Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD Başkanı Donald Trump göreve fırtına gibi başladı.

Beyaz Saray’daki koltuğuna oturur oturmaz, “Meksika’ya duvar, 7 ülkeye vize yasağı” talimatlarını imzaladı.

Bu ülkeler, halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan Suriye, Irak, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen’di.

Bu ülkelerden gelenlere kapılarını kapattı.

ABD’ye sefer yapan havayolları bu ülkelerin vatandaşı olan yolcularını havaalanlarında bırakmaya başladı. Gözyaşları içindeki yolculardan birçok acı öyküler çıktı.

Dünya allak bullak oldu.

Trump’ın bu kararı, “teröristleri ülkeye sokmama” gerekçesine dayanıyordu ama bunun yöntemi 7 ülkeden gelecek herkese kapıları kapatmak değildi.

Haberin Devamı

Daha çok yabancılara karşı bir tavır ve özellikle göçmenlere havada, karada, denizde duvar örmek, içeridekileri de ABD dışına yollamak niyetiydi.

Kabuğuna mı çekilecek?

Trump, bununla da kalmadı ekonomik, ticari ve askeri alanda da “içe kapanmacı” talimatlar vermeye başladı.

Göreve gelir gelmez, ABD’yi, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’ndan (TPP) çıkardı.

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ile İran’la yapılan nükleer anlaşmanın gözden geçirilmesi talimatını verdi.

Bu arada NATO’nun sorgulanmasını istedi, ABD’nin diğer ülkelere göre NATO’yu daha fazla finanse etmesinin doğru olmadığını söyledi.

Seçim kampanyası sırasında da ABD’nin uzak ülkelerde, tanımadığı liderlerin devrilmesi, rejim değiştirilmesi gibi faaliyetlere katılmayacağı yolunda söylemleri oldu.

Küreselleşmeye karşı konuştu, ABD’nin dünyadaki şirketlerine, “Ülkeye dönün” çağrısı yaptı.

Görevi devralırken yapılan törende de sözlerini, “Önce Amerika, Önce Amerika, Önce Amerika” diye bitirdi.

Trump’ın bu söylemi ve bir haftada yaptıkları, “ABD içe mi kapanıyor, kabuğuna mı çekiliyor?” sorularını gündeme getirdi.

Monroe Doktrini

Trump’ın niyeti, “kapanmacı” söylemi ve bu yönde attığı imzalarla acaba 200 yıl sonra, “Monroe Doktrini”ne mi dönmek?

Trump’ın kararları, ABD’nin 5. Başkanı James Monroe’nin 1823’te ABD Kongresi’ne sunduğu ve “Monroe Doktrini” diye anılan kararları anımsatıyor.

Haberin Devamı

“ABD’nin yalnızlık politikası, Amerikalıların sadece Amerikalıların olması” politikası olarak bilinen bu kararlar, Washington’ın Avrupa başta olmak üzere dünyada olanlarla ilgilenmemesi, dışındaki savaşlarda tarafsızlığını koruması, sadece kendi güvenliğini düşünmesi olarak özetlenebilir.

Kendini ilgilendirmeyen olaylara müdahale etmemek anlamında bir, “karışmazlık” ilkesiyle, ABD’yi kendi içine yoğunlaştıran bu doktrinle Trump’ın kararları arasında büyük ölçüde bir örtüşme söz konusu.

Tabii Trump, bunu Monroe Doktrini’ni esas alarak, bilinçli bir şekilde mi yapıyor, yoksa seçim kampanyasındaki gibi gelişine mi karar alıyor, bu henüz belli değil.

Trump Doktrini mi?

Trump’ın Başkan Monroe’nun yaklaşık 200 yıl önceki dünya koşullarında aldığı kararları, bugünün koşullarına uyarlaması kolay bir iş değil.

Küreselleşen ekonominin ve ticaretin liderliğini yapan, Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da birçok ülkede aynı zamanda askeri operasyon yürüten ABD’nin, bir anda bu operasyonlardan vazgeçmesi kolay uygulanabilir bir iş değil.

Haberin Devamı

Keza, “göçmenlere kapıyı kapatma” konusu da uzun süre uygulanabilir bir politika gibi durmuyor.

Birincisi, ABD bir göçmen ülkesi.

Tarihine bakıldığında, ABD’nin yeni kıtada göçmenler tarafından kurulduğu görülüyor.

Trump’ın büyük babası da 1869 Almanya doğumlu, 1885 yılında 16 yaşındayken ABD’ye gelmiş bir göçmen.

Keza eşi Melanie de 20 yıl önce ABD’ye göç etmiş bir Sloven.

ABD’ye teknolojide çağ atlatan, uzaya çıkmasını, atom bombası yapmasını, teknolojide çağ açmasını sağlayanların çoğunluğu da Hitler faşizminden kaçarak ABD’ye gelen Alman bilim adamları.

Göçmenler, ABD’nin kuruluş felsefesinin en önemli simgeleri ve temel yapı taşlarından biri...

İkincisi, bugün ABD’ye girişini yasakladığı Suriye, Irak, Libya gibi ülkelerin vatandaşlarının göçmen olmalarının nedeni de ABD’nin bu ülkelere yaptığı askeri ve siyasi müdahaleler.

Bu konuda Trump’ın başına geçtiği ABD, “hem suçlu hem güçlü” pozisyonuna düşmüş durumda.

Bu gerçekler ortadayken, züccaciye dükkânına giren fil gibi ortalığı kırıp geçirmek de acaba “Trump Doktrini” mi oluyor?

Umalım ki Trump’ın kararları bir doktrine dönüşüp kurumsallaşmasın.