Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir süredir Türkiye dost ve müttefikleriyle ciddi krizler yaşıyor.
Malum, ABD ile FETÖ’yü himayeden YPG’ye silah desteğine kadar varan bir dizi uyuşmazlığın üstüne bir de vize skandalının binmesi, Ankara ile Washington arasındaki gerginliği bir kat daha tırmandırdı... Almanya ile keza FETÖ, PKK ve OHAL odaklı ihtilaflar nedeniyle ilişkiler iyice gerildi... AB ile üyelik perspektifi adeta ölü bir noktaya gelmiş durumda... Çoğu Avrupa ülkesinde Türkiye karşıtı bir hava esiyor ve aynı şekilde Türkiye’de de Batı aleyhtarlığı tırmanıyor...
Bu kötü tablo hep böyle mi devam edecek?
Her ne kadar “Bizim onlara ihtiyacımız yoktur” diye popülist bir tavır sergilense de, aslında hiç kimse bu durumun daha fazla uzamasını istemez. Olaylara sağduyuyla bakarsak, ne Türkiye’nin müttefiklerinden vazgeçmesi ne de o ülkelerin Türkiye’yi kaybetmesi lüksü vardır.
Dolayısıyla, ulusal çıkarlar öncelikle kriz ve gerilimlerin yatıştırılmasını ve uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla halline çalışılmasını gerektirir.
Böyle bir irade olduğu takdirde, bunun başarıyla “yapılabilir bir şey” olduğuna dair çok örnek vardır. Rusya ile uçak krizinin birdenbire nasıl giderildiği ve Ankara ile Moskova arasındaki ilişkilerin hızla ne düzeye eriştiği ortada...
Yumuşama emaresi
Batılı ülkelerle yaşanmakta olan gerginliklerin yatıştırılması olasılığını yaratan bazı işaretler var.
Bunlardan biri, ABD’den resmi bir heyetin Ankara’ya gelmesidir. Bu dahi, iki tarafın da krizin uzamasını istemediklerini ve uyuşmazlıklarını -demeçlerle, medya vasıtasıyla değil- masaya oturup konuşarak halletmeyi amaçladıklarını gösteriyor...
Diğer bir işaret de Almanya’dan geliyor. Seçimler sırasında gerginliği artıran çok şey oldu. Şimdi ise Şansölye Merkel tavrını yumuşatabileceği sinyalini veriyor. Örneğin, son bir konuşmasında, bu hafta yapılacak olan AB Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelerin kesilmesi yönünde bir karar çıkartmak niyetinde olmadığı söyledi. Türkiye-AB ilişkilerin açısından da Zirve’nin böyle bir karar almaması çok önemli. Bu, mevcut anlaşmazlıklara rağmen, sürecin devam edeceği işaretini veriyor.
Kriz yönetimi
Öyle görünüyor ki şimdi bir “kriz yönetimi” aşamasına giriliyor.
Bunun sonuç vermesi için her şeyden önce politikacıların daha az konuşması ve diplomasiye görevini daha rahat yapma imkânını vermesi gerekir.
Bu süreç sırasında popülist ifadelerden ve saldırgan üsluptan kaçınmak şart...
Bu arada müzakereler devam ederken, güven artırıcı bazı jestlerin yapılmasında (örneğin vize konusunda) çok yarar vardır.
Nihayet bu gibi hallerde çözüm için karşılıklı olarak gereken esnekliği göstermenin ve “kazan-kazan” anlayışıyla hareket etmenin önemi büyüktür...