Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen ağustosta “Fırat Kalkanı” harekâtı başladığında, bunun yeni güvenlik doktrini çerçevesinde, Türkiye’ye yönelik terör tehdidini sınır ötesindeki kaynağında ortadan kaldırmayı amaçladığı belirtilmişti.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yanına aldığı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Kuzey Suriye’de yürüttüğü başarılı operasyonlarla gerçekten birçok IŞİD yuvasını yok etti ve fiilen kendi kontrolünde güvenli bir bölge oluşturabildi.
Sıra El Bab’a gelince, bunun ele geçirilmesinin zor olacağı önceden biliniyordu. Bu kent, IŞİD’in müstahkem mevkii ve başlıca direniş noktası... Türk siyasi ve askeri yetkililerinin El Bab’ı ele geçirmek gerektiğine inanmalarının iki önemli nedeni vardı: Birincisi, IŞİD’i bu bölgeden söküp atmak ve böylece “DAEŞ başkenti” Rakka’ya karşı girişilecek bir harekâtın yolunu açmak.
İkincisi (ve belki de daha önemlisi) PYD/YPG’nin bu bölgede bir “Kürt koridoru” kurmasını ve bir askeri varlık göstermesini önlemek...
Ankara kendi güvenlik konsepti çerçevesinde El Bab’ın TSK-ÖSO’nun kontrolü altına geçmesini zorunlu görüyor. Burada IŞİD’e karşı yürütülen savaş çok çetin bir şekilde devam ediyor. TSK ve ÖSO güçleri kentin kuzeyindeki bölgeye hâkim durumda ve kent merkezine doğru ilerleme çabasında...
Düşman hattı
Bu harekâtın içerdiği bazı riskler var. Bunların başında Esad’a bağlı Suriye ordusunun kente güneyden ilerlemesidir. Bu, TSK ile Esad güçleri arasında bir çatışma riskini yaratıyor. Nitekim bu hafta Suriye birlikleriyle ÖSO arasında sıcak bir çatışma oldu.
El Bab cephesinde Türk ve Suriye askerlerinin karşı karşıya gelmemeleri için özellikle Rusya ile gerekli temaslar yapıldı. Aslında bunu en iyi sağlayabilecek ülke Rusya.
“Dost ateşi”
Ama tam bu sırada bir Rus uçağının yanlışlıkla El Bab’daki bir Türk karargâhını bombalaması ve 3 askerin şehit, 11 askerin de gazi olmasına sebep olması büyük bir talihsizlik. Bu “dost ateşi” ile ilgili soruşturma kuşkusuz dikkatle izlenecek. Bu olay Türk ve Rus askeri makamları arasındaki koordinasyon yetersizliğini gösteriyor. İleride böyle olayların tekrarlamaması için daha etkin bir mekanizma kurmak şart.
Türkiye bu olayın Türk-Rus ilişkilerini yeniden bozmaması için dikkatli bir kriz yönetimi yürütüyor. Böyle bir “kaza”yı bir Suriye uçağı -hatta bir koalisyon uçağı- yapmış olsaydı, herhalde bunun Türkiye’deki tepkisi farklı olurdu...
El Bab’ın riskler ve belirsizlikler listesine bir de şunu eklemek lazım: Kente kim ilk girecek? Sonuçta El Bab’ı kim kontrol edecek, Türk tarafı mı, Suriye tarafı mı? Yoksa iki tarafın güçleri kendi ele geçirdikleri kesimlere mi hâkim olacak?
Bu hususların tüm ilgili taraflarca şimdiden müzakere edilip net bir şekilde belirlenmesi gerek. Aksi halde El Bab riskli bölge olmaya devam edecektir.