Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

15 Temmuz darbe girişi-mine yönelik davalar bir bir açılıyor.
Şu ana kadar açılan en önemli dava olan, 15 Temmuz’da Genelkurmay karargâhında yaşananlara yönelik hazırlanan “çatı iddianame” mahkeme tarafından kabul edildi.
Yakın zamanda yargılamalar, Sincan’da yapılan, Türkiye’nin en büyük duruşma salonunda başlayacak.
Ankara Başsavcılığı’nın üzerinde çalıştığı bir çatı iddianame daha var.
Akıncı Üssü’nde o gece yaşananlara yönelik açılacak davanın iddianamesi.
Genelkurmay ve Akıncı iddianameleri her ne kadar ayrı ayrı hazırlansalar da birlikte okunması ve değerlendirilmeleri zorunlu dosyalar.
O gece ne oldu?
Genelkurmay karargâhında 15 Temmuz’da yaşananlara yönelik iddianamede, MİT’e gelen ihbar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay’a gelişi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın Fidan görüşmesinden sonra verdiği talimatlar, Fidan Genelkurmay’dan ayrıldıktan sonra darbecilerin harekete geçmesi ayrıntılarıyla anlatılıyor.
İddianameden öğreniyoruz ki darbeciler, yanı başlarında Akar ve komutanlar varken, Genelkurmay’da o gece 03.00’te gerçekleştirmek istedikleri darbeden sonra kimin hangi göreve getirileceğine yönelik toplantı yapmaya hazırlanıyorlar.
Ancak Fidan’ın gelişiyle paniğe kapılıp, saati erkene çekiyorlar.
Saati erkene çekmeleri, plansızlığı, koordine olamamayı beraberinde getiriyor.
Anlaşılıyor ki; darbe gecesi gördüğümüz, “Böyle yapılması garip değil mi” sorularına neden olan tabloların bir nedeni de bu koordinasyonsuzluk.
İddianamenin anlattıkları kadar anlatmadıkları da var.
Geçen saatler arasında neler yaşandığı, neden daha etkili önlemler alınamadığı, girişimin öncesinde nasıl olup da hiç istihbarat gelmediği gibi sorular iddianame çıktıktan sonra yeniden tartışılmaya başlandı.
Yargılama süreci bu sorulara ışık tutabilir.
Bu nedenle, mahkemeye, savcılıktan da fazla iş düşüyor.
Ortak savunma
İddianamenin bir başka yönü ise sanık savunmaları.
Tam 221 şüpheli hakkındaki iddianamede, sanıkların hemen tamamının ortak savunması, “Bilmiyordum, öyle emir aldım.”
Devam eden diğer darbe davalarında da savunmaların ortaklaşması dikkat çekici.
Sanıklar ya “Terör operasyonuna gidiyoruz denildi” ya da “Darbe girişimi olduğunu bilmiyordum, haberim olunca orayı terk ettim” savunmasını yapıyor.
Komutanların emrindeki alt düzey askerler ya da rütbesiz erler için bunlar söz konusu olabilir.
Ancak büyük orduları yöneten general düzeyindeki isimlerden gelen bu savunmalar, masumların savunmalarını da etkisizleştiriyor.
Görünen bir başka boyut, Genelkurmay’da tankların altında ezilerek imha edilmek istenen görüntülerin kurtarılmasının soruşturmanın seyrini değiştirdiği.
“Orada değildim, silahım yoktu” savunmalarına karşılık, analiz edilen görüntülerde silahla, ateş ederken görülen sanıklar yargılanacak davada.
Görüntüler kurtarılamamış olsa, bu isimlerin büyük bölümü hakkında tanık anlatımları dışında kanıt olmayacaktı.
Siviller ve emirler
Yine iddianameden görüyoruz ki darbe girişimiyle ilgili emirler 2016’nın ocak ayında hazırlanmış, karargâhtaki bilgisayarlardan çıktılar alınmış.
Firari Adil Öksüz’ün bu emirleri ABD’ye taşıdığı ve Fethullah Gülen’den “olur” alarak geri döndüğü söyleniyor.
Sonrasında planlamalar evlerde yapılan toplantılarda devam etmiş.
Bu kadar kapsamlı hazırlığın, tam harekete geçileceği sırada, üstelik kendi ayağıyla gelen bir ihbarcı sayesinde fark edilebilmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta.
Bir diğer nokta, TSK’dan etkili temizlik yapılıp yapılamadığı sorusu.
Zira iddianame gösteriyor ki 15 Temmuz’dan önce FETÖ konusunda yapılan yazışmaları gerçekleştiren kişiler, darbe girişiminin en etkili isimleri.
İddianame, kurumların ya da bireylerin suçlanmasıyla sorunların çözülemeyeceğini göstermesi bakımından da önemli.
Dengeli ve denetleyici bir sistemle, geleneklerin entegre edilebilmesi, güvenlik, adaletle ilgili kurumların siyasi amaçlardan uzak, şeffaf ve denetlenebilir biçimde yönetilebilmesi zorunlu.
15 Temmuz’da engellenen felaket, bütün bunları adım adım yapabilmek için bir fırsat.
İddianameler ve yargılamalardan çıkan sonuçların doğru değerlendirilerek adım atılması da gelecekte ülkeyi benzer felaketlerden kurtaracaktır.