozan her şeye karşı cephe alır. Karşısındakini dinlemeye ya da anlamaya gayret göstermez, gerek de duymaz. Alaycı bir tavır takınır, sesini yükseltir, konuşmaz bağırır. Şahsı, ait olduğunu düşündüğü çoğunluk ya da gelenekle o kadar bütünleşmiştir ki, her türlü eleştiriyi kişiselleştirir.
Hayalinde oluşturduğu, sahte bir dünyanın figüranı olarak yaşar hayatı. Uyandırılmak istemez uykusundan. Zaman zaman fıtratının tezahürü olarak içinin derinliklerinde hissettiği doğrular karşısında irkilir ve korkular yaşar. Bu korkuları, gurubundan aldığı sayısal çoğunluk psikolojisiyle yenmeye çalışır. Kendisini, doğrunun tam ortasında olduğuna inandırmaya çalışsa da etrafındaki her şey ona bunun doğru olmadığını gösterir ve söyler. Bunları duymamak için gözlerini yumar kulaklarını tıkar. Böylelikle dış dünya ile bağlarını kopartır. Sahte dünyasına saklanır.
Sahte dünyasındaki figürleri o kadar yüceltir ki onlara kıyasla kendisi artık çok aşağılardadır. Böylelikle kendi eliyle, köleliği dibi vurmuş seviyede yaşamaya başlar. Kendisi dibe vurduğu için, özgürlüğün zirvesinde olanlara düşman kesilir.

Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org
Süleymaniye Vakfı imsakiyesine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.suleymaniyevakfi.org

Okuyucudan gelen sorular

Soru: Zekâtın kırkta biri nasıl hesaplanıyor? Bir örnekle açıklar mısınız?
Cevap: Temel ihtiyaçları ve borçları çıktıktan sonra nisap miktarını aşan (85 gr altın, 595 gr gümüş, buna denk para veya ticaret malı) şeyin % 2,5 (yüzde iki buçuğunu) gerekli yerlere vermektir. Mesela asli ihtiyaçlarınızın ve borçlarınızın dışında elinizde 10 bin lira paranız varsa bunun % 2,5’i olan 250 lirayı zekât olarak vermeniz gerekir.

Soru: Fitre kimlere ve hangi oranda verilir?
Cevap: Fitre maddi açıdan çaresiz kalmış insanlara (miskinlere) verilir.
Her bir Müslüman, fitre verirken kendi çevresinde yaşayan bir yoksulu (miskini) bir gün doyuracak miktarda yiyeceği ölçü almalıdır. Fitrenin buğday, arpa, hurma veya üzümden verilmesi şart değildir.

Günün Âyetİ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Onlara: “Allah ne indirmişse ona uyun” dense, “Hayır! Biz atalarımızın yoluna uyarız” derler. Peki, ya ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yolu da bulamamışlarsa?”