Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı’yla DAEŞ’i Kuzey Suriye’den kazımak, ABD destekli PYD/YPG koridorunu engellemek ve güvenli bölge oluşturmak adına çok stratejik bir hamle yaptı. Türkiye- Rusya-İran anlaşmasıyla da Suriye’de kalıcı barışın önü açıldı. Yani Türkiye sahada ve masada varlığını çok net ortaya koydu. Hem de müttefik görünen ama TSK’nın Suriye sınırında 20 kilometreden öteye gitmesini istemeyen ABD’ye rağmen... Bugün gelinen noktada ise ABD’nin bu görüşü saha gerçekleriyle değişmiş durumda. Şu ana kadarki gelişmeler de ABD’nin yeni başkanı Trump’ın Türkiye’nin önemini ve işlevini anladığına yönelik görüntü veriyor. Bu bağlamda da Türkiye ve ABD’nin ortak Rakka operasyonu gündemde. Yani ABD Başkan Yardımcısı’nın ifadesiyle, Türkiye-ABD ilişkilerinde “yeni bir gün” söz konusu. Ancak o güne dönük de fluluk ve çok sayıda soru işaretleri var. Hem ABD hem de bölgedeki yeni dengeler açısından. Örneğin:
- ABD koruması altında Irak sınırından Fırat’a kadar geniş bir alana yayılmasını sağladığı, operasyonunu birlikte planladığı Rakka’nın kapısına kadar gelmiş PYD/YPG’ye “Sen çekil” diyecek mi? Dese bile çekilir mi? Çekilse de bugüne kadar silah verdiği ve birlikte üs kurduğu bu yapı ne olacak? Hepten yok sayılacak mı? Kaldı ki Rusya da PYD/YPG’yle ilgili “Bizim için terör örgütü değil” açıklamasını yaptı.
- Türkiye ABD ile birlikte ÖSO’yu kullanarak Rakka’yı ele geçirirse bu hem PYD’nin bölgede etkisini azaltacak hem de ÖSO’nun daha fazla söz sahibi olmasını sağlayacak. Suriye rejiminin de masaya daha güçlü oturmasını engelleyecek. Buna Suriye rejimi ve hamisi Rusya’nın tavrı ne olur?
- ABD Suriye’de, Türkiye-Rusya-İran hamlesiyle başlayan kalıcı barışa dönük sürecin dışında gibiydi. Şimdi “Ben de varım” dedi ama bir yandan da İran’a karşı hasmane tutum içerisinde. İran taca çıkarsa ABD İran’a karşı kiminle müttefiklik yapacak? Bu durumda Türkiye-İran ilişkileri nasıl etkilenecek?
- ABD’nin İran’a girecek hali yok. İnançlar üzerine yürütülen siyaset çerçevesinde bölgedeki Sünnileri kullanacak. DAEŞ de Sünni bir terör örgütü olduğuna göre ABD onu gerçekten yok etmek ister mi?
Bakalım bu çok bilinmeyenli Suriye denklemi nasıl çözülecek?..

Evet ya da Hayır’ın psikolojik analizi

‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’yle ilgili “Evet”çiler “ülkenin bekası, istikrarı ve hızlı karar alma” gerekçelerini öne sürüyor, “Hayır”cılar ise yetkilerin tek elde toplanmasının sakıncalarına dikkat çekerek “değişimin sistem değil rejim olduğunu” savunuyor. Dolayısıyla, artık her şey kampanyayı yürütenlerin vatandaşı, özellikle de kararsızları iyi motive etmelerine bağlı. Ancak bu noktada da “evet” kampanyasının psikolojik açıdan daha kolay olduğunu savunanlar var. Doğru olabilir mi ya da bunun bilimsel bir karşılığı var mı? 27 yıllık Dünya Sağlık Örgütü deneyiminin ardından Türkiye’ye dönen Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün’ün bu soruya yanıtı şöyle:
İnsanların genel olarak ‘hayır’ demesi zordur. Gerek çocukluk gerek gençlik döneminde insanların ‘hayır’ demeyi öğrenmeleri zaman alır ve emek ister. Akran, mahalle baskısı, beğenilme kaygısı ve benzeri nedenler ‘hayır’ demeyi zorlaştırır. ‘Uysal-uyumcu’ olmak kolayına gelir kişinin...
Anketlerde ve saha çalışmalarında da bir soruya ‘evet’ deme eğilimi genelde daha fazladır. Sorunun çerçevesine göre bu bir derecede giderilebilir ama insanların genel uyum ve sosyal istenilebilirlik çerçevesinde beklenen yanıt olarak ‘evet’ demeleri daha olasıdır.
Aynı şekilde bir de her şeye ‘hayır’ deme eğilimi vardır. Bu durum bir bakıma inatçı çocukluk kalıntısıdır. Gerek hayır gerek evet deme daha çok bu tür psikolojik temellere dayandığında bir ‘bias’ yan tutma yanlışı olarak değerlendirilir.
Politik psikoloji de bu gelişimsel temeli kullanır. Reklamcılar ve propaganda uzmanları insanları bu temel çerçevesinde yakalamaya çalışırlar. Yapılan bilimsel çalışmalar evet ya da hayır gibi yan tutma tavrı sergileyen kişilerin daha az eğitim ve gelir düzeyinden geldiğini göstermektedir. İnsanların gelirleri, eğitimleri ve yaşam deneyimleri arttıkça bu tür uç tutumlardan giderek uzaklaştığı ve daha çok seçenekli, daha çok renkli, daha az keskin ve daha çok ‘belki’lere dayanan düşünce kalıpları geliştirdiği gözlemlenmektedir. Aslolan, bireyin yerine göre düşünüp taşınarak, artıları-eksileri yan yana koyarak bilinçli bir şekilde ‘evet’ ya da ‘hayır’ diyebilmesidir.