Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriyeli mültecilerde ‘psikolojik’ 100 bin sınırının aşılması, Suriye topraklarında bir tampon bölge kurulmasını tekrar gündeme getirdi. Bu bölgenin sadece mültecilere değil, Türkiye’ye de yarayacağı kesin. Zira mülteci akınını önlemenin ötesinde, gelmiş olan mültecilere de gidecek güvenli bir yer sağlamış olacak.
Ancak bu tür bir tampon bölge Esad rejimince “işgal” olarak görülecektir. Bu nedenle de havadan ve karadan korunması gerekecektir. İlk sıkıntı da burada başlıyor, zira ne Batı’da, ne de bölgede bu tür bir askeri maceraya girmek isteyen tek bir ülke yok.
ABD’deki Lehigh Üniversitesi profesörlerinden İstanbul doğumlu Henri Barkey, Radikal’de önceki gün yayımlanan söyleşisinde, ülkesinin tecrübelerine de dayanarak, bu konuda çarpıcı tespitlerde bulunmuş.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Ortadoğu uzmanı olarak da çalışmış olan Barkey, İsrail ile uzun düşmanlığı nedeniyle en modern teçhizatla donatılmış olan Suriye hava savunma sistemlerine işaret etmiş. Suriye’nin bu sayede geçmişte Amerikan uçaklarını düşürdüğünü de itiraf etmiş.
Barkey, bu nedenle tampon bölge konusunda, “ABD olarak istemiyoruz... Obama seçilirse kesinlikle yapmayacak. Romney seçilirse de çok küçük ihtimal” diye konuşmuş. “Türkiye bunu tek başına neden yapamaz?” sorusunu ise, “Türkiye en son ne zaman bir ülkeyle savaşa girdi? NATO’nun ikinci büyük ordusu olabilir ama tecrübesiz” diye yanıtlamış.
Bu sözler, bazıları için “ulusal onur” açısından rencide edici gelebilir, ancak söylenenleri yabana atmamak lazım. TSK’nın komuta kademesi de kuşkusuz var olan sorunların bilincinde.
Örneğin, “El Cezire”de önceki gece konuşan Murat Karayılan’ın sözlerinden, Türkiye’nin tampon bölge kurması halinde PKK’nın Esad ve destekçileri ile daha yakın işbirliğine gireceğini çıkarmak mümkündü.
Bu arada Batılı müttefiklerimizin siyasi desteği nereye kadar sürdürecekleri de tartışmalı. Batı, Esad’ın gitmesini istiyor, ama arkasından gelecek olanlardan da korkmaya başladı. Bu nedenle zaman oynuyor.
Hürriyet’te önceki gün İngiliz Büyükelçisi David Reddaway ile bir söyleşi vardı. Reddaway’in, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Suriye’de geçiş dönemi başkanı olarak Başkan Yardımcısı Faruk El Şara’yı işaret etmesine ilişkin soruya, “Emperyal geçmişimizden öğrendiğimiz şöyle bir ders var: Artık başka ülkelerin liderlerini seçme işine girmiyoruz” demesi de bu açıdan manidardı.
Esad ile rejiminin gitmesine odaklanan AKP açısından bunun çok da sevindirici bir çıkış olması mümkün değil. Özetle, ‘sonunda gidecek’ olsa da, Esad’ın bugünden yarına gitmeyeceği belli oldu. Bu nedenle daha fazla mülteciye hazırlanırsak iyi olur.