Turmepa artık öğrencilerin derneği olmak istiyor

19 Şubat 2009

Deniz Temiz Derneği Turmepa, 1994’te Rahmi Koç başkanlığında kuruldu. Rahmi Bey sekiz yıl, daha sonraki başkan Eşref Cerrahoğlu da yedi yıl başkanlık yaptı. Yeni başkanı, Tezcan Yaramancı. Önceki hafta Tezcan Bey bir avuç gazeteciyle bir kahvaltı düzenledi; sağında genel sekreteri Levent Ballar, solunda başkan yardımcısı İbrahim Yazıcı ve yardımcısı Jülide Ergin.
Konu şu; Türkiye’nin 8300 kilometre kıyısı var, ama ne yazık ki Türk halkının denizleri kirletmemek veya denizin hem ekonomik hem de turistik eşsiz bir kaynak olduğunun farkına varıp da bundan kaçırmamak gibi en ufak bir kaygısı yok. Hatta 20. yüzyılın ortalarına kadar Türkler hep kentlerini deniz kıyılarında değil tepelerde kurmuşlar, babalar tarlalarının tepede olanlarını eksinler biçsinler diye oğullarına, deniz kenarında olanlarını da bir işe yaramaz diye kızlarına bırakmış.
Yerli halk farkında değil
Akdeniz ve Ege kıyılarının yerli halkı şanslı olduklarının farkında değil ve çoğu yüzme bile bilmiyor. Zaten denizlerin kirliliğinin yarısı da karalardan geliyor; yani sanayi kuruluşlarından ve halktan. En şık, en sosyetik kıyılardaki tatil köyleri veya otellerin ve lokantaların bile arıtması yok, foseptikleri

Yazının Devamı

Ben galiba biliyorum

5 Şubat 2009

Devrim Sevimay, Milliyet’teki Pazartesi Sohbeti’ni bu hafta Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya’yla yapmış. Bir yerinde anlam olarak şöyle diyor Ovadya: “Bizim cemaatin gazetesi Şalom’un yönetimi, 1984’te daha gençlerin eline geçti. Biz o zamana kadar Musa’dan gelme anlamındaki Musevi kelimesini kullanırdık, sanki daha kibar oluyormuş gibi. Ama gençlerin döneminde ısrarla Yahudi kelimesini kullanılmaya başladı tepki olarak, bilinçli olarak. ‘Pis Yahudi’, ‘Cimri Yahudi’, ‘Korkak Yahudi’ gibi küçültücü ifadelerden gocunmadıklarını vurgulamak, bunun üzerine gitmek için.”
Agos’un önündeydim
Benim birden gözümün önüne buna benzer bir manzara geldi. Biliyorsunuz, gazeteci Hrant Dink iki yıl önce 19 Ocak’ta öldürülmüştü. Ölüm yıldönümünde de birçok kanalda onunla ve cinayetle ilgili programlar vardı. Programlardan birine konuk olan gazeteci Aydın Engin; ‘Hepimiz Hrant Dink’iz, Hepimiz Ermeniyiz’ sloganının nereden geldiğini bilemiyorum” diyordu.
Ben biliyorum galiba. Çünkü o sırada Aydın Engin 2. katta, Agos gazetesindeydi, ben ise sokakta Agos’un önündeydim. 19 Ocak 2007 günü öğleden sonra eve yeni gelmiştim, televizyonlardan Dink’in bir suikaste kurban gittiğini duydum.

Yazının Devamı

‘Bir delinin bir yerden başlatması gerekliydi’

3 Şubat 2009

Garanti Bankası eski Genel Müdürü Akın Öngör’ün 1998’de başladığı şarapçılık macerasının ürünü olan Selendi Şarapları’nın, sadece 3500 şişesinin satışa sunulacağı üçüncü rekoltesi Ulus 29’da tanıtıldı


“Bin yıllık İtalyan şarap üreticisi Frescobaldi’nin 29. kuşak torunu Marki de Frescobaldi’yle Sultanahmet’teki Four Seasons Oteli’nde karşılaştım. Ben de Selendi Şarapları’nın birinci kuşak üreticisiyim dedim. ‘Eh tabii, bir delinin bir yerden başlatması gerekliydi’ diye cevap verdi.”
Bir zamanlar bankacılık sektörünün karizmatik yöneticisi Akın Öngör’ün sözleri bunlar. Akın Öngör, bizleri bu yıl üçüncü kez, görücüye çıkardığı kızları Selendi’lerle karşı karşıya getiriyor; Selendi Şarapları’nın 2006 rekoltesini piyasaya sürüyor. Öngör ailesi, tam kadro Ulus 29’da verdikleri davetteydi; Akın, Gülin, Pelin ve Yavuz Öngör.

Bağlar 10 yaşına girecek

Yazının Devamı

Erkekler kadınları ne kadar tanır?

29 Ocak 2009

Mehmet Habbab’ı tanırsınız; Delta Petrol ve Transteknik Holding’in kurucusu ve sahibi, Gulf Oil uluslararası petrol şirketini de Türkiye’ye getiren, ABD’nin Pensilvanya Üniversitesi’nin Wharton İş İdaresi Okulu mezunu, kıvrak zekâlı Lübnan asıllı işadamı. Birkaç gün önce telefonda konuşurken, “yakındaysan uğra da laflayalım” dedi.
Sohbetin bir yerinde 4. baskısını yaptığını söylediği kitabını bana imzalamaya başladı. “Ne kitabı, ne zaman yazdın?”, “Beğenemiyor musun, yazamaz mıyım?”, “Yok canım öyle demek istemedim, nasıl vakit bulabildin yani?” gibi laflar havada uçuşurken kitabı elime aldım. Adı, “What Men Think They Know About Women” (erkekler kadınlar hakkında ne bildiklerini düşünüyorlar gibi çevirebiliriz). Yazarı, Mehmet Habbab, 250 sayfalık bir kitap. Arka kapaktaki tanıtım yazısında “Bu kitap erkeklerle kadınlar arasındaki tarihi ilişkiler üzerine yapılan derin araştırmayı sergiliyor. Bu çalışma geçmişte erkeklerin kadınları nasıl algıladıklarını ve ilişkilerin nasıl geliştiğini inceliyor” gibi cümleler de var. Kitabın sayfalarını çeviriyorsunuz; bomboş, bembeyaz tam 250 sayfa...
Mehmet Habbab hiç olmazsa doğruyu söylemiş. Diğer kadın uzmanları gibi ahkâm kesmemiş.

dDf

Yazının Devamı

King, Barack Obama koşsun diye yürüdü

22 Ocak 2009

ABD’nin başkenti Washington D.C.’ye hiç gittiniz mi? Kuzey Virginia ve Maryland eyaletleri ile kuşatılmış; bakanlıkların, Beyaz Saray’ın, Senato’nun, anıtların, barların ve tabii kuzeyinde daha çok başkentte çalışan devlet görevlilerinin, güneyinde ise daha çok zencilerin oturduğu, bir zamanlar suç oranı çok yüksek olan sokaklarıyla, küçücük bir kent.
Tüm D.C. altüst oldu ve daha da olacak. Bütün Cumhuriyetçiler kenti boşalttı, yerlerine Demokratlar yerleşti. Kentte bir heyecan bir heyecan, çünkü Barack Obama yemin edip görevine başladı. Yemin töreninde yaptığı konuşmada da söylediği gibi henüz 60 yıl önce babasına bir restoranda servis bile yapılmayan Barack Obama süper güç Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. başkanı oldu. Amerikalılara vaat ettiği ‘değişim’di.
Başkanlık koltuğuna oturmadan önce son üç gününü; Kennedy’nin de mezarının olduğu Washington’un askeri mezarlığı Arlington’nu ziyaretle, 19. sokakta, Beyaz Saray’a çok yakın bir kilisede duayla, hastanelerde yatan savaş yaralılarını daha sonra da seçimlerdeki rakibi Cumhuriyetçi Mc Cain’i ziyaretle geçirdi.
Ufak tefek aksilikler
Kilisedeki rahip; “Tanrı seni yalnız bırakmayacak” dedikten sonra korodaki

Yazının Devamı

Pamir Bezmen’in ‘Grand Finale’si

15 Ocak 2009

10 Ocak Cumartesi, Nermin ve Pamir Bezmen’in 34. evlilik yıldönümleriydi. Nermin ve Pamir Bezmen her zaman birbirlerinin gözünün içine sevgiyle bakan bir çiftti. 34 yıldır hâlâ sinemada ışıklar yandığı zaman onları el ele otururken görürdünüz. Çünkü filmi öyle seyrederlerdi. Eski araba rallilerine birlikte katılırlardı; Pamir direksiyonda, Nermin onun yanında co-pilotuydu. Beraber yerler, beraber içerlerdi. Her yıl New Jersey’de yaşayan kızları Pamira’ya birlikte giderler, birkaç hafta kalırlar, özlem giderirlerdi.
Nermin’in her kitap tanıtımında, Pamir her şeyin düzgün gitmesi için çırpınır dururdu. Halil Bezmen’in neden olduğu sıkıntılar ve Bezmen ailesinin başına gelenlerden sonra birbirlerine daha sıkı tutunan karı kocanın içtikleri su ayrı gitmezdi. Oğuları Cazım, haziranda nışanlandığı kız arkadaşı Ariella ile yazı beklemeden evlenmek istedi. Evde yapılacak olan sade nikâh törenini tam da Nermin ve Pamir’in evlilik yıldönümüne denk düşürdüler.
Gözleri Nermin’i aradı
Nermin bir şeye el atınca her şey parıldar, yaldızlanır ya; nikâh töreninde de Ariella’nın gelinliği, evin dekoru, ışıklandırılması, yemeklerin hazırlanması, nikâhın DVD’ye kaydedilmesi bir şölene

Yazının Devamı

Nazım Hikmet: Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu

8 Ocak 2009

Öldürülmek veya tekrar tutuklanmak korkusuyla Türkiye’den kaçtığı için Türk vatandaşlığı elinden alınan Nazım Hikmet’e 57 yıl sonra vatandaşlığı iade ediliyor. Bu da AKP’ye nasip oldu. Bundan önceki sosyal demokratlar konuşmaktan yapmaya vakit bulamamışlardı. Nazım Hikmet 12 yıl 7 ay yattığı Bursa Hapisane’sinin ilk zamanlarında 1938’de aşık olup evlendiği Piraye’ye her gece saat dokuzda “Saat 21-22 Şiirleri”ni yazarken, tutukluluğunun son yıllarında bir başkasına, kendisini ziyarete gelen akrabası Münevver’e aşık olmuştu bile. Münevver o zamanlar ressam Nurullah Berk ile evliydi. Bir de Renan isimli küçük bir kızı vardı bu ünlü ressamdan.
Nazım Hikmet cezaevinden çıkınca Piraye’den ayrıldı ve Münevver’le birlikte oturmaya başladılar. 1951 Mart’ında da oğlu Mehmet doğdu. Sonraki yıllarda Renan benim, Mehmet de kızkardeşim Sitare’nin sınıf arkadaşı oldu. Münevver Hanım, iki çocuğuyla yanlış hatırlamıyorsam Kadıköy’de Şifa’da bir apartman dairesinde otururlardı; Sitare ve Mehmet’in sınıf öğretmenleri Güzin öğretmenin dairesinde. Evlerinin önünde bir jip bekler ve onlar nereye gitse sürekli izlerdi. Hatta soğuk kış gecelerinde aile sokağa çıktığında üşümesinler diye görevliler

Yazının Devamı

Uçan ‘Bye Bye Bush’ ayakkabıları

25 Aralık 2008

Daha önce Ramazan Baydan ismini hiç duymuş muydunuz? Belki şimdi bile farkında değilsiniz. Hani Irak’ta ABD Başkanı Bush’a Iraklı gazeteci daha doğrusu bir yerel televizyoncu, Muntasar El Zeydi, basın toplantısında ayakkabı fırlatmıştı ya, işte Ramazan Baydan da hemen çıkıp “o ayakkabılar benim, ben yaptım” demişti. Baydan Ayakkabıcılık Limited Şirketi’nin kurucusu Ramazan Bey’deki reflekse hayran olmamak imkânsız. Defalarca o görüntüleri izledim acaba ayakkabı belli oluyor mu diye; anlamak imkânsız.
Altı üstü eski bir çift kahverengi ayakkabı. Günlerdir New York Times gibi dünyanın saygın medya kuruluşlarında haber oluyor; Ramazan Bey’in fabrika çıkışı 27 dolar olan ayakkabılardan 18 bin çift ABD’den, 15 bin çift Irak’tan sipariş aldığı, işlerinin nasıl açıldığı, açılan bu işlerle başa çıkabilmek için 100 eleman daha aldığı dün de BBC haberlerinde vardı. Açtım , Ramazan Bey’e sordum telefonda süratle havada birbiri ardından uçan eski ayakkabıların kendisinin imalathanesinden çıktığını nasıl anladığını. “Biz her yıl 150 model ayakkabı satarız, bu modelleri de birkaç yılda bir yenileriz. Ama “Bush Ayakkabıları”nı 10 yıldır hiç kesintisiz imal ediyoruz ve Irak başta olmak üzere

Yazının Devamı