Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

15 Temmuz’dan hemen sonra Kara, Hava, Deniz ile Jandarma Komutanlığı’nda muvazzaf (uçak, helikopter teknisyeni, bakım personeli) olarak görev yapan ve dışarıdan Uluslararası Havayolu Taşımacılığı Lisansı (ATPL) alan (aralarında Amerikan Pilot Uçuş Sertifikası olanlar da var) çok sayıda astsubayın pilot olma taleplerinin “Başkalarına emsal teşkil eder” gerekçesiyle reddedildiğini yazmıştık (02.07.2017). Dahası, değiştirilen mevzuat gereği de astsubaylara pilotluk yolu hepten kapatılmıştı. Yani Hava Kuvvetleri’nin FETÖ temizliği nedeniyle acil pilot ihtiyacı vardı ama rütbe daha ön plandaydı. Hem de hâlâ FETÖ’cü pilotların var olduğu iddiaları ve 1970’li yılların başlarına kadar astsubayların da pilot olabilmelerine rağmen... Dolayısıyla da akla gelen soru şuydu:
Pilot açığını kapatmak amacıyla bir vesileyle ordudan ayrılanlara dönüş yolu açmak ya da eğitiminin son aşamasında basit nedenlerle elenenlere fırsat tanımak gibi bir dizi önlem alınan böylesine olağanüstü bir dönemde TSK’nın yabancı olmadığı bu konu için de bir formül bulunamaz mı?
Buna Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) Genel Başkanı Ahmet Keser’in yanıtı şöyleydi:
“Şimdiki mevzuata göre, pilot adayları subaylardan seçilir deniliyor. Bunu değiştirirsiniz olur biter. Ya da alın subay yapın adamı illa subay istiyorsanız. Uçağın pilotunun rütbesi memleketin istikbalinden daha mı önemli?”
Yani mümkün. Aynı soruyu bir de Hava Kuvvetleri uçuş okullarında uzun yıllar komutanlık ve öğretmenlik yapan emekli bir generale yönelttim. O da “Mevzuat değişikliği değil ama astsubay pilotların subay yapılması mümkün” dedi. Nasılını da şöyle anlattı:
“Her yıl astsubaylardan yüzde 5 civarında subay yetiştirilir. Bu tüm kuvvetler için geçerli. Sınavı geçen, sicili iyi olanlar, beraber çalıştığı komuta kademesinin verdikleri değerlendirmeler de dikkate alınarak subay adayı olurlar. Yaklaşık bir yıllık eğitimin ardından da teğmenliğe terfi ederler. Jet pilotu olmak isteyen astsubay arkadaşlarımızı Silahlı Kuvvetler eğer sicil ve diğer aranan şartlar uygunsa hem subay hem de uçak intibak eğitimine alsınlar. Her ikisi de bir yıla yakın sürüyor. Eğitimler bitince de hem jet pilotu brövesini taksınlar hem de subay yapsınlar, teğmen olsunlar. Zaten subaya da ihtiyaçları var.”
Böyle kritik bir dönemde yararı olur mu?
“Olmaz olur mu? Benim de çok astsubay arkadaşım, dostlarım var. O teknisyenler arasında bir sorti, bir saat uçmak için canını verecekler var. Bu fırsat verilirse o adamlar bu işi yapar ama subay statüsünü vererek. Bu kabiliyet var şu anda. Zaten şu anda sivilden aldıkları adamları da uçak intibak eğitimleri sonunda subay yapacaklar.”
Rütbe bu kadar önemli mi pilotlukta?
“Pilotlukta uçuş saati geçerli ama askerlikte rütbe önemli. Tek uçulsa sorun olmaz ama örneğin astsubay pilot dört uçağın lideriyse koldaki diğer insanları yönetmekte sorunla karşılaşabilir. Ben uçuş okulundayken 1972 yılında astsubay öğretmenler vardı, adamlar uçuşta otoriteydi ama indiği zaman hep teğmenlerle tartışırlardı. Çünkü birisinde görev otoritesi var, diğerinde de rütbe var, dolayısıyla bu çekişmeye, çatışmaya neden oluyordu yani. Ayrıca sadece uçağı uçurmak yetmez, pilotların sonraki eğitimleri de önemli. Kurmay olabilmesi için adamın subay olması lazım. Yani şimdi elinizde çok iyi pilotlar olabilir ancak elinizde onları yönetecek iyi yöneticileriniz olmazsa yine sorun olur...”

Depremle yaşamayı öğrenmek

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu tarihsel ve bilimsel verilerle sabit. Yani bugün Ege’de olan bu sallantılar yaşadığımız bölgenin doğası gereği dün de oluyordu, yarın da olacak. O nedenle, her depremde panikle sokağa dökülüp ondan sonra bir şey yokmuş gibi hayata devam etmek aklın ve bilimin gereği değil. Ya da olası artçıların şiddeti veya İstanbul başta olmak üzere başka yerleri tehdit eden fayları tetikler mi tartışmasını yinelemenin anlamı yok. Çünkü bu bildik görüntüler ve kısır tartışmalardan “Oh, rahatladık” dedirtecek bir sonuç çıkmıyor, çıkmadı da... Dolayısıyla, doğru olan, depreme karşı neler yapılması gerektiğini konuşmak, varsa da eksikleri gidermek. Ki bugün bu bölgelerde neler yapılması, deprem güvenli bir yaşam için neler olması gerektiği biliniyor. Bu yapı stoku için de belli, kentleşme ve insanları bilinçlendirme için de belli. Bunlar uygulandığında da tehdidin minimize edileceği çok açık. Özetle, her sallantıda korku ve panikle sokağa dökülmek yerine, hazırlıklı olmak, yani depremle yaşamayı öğrenmek daha gerçekçi. Tıpkı Japonlar gibi...