Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BM Güvenlik Konseyi’nin, tasarıdan daha az etkisi olan bir “başkanlık açıklaması” şeklinde olsa bile, Akçakale’yi hedef alan ölümcül havan mermisi nedeniyle, üstelik Rusya’nın da desteği ile, Suriye’yi kınaması önemlidir.
Rusya’nın Esad yönetimine verdiği destek düşünülürse, Moskova’nın bu kınamaya katılması, Suriye’nin Rusların gözünde bile bir kırmızı çizgiyi geçtiğini gösteriyor. Şam rejimi de kuşkusuz kendisi açısından pek de iyi olmayan bu gelişmeyi not etmiştir.

Tezkere baskı aracı
Öte yandan AKP iktidarı adına yapılan açıklamalar, hükümetin savaş olasılığını pek telaffuz etmek istemediğini gösteriyor. Bu nedenle, TBMM’de kabul edilen tezkerenin şu aşamada, Şam üzerinde bir baskı aracından ibaret olduğunu söyleyebiliriz.
Tezkerenin geçmesinden sonra Esad yönetimi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dediği gibi, “gerekli mesajı” gerçekten aldı mı, bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak Esad yönetiminin, zorda kaldıkça ortamı bulandırmak için her şeye tenezzül edebileceğini de gördük. Hal böyle olunca, Suriye ile bir provokasyon sonucunda çatışmaya itilmemiz olasılığına karşı da çok dikkatli olmak gerekiyor.

Askeri destek kesin değil
Burada bir husus dikkat çekiyor. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya derken, Batılı ülkeler hiçbir zaman, hiçbir konuda Türkiye’nin arkasında Suriye konusunda olduğu kadar durmamışlardı. Bunu kuşkusuz AKP açısından bir başarı olarak görenler çıkacaktır.
Ancak, Türkiye ile Suriye arasında çıkacak bir çatışmanın, Suriye’ye askeri olarak herhangi bir şekilde bulaşmak istemeyen, buna rağmen birilerinin Esad’ı “halletmesini” arzulayan bu ülkelerin işine geleceğini de unutmamak lazım. Suriye ile bir çatışma durumunda bu ülkelerin Türkiye’ye anında askeri destek sağlayacakları da kesin değil.

Kimyasal silah riskleri
Öte yandan, bir savaş durumunda Türkiye’nin sadece Suriye rejimi ve ordusu ile karşı karşıya kalacağını varsaymak da hatalıdır. CNN Türk’te dün yer alan bir habere göre, İranlı Ayetullah Mekarim Şirazi, Türk hükümetini suçlayarak “Sizler gaspçı İsrail ile el ele vermişsiniz, masum insanları katletmek için Suriye’ye terörist gönderiyorsunuz ve bu yüzden tarihte rezil rüsva olacaksınız” demiş.
Özetle, İran ve Lübnan’daki Hizbullah’ın Suriye’nin yanında durup Türkiye’ye karşı el altından veya açıkça mücadele etmeye hazır olduklarını da hesaba katmak gerekiyor. Türkiye’nin kendisini bölgedeki mezhep mücadelesinin odağında bulması ve bu nedenle kendi topraklarında tahrik amaçlı terörist saldırılara maruz kalması olasılığı da göz ardı edilemez.
Bu arada Suriye’nin elinde olduğu söylenen ve Esad’ın “işgalci yabancı güçlere karşı kullanma” vaadinde bulunduğu kimyasal silahlar konusu da herhalde askeri planlamacılarımızla sivil otoritelerimizi düşündürüyordur.

Savaş zorunlu değil
Uluslararası hukuk ve BM Şartı’na göre ülkelerin dışarıdan gelen saldırılara karşı kendilerini koruma ve gerekli misillemelerde bulunma hakları vardır. Akçakale’ye düşen havan mermisi için misilleme hakkını kullanan Türkiye’nin, geleceğe dönük olarak Suriye’ye gerekli her türlü askeri uyarıda bulunması bu nedenle olağandır.
Ancak, “savaş” sözü dile kolay gelse de, tarihin not edilmesi gereken tek bir dersi varsa o da şudur: Savaşa girmek, savaştan çıkmaktan kolaydır. Kısacası, kim olursanız olun, kendinizi ne kadar güçlü görürseniz görün, bir savaşa girdiniz mi sonucunun ne olacağını kestirmeniz mümkün değil.
Onun için şu sıralarda savaş olasılığını hiçbir şekilde telaffuz etmeden, sonu belirsiz maceralara karşı ulusal çıkarları eldeki tüm barışçıl enstrümanlarla korumaya çalışmak en akılcı yoldur.
Tarihte savaşı zorunlu kılmış durumlar çoktur elbette. Bunu en iyi bilecek milletlerdeniz. Ancak Suriye ile o noktada değiliz. Onun için bizi o noktaya itmeye hevesli olanların ölümcül tahriklerine karşı uyanık olmamız şart.