Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

16 Nisan referan- dumunda kabul edilen anayasa değişikliğinin gereği olan 2019 seçimlerine ilişkin fayda-maliyet hesaplamaları çok önceden başlamıştı.
Referan- dumdaki “hayır” blokunda statik ve dinamik cepheler söz konusu.
Statik cephenin başında ana muhalefet partisi CHP yer alıyor.
Siyaset yapma tarzı konjonktürel olmayan bir çizgide ilerliyor ve “Erdoğan karşıtlığında” gündemi belirleme girişimlerinin uzun erimli olmasını sağlamakta zorlanıyor.

Bahçeli  noktayı koydu


“Hayır” blokunun dinamik cephesinde ise başlangıcı ile şu anda ulaştığı nokta arasında seçmen teveccühünü henüz sabitleyememiş bir İYİ Parti var.
Yanına, cumhurbaşkanlığı seçimindeki bir oyun bile kıymetini lehine çevirmeye çalışan SP’yi koymalıyız.
HDP ise dinamizmini harekete geçirecek koşullardan yoksun olmakla birlikte kişilere değil “davaya” güveniyor.
“Evet” cephesinde ise en dinamik adres MHP yönetimi.
Türkiye’de, sağ seçmenin lehine yüzde 70’e yüzde 30 olarak gelenekselleşen yapı, özellikle 2007’den itibaren yerlilik ve millilik ekseninde şekillenen ayrışmada MHP’yi hiç olmadığı kadar kritik bir yerde konumlandırdı.
Önümüzdeki tarihi seçimler bu konumlanmanın önemini en üst noktaya çıkarmış durumda.
Dün, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin basınla sohbet toplantısındaki rahatlığının ilk izahı budur.
MHP’nin baraj sorununun olmadığını söylerken, hatta barajın yüzde 12 olmasını gülümseyerek isterken, bakanlık pazarlığı yapmaya ihtiyaç duymadığını vurgularken ortaya koyduğu yaklaşımın altında da bu yatıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy, AK Parti açısından MHP’yi vazgeçilmez partner yapıyor.
15 Temmuz’un ardından, sistemli olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a destek veren Bahçeli’nin, “Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağız, aday olursa Erdoğan’ı destekleyeceğiz” deklarasyonu sürpriz olmasa da bu nedenle büyük bir çıkışa karşılık geliyor.
Tabiri caizse Bahçeli, MHP’nin içinde bulunduğu mevcut koşullardaki netliğin keyfini çıkarıyor.
Bu koşulların eksi hanesinde yer alan dezavantajlar Bahçeli için büyük resimde alt başlıkları oluşturuyor.
Bahçeli’nin dünkü değerlendirmelerini analiz ederken, sunuş kısmına da dikkati çekmek isterim.
MHP’nin içine, tabanına, teşkilatlarına seslenen mesajları, köklü bir geleneğin, başka parti içinde eridiği eleştirilerinin Bahçeli’de yarattığı rahatsızlığı gösteriyordu.
“Bazen yanlış yorumlarla MHP’yi küçültücü ve karalayıcı üsluplara şahit oluyoruz. Birçok yanlış bilgi akışı var. Haksız değerlendirmeler var. Aklınızda ne varsa açıklıkla sormanızı, samimi bir üslupla cevap vermeyi tercih etmekteyim” sözlerini kastediyorum.
Cumhur ittifakının neden gerektiğini anlatırken ya da, “’MHP barajı aşamama endişesine sahiptir. Onun için yüzde 10 ağır’ demektedirler. Bu haksızlıktır. MHP’nin baraj diye bir sorunu yoktur” derken veya “MHP’nin hükümetin oluşması sırasında bir talebi olmaz” diye vurgularken de aynı damara sesleniyordu.
Bahçeli’nin, “Biz Erdoğan’ı destekliyoruz ama bunu bir pazarlık karşılığında yapmıyoruz” diye özetlenebilecek açıklamalarından not edilmesi gereken iki önemli hususun daha altını çizmeliyim.
Bunlardan ilki, MHP liderinin 15 Temmuz sonrasında oluşan Yenikapı birlikteliğinin gerekçeleri konusundaki kararlılığıdır.
Bahçeli’nin FETÖ ve PKK ile mücadele, sorunların mutlak suretle uzlaşıcı üslupla çözümü ve Türkiye’yi kaosa sokacak davranışlardan uzak olmak diye sıraladığı üç başlık bu gerekçenin ayaklarını oluşturuyordu.
İkinci husus ise, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile normalleşme, demokratikleşme ve istikrarın sağlanacağına dönük mesajlarıdır.
Bu iki başlık, Bahçeli’nin Erdoğan’a koşulsuz desteğinin anahtarlarını ifade ediyor.