Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, özel sektör ile “milli görüş” arasında 1960’lı yıllarda su yüzüne çıkan bilek güreşinin zirveye çıktığı 28 Şubat’ın yıldönümünde, son yolculuğuna uğurlanırken; geride tanıklar, belgeler, yol arkadaşları bıraktı.
Erbakan ile öyle uzun boylu bir anım yok. Kendisi ile bir kez görüştüm. 28 Şubat 1997 kararlarının alınmasından 11 ay sonra kapatılan RP’nin lideri olarak Erbakan, Malta Köşkü’nde yazarlarla buluşmuştu.
O gün Erbakan’dan 28 Şubat sürecini analiz etmesini istedim. Erbakan “Anadolu sermayesini güçlendiriyorduk, bu büyük sermaye çevrelerinin işine gelmedi, bizi iktidardan uzaklaştırmak için senaryolar yazıldı” diyordu.
Bunu söylerken de yüzünden boncuk boncuk ter akıyor, nezaketinden yanıt vermek zorunda kaldığı belli oluyordu. Erbakan, o gün Malta köşkünde yaptığı saptamada tümüyle haksız mıydı?
TÜSİAD arşivine baktığınızda, Erbakan ile birlikte resimlerine bile rastlayamazsınız. Neyse ki TOBB geçen yıl düzenlediği YİK toplantısına, Erbakan’ı davet etti de, bugün “başsağlığı” mesajlarının yayınlandığı web sayfalarında resimleri yer alıyor.

Havuz problemi
Erbakan Başbakan olduğu dönem, TÜSİAD Başkanı Halis Komili’ydi. Komili 1996’nın Haziran’ında, Erbakan’a yaptığı ziyarette, hükümet programından sapılmaması, piyasadaki güven unsurunun zedelenmemesi ve Gümrük Birliği çalışmalarının hızlandırılması konularına değiniyordu.
Komili, bu görüşmeden çıktığında Erbakan’ın 100 yeni gelir kaynağını açıklayacağını belirtirken, “Gayet enteresan fikirleri olduğunu gördük” yorumunu yapıyordu.
Nitekim Erbakan özel bankalarda yatan kamu kaynaklarını, “havuz hesabında” topladı. Böylece kamunun yüzde 50 faizle bankaya para yatırıp, yüzde 150 ile özel bankalardan borçlanma dönemini bitirdi.
Ekonomistlerden övgü alan bu uygulama, banka sermayesinin yumuşak karnıydı.TÜSİAD’ın Ekim-Kasım 1996’da yaptırdığı bu araştırmada; “RP’nin oyları 2000’de yüzde 35’e, 2005’te ise yüzde 66’ya çıkar” sonucuna varılıyordu.
1983-1995 yılları arasında kurulan İmam Hatip Okulları, Kuran kursları, cami sayısı, yeşil sermaye gibi konular hakkında bilgi veriliyor ve 1995’te Refah Partisi’nin birinci çıkmasının nedenleri analiz ediliyordu.
1990’larda ANAP ve DYP’nin “liberal” ve “büyük Türkiye” politikalarından nemalanan TÜSİAD ve TOBB’un; rüzgâr DSP ya da CHP gibi soldan veya RP gibi İslami kanattan esmeye başlayınca “ateşi” yükseliyordu! Bu açıktı. Ancak bu durum onların DYP ve ANAP ile de her zaman iyi geçindiğini göstermezdi.
Merhum Sakıp Sabancı’nın TÜSİAD’ı ziyarete gelen Ecevit ve Yılmaz’a “Padişah gibisiniz” diye seslendiği oturumun üzerine muhalefet tanımam! Hakkını yemeyeyim, Cem Boyner’in de TÜSİAD Başkanı olduğu zaman, Özal’a “Kanarya sevenler derneği değiliz“ diye bir çıkışı vardır ki, o da unutulmazlar arasına girmeyi hak eder.
28 Şubat ve TÜSİAD “yakınlığını” iddia edenlerin yanıtını vermekte hayli zorlanacağı “Demokrasi Raporu” nu da aynı yıl merhum Prof. Bülent Tanör hazırlamıştı.

Düelloyu Demirel başlattı
Erbakan, “İstanbul sermayesi” ile ilk olumsuz deneyimi, başarılı bir akademik hayatı geride bırakıp geldiği TOBB Yönetim Kurul Başkanlığı’ndan polis zoru ile alınması ile yaşadı..
Erbakan, okul arkadaşı ve siyasi rakibi Demirel’in itirazı ile gerçekleşen bu kopuşu, “Anadolu sermayesini geliştirme projelerime karşı çıktılar” diye açıklamıştı.
TOBB’un Erbakan ile düellosu, 1990’larda tekrarlandı. Erbakan, üç kez başbakan yardımcısı olduğu siyaset yaşamında, başbakanlık için 27 yıl beklemişti.
28 Şubat sürecinde Refahyol iktidarının düşmesinde TOBB’un aktif rol oynağı bir sır değil. Eski TOBB Başkanı ve dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, 28 Şubat kararlarını destekleyen DİSK, TİSK, Türk-İş ve TESK kurumlarına önderlik etmişti.
Özetle şunu söylemeliyim: Erbakan “milli görüşü” ekonomiye nüfuz ettirmek için çok uğraştı. Kim kazandı, kim kaybetti konularına bu yazıda girmeyeceğim.
Erbakan’ı son yolculuğuna uğurlamaya gelen “çocukları”; MÜSİAD, ASKON ve iktidarında temelini attığı D-8’ler; Hoca’nın “ikna edici” bir yol izlediğini ortaya koyuyor.
TUSKON olayına girmedim; zira o zaman Nakşibendi lideri Mehmed Zahid Kotku ile Erbakan ilişkisini anlatmayı gerektirir. Yazı bitmez...