Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun arzuları doğrultusunda gelişmeyen Suriye krizinin bundan böyle de Ankara’da çizilen şablonlara göre ilerlemeyeceği artık belli oldu.
Hem Suriye konusunun “iç işimizi” ilgilendirdiğini söylemiş olan Erdoğan’ın hem de Ortadoğu’da Türkiye’nin onayı olmadan yaprak kımıldayamayacağını çeşitli vesilelerle belirtmiş olan Davutoğlu’nun Suriye politikaları savaş olasılığını da kapımıza dayamış bulunuyor.

Savunmacı diplomasi
Bu gidişle, Türkiye Cumhuriyeti’ni, komşu bir ülkeye karşı ilk kez savaşa sokma “şerefi” kolaylıkla AKP iktidarına düşebilir. Ancak, Ankara’dan yapılan sert açıklamalara rağmen, söylenenlerin satır aralarından AKP’nin bu “şerefe nail olmayı” istemediği de anlaşılıyor.
Şam’a karşı şimdi yapılan ve siyaseten zorunlu olan “Hiçbir şey yanıtsız kalmayacak” uyarılarıyla bezenmiş kararlılık gösterileri bir yana, hükümetin Suriye konusunda büyüyen bir açmazla karşı karşıya olduğunu artık herkes görüyor.
Azan PKK terörü, artan mülteci sorunu, Türkiye’nin radikal Sünni kökenli İslamcı teröristler için lojistik merkez haline geldiğine dair haberler ve komşularla bozulan ilişkiler derken, Ankara’nın önünde çok fazla seçenek de yok.
Başka bir ifadeyle, Türkiye, “oyun kurucu” olma iddiasıyla bölgeyi şekillendirmeyi amaçlayan bir diplomasiden, ulusal çıkarlarını korumak için tedbirler alan savunmacı diplomasi gütme noktasına itilmiş bulunuyor. Ankara’nın Suriye’ye karşı müttefiklerini dahi harekete geçirememiş olmasının etkisi de burada göz ardı edilemez.

Ankara’da hayal kırıklığı
AKP iktidarının bu nedenle, sessizce de olsa, geri adımlar atmaya başladığını görüyoruz. Örneğin, mültecilerin sınır geçişleri artık daha kontrollü ve “seçici” bir şekilde yapılıyor. Ayrıca polis ülke sathına dağılmış Suriyelileri bulup, “Ya karakola gidip resmen mülteci olarak kayıt olun, ya hazırlanan kamplara gidin” diye baskı yapıyor.
Bu arada, Ankara’nın yabancı istihbarat ajanlarının Hatay’da cirit atmalarından da çok memnun olmadığını ve bazı tedbirler almaya çalıştığını tahmin etmek de güç değil. Öte yandan, “Özgür Suriye Ordusu”na Türkiye’den taşınması için baskılar yapıldığını da Suriyeli muhaliflerin Ortadoğulu ve Batılı gazetelere ve kanallara verdikleri demeçlerden anlıyoruz.
Bu arada Ankara’da, Suriyeli muhalefet konusunda da hayal kırıklığı yaşandığını Dışişleri çevreleriyle temaslarımızdan çıkarabiliyoruz. Görüşlerine genelde katılmasam da Hüsnü Mahalli’nin Akşam’daki sütununda çıkan aşağıdaki görüşleri doğrudur.
“İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi denilen örgütün artık esamesi bile okunmuyor. İçeride ise muhalefet adına yalnızca silahlı gruplar kalmış. Bu gruplar içinde en etkin olanları ‘dinsel söylemi’ ağır basan ve giderek Kaide ve benzeri ideolojik, siyasal ve askersel yapılara yanaşan gruplardır.”
Mahalli’ye göre bunların da tek hedefleri var “Alevi Esad’dan kurtulmak.” Yoksa “Demokrasi, özgürlük, insan hakları, kadın hakları ve benzeri kavramlar onların gündeminde değil ve hiçbir zaman olmadı.”
Davutoğlu TRT-1 verdiği son demecinde, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Faruk El Şara’nın Esad sonrası yönetime geçiş sürecini sağlayacak bir isim olduğunu söylemiş. Şara bu durumda elbette ki “ehveni şer” isimdir.

Geri adım atıldı
Sünni olması da AKP’nin kendisini tercih etmesini sağlayan bir unsur olabilir. Bu arada ABD de kendisine “geçişi sağlayabilecek şahıs” olarak bakıyor. Davutoğlu’nun Şara’yı telaffuz etmesi Ankara ile Washington arasında bu konuda “eşgüdüm” sağlandığını da çağrıştırıyor.
Ancak Şara’nın Baas rejiminin has adamı olduğu da unutulmamalı. Ayrıca 73 yaşında ve Arap kaynaklara göre “çok hasta.” Ne olursa olsun, rejimden birisinin liderliğini uzun süre kabul etmezken, şimdi eski bir “Baasçıdan” medet umma noktasına gelmiş olması da Ankara için bir geri adımdır.
Uzun lafın kısası, Türkiye’ye, Suriye’nin geleceği açısından “oyun kurucu” olmaktan vazgeçip, bu ülkedeki ve Ortadoğu’daki belirsizlikler karşısında “oyuna gelmemek” için çaba sarf etmekten başka bir çare kalmadığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, gelişmeler AKP’ye “Ortadoğu gerçeklerini” acı bir şekilde öğretmeye devam ediyor.