Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Batman’da şehit düşen 8 aslanımızı daha kalbimize gömdük. Tarifsiz acı ve öfke içindeyiz! Ama bu kalleşliğin hesabının görüleceğinden de eminiz. Bu alçaklığı yapanlar bulunacak ve gereği misliyle ödetilecek... Nitekim siyasi ve askeri irade de bu konudaki kararlılığını çok net ortaya koydu... Tabii bu saldırı nedeniyle yine emin olduğumuz “Fırat’ın doğusuna müdahalenin kaçınılmazlığı ve saldırıya tepki gösteren ama o teröristleri silahlandıran ABD’nin ikiyüzlülüğü” gibi başka noktalar da var. Şöyle ki; TSK, bölücü terör örgütüne dönük yurt içi ve dışında amansız mücadele veriyor. Hedef, son teröristi etkisiz hale getirerek bu işi hepten bitirmek. Yani Mehmetçik artık sadece alan savunması, temizliği ya da kısa soluklu sınır ötesi operasyonlar değil, doğrudan bataklığı kurutmaya odaklı dış saha pres de yapıyor. Hem de gece-gündüz, yaz-kış, dağ-bayır demeden, her türlü tehdit ve tehlikeye karşı. Bu bağlamda da yakın zamanda etkisiz hale getirilen lider kadrodaki isimler ve binlerce teröristle PKK ciddi güç kaybına uğradı, dahası, dağa çıkışlar da azaldı. Hatta bu yüzden örgüt içi kavgalar ve infaz haberleri de geliyor. Dolayısıyla da örgütte bir sıkışma ya da çözülme söz konusu. Ancak tüm bunlara rağmen Batman’daki gibi kalleşliklerin yaşanma olasılığı var. Maalesef bunda da PKK’nın her saldırısından sonra “Terörle mücadelede müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” gibisinden inandırıcı olmayan açıklamalar yapan ABD’nin payı büyük. Çünkü PKK, Amerika’nın resmi terör örgütleri listesinde ama PKK’nın kardeşi, Suriye’deki kolu PYD/YPG ise aynı ABD için dost ve müttefik. O nedenle de açıktan silah ve mühimmat desteği yaptı, yapıyor; dahası, onları düzenli ordu haline getirdi. Bu durumda da Suriye’den Sincar’a veya Türkiye’ye sızan YPG’li PKK’lı terörist oluyor ya da tam tersi Suriye’ye geçen PKK’lı terörist YPG’li sayılıyor. Adam aynı adam, silah aynı silah. Yani ABD’nin DAEŞ’le mücadele diye verdiği silahların Türkiye’ye karşı kullanılacağı, kullanıldığı çok açık ve net. Dolayısıyla da artık PKK tehdidi deyince sadece Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak’taki teröristlerin varlığını değerlendirerek bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Niyesini dün konuştuğum bir istihbarat yetkilisi anlatıyor:

Haberin Devamı

“İçişleri Bakanlığı veya Genelkurmay, PKK bölücü terör örgütünün mevcudu dediğinde yanıt hep yurt dışında 3-4 bin yurt içinde 2 bin yaklaşık 6-7 bin kişi öngörülürdü. Şimdi Kuzey Irak’taki mevcut zaten arttı, bir de geldik Suriye’deki YPG 60-70 bin kişi. Bunu artık tümüyle değerlendirmek lazım. Tabii ona göre de önlem almak.”

Haberin Devamı

Yani?

“Fırat’ın doğusundaki PYD/PKK oluşumu Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden bir tehdittir. Biz yurt içinde PKK’yı yok etsek dahi Suriye’de bu oluşum kaldığı sürece tehdit azalmaz ve her zaman da terör eylemi beklenir. Özellikle de sınır kentlerinde ve Batman’da olduğu gibi EYP ve mayınlarla. Çünkü sınırlar aşılmaz değildir, aşılır. Evet, karakollar, duvarlar, gözetleme kuleleri var ama terörist bir şekilde sızar, eylemini yapar ve Suriye’ye döner. Hatta bayrama gidip gelen Suriyelilerle beraber gidip gelirler. Türkiye Fırat’ın doğusundaki bu oluşumu etkisiz duruma getirmek durumunda ve zorundadır...”

Haberin Devamı

Özetle; bu saldırı fazlasıyla canımızı yaktı ama bir o kadar da Fırat’ın doğusuna müdahalenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Ki devletin kararlılığı da o yönde...