Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bayram nedeniyle 70 bin civarında Suriyeli ülkesine gitti, ekim ayının 15’ine kadar da dönecekler. Aynen geçen bayramda olduğu gibi. Gerçi o zaman gidenlerden 10 bine yakını ülkesinde kaldı ama büyük çoğunluk bayram tatilinden evine dönen vatandaşlar gibi geri geldi...Bu gidip-gelmeler ilk bakışta oldukça insani görünse de aslında anlaşılması zor ve uluslararası hukuk açısından da sorunlu bir durum. Çünkü savaştan kaçıp bir ülkeye sığınan insanın “Hadi ben bir gidip-geleyim” demesinin mantığı yok. Nitekim bir kaç gün önce Almanya buna dönük “Bir mülteci ülkesine dönebiliyorsa mülteci değildir” diye bir karar aldı ve bayram için Suriye’ye giden 100 mülteci sınır dışı edildi. Dolayısıyla da akla gelen soru şu:
Aynısını Türkiye diyemez mi? Ya da neden diyemiyor veya demiyor? Dün bu soruyu İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır(eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sözcüsü)’a yönelttim. Yanıtı şuydu:
“Prensip olarak mülteci ülkesine dönemeyen onun için geri göndermeme en temel ilke fakat realitede bazı şeyler değişebiliyor. Çünkü bazı kıpırdanmalar oluyor silahlar susuyor ama daha tam bir anlaşma uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş bir çözüm falan yok. Yani Suriye’nin her tarafı bugün fiili bir durum. Dolayısıyla mültecileri barındıran ülkeler Türkiye de dahil eğer sınırın öbür tarafına geçersen bir daha gelme, mülteci hakkını kaybedersin diyemiyor. Türkiye’de belki teşvik ediyor gitsin görsün, orada en azından bu Fırat Kalkanı bölgesinde güvenli olduğunu hissederse dönmesin istiyor ama gelirsen almam diyemiyor.”
Almanya nasıl dedi o zaman?
“Yanlış yaptı, bir şekilde uluslarası hukuku ihlal etti. Gönüllü geri dönüş olması için insanların önce bir şekilde gidip görmeleri lazım. Almanya’dan gidenler de herhalde turistik olarak gitmediler, geri dönmelerine izin vermeleri lazım. Almanya ve AB ülkeleri öteden beri duvarlar örme vizeler koyma gibi birçok tedbirlerle sığınma isteme hakkının uygulanmasını engelleyen ülkeler.”
Çorabatır’ın geri dönüşün nasıl olması gerektiğini yönelik verdiği örnek de şöyle:
“1992’de, Kürt göçünde 500 bin kişi geldiğinde önce Güvenlik Konseyi kararıyla güvenli, uçuşa yasak bölge oluştu. Sonra uluslarası güç geldi Silopi’den Kuzey Irak’a girdi o bölgedeki Saddam’ın askeri birliklerini geriye iteledi. Su, elektrik gibi alt yapıyı düzelttikten sonra da düzenli bir geri dönüş için Türkiye’de olanlara büyük bir bilgilendirme kampanyası başlatıldı. Artık Kuzey Irak düzeltildi, arzu ederseniz sizi taşıyacağız denildi. Hatta her gruptan belli kişiler daha çok yaşlı, köy lideri, aile reisi olan insanlar kamyonlarla götürülüp bakın burada Saddam askeri yok Saddam’ın izi yok artık güvendesiniz diye ikna edildi. Onlar kanaat getirdi döndü ondan sonra ailelerini uluslarası toplum Kuzey Irak’a taşıdı.”
Yani dememiz o ki; 3,5 milyon Suriyeli’ye ‘giderseniz geri almam” demek zor, “Hadi ülkenize dönün” demek daha da zor. Çünkü sadece güvenlik değil her türlü yaşam koşullarının oluşturulması, dahası “gitmem” diyeni de ikna etmek gerekiyor...