Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

E rdoğan-Trump görüşmesi-nin gergin değil samimi bir havada geçtiği konusunda hemen herkes hemfikir. Görüntüler de öyle. Trump, Erdoğan’ı kapıda karşıladı, uğurladı. Kırmızı-beyazlı kravatı, 70 yıl önce Kore savaşındaki müttefiklik örneği ve Türk askerinin cesaretini öven sözleriyle kırgın gönülleri de okşadı. Hatta Erdoğan’ın çok net bir şekilde dile getirdiği ABD’nin YPG’ye desteği ve Fethullah Gülen’in iadesi konusundaki duyarsızlığına yönelik eleştirileri can kulağıyla(!) dinledi. Ancak her ikisi hakkında tek bir kelime dahi etmedi. Sadece “Türkiye’yi PKK, DAEŞ gibi terör gruplarıyla mücadelede destekliyoruz” gibisinden yuvarlak sözler sarf etti. Dolayısıyla da her zaman olduğu gibi ABD’yi dış politikada Pentagon’un ve CIA’nın yönettiği bir kez daha kanıtlanmış oldu. Ya da tipik ABD klasiği yinelendi. Tek fark, bu kez Pentagon’un CIA’ya karşı daha baskın çıkmasıydı. Tabii PYD/YPG konusunda. Zira Fethullah Gülen’in iadesi açısından ise CIA’nın dediği ön plandaydı. Niyesini ve nasılını Washington’da uzun yıllar Deniz Ataşesi olarak da görev yapan Dz. K. K. eski Genel Sekreteri E. Dz. Kur. Kd. Albay Mehmet Asal anlatıyor:
“Pentagon işin siyasi kısmına kafayı pek takmaz. CIA’da askeri kısmıyla ilgilenmez. Aynen bizim Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay gibi, çok fark yok. Bizim Dışişleri yerine CIA’yı koyun çünkü MİT’in bizde o kadar etkinliği yok. Örneğin, ilişkilerde biz askerler daha şahindik, Dışişleri de genellikle aman ortalık karışmasın, huzur kaçmasın diye daha politik davranırdı. ABD’de bizdeki gibi olmasa da CIA politik dengeleri daha düşünür, dikkate alır. Pentagon’un ise çok umuru olmaz. Onun gücü, varsa silahı ki var, dünyanın en güçlü devleti. O gücünü kullanarak bölgede kiminle işi en kolay, en hızlı sonlandırırım ya da daha iyi kullanırım diye düşünüp PYD’yi destekliyor. Zaten CIA’nın sözü geçseydi 10 gün önce PYD’ye ağır silah verilme kararı onaylanmazdı. En azından görüşme beklenirdi ama hiç yeşil ışık yakmamak için daha baştan mesaj geldi.”
Peki ya Fethullah Gülen’in iadesi konusu?
“Orada da CIA’nın dediği oldu. Çünkü ABD Fethullah Gülen gibi dünyanın pek çok ülkesinden daha sonra o ülkelerin başına çorap ördüreceği adamları CIA vasıtasıyla besliyor. Bunların hepsi ABD’de yaşıyor ve istenildiği zamanda bu adamlar kullanılıyor. Fethullah Gülen’i verdiği zaman oradaki diğer adamların artık ABD’ye güveni kalır mı? Verdiğin anda kendi gücünü yok edersin. Onun için CIA Gülen’i vermez. Olur da verirse de canlısını asla vermez. Nitekim ‘inceliyoruz, bakıyoruz’ gibisinden sözü dahi edilmedi...”

Göçmenler hem kalıcı hem kaygı verici

İstanbul Sultangazi ve Mersin’de 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan Türkiye ve Suriyeli gençler arasındaki öfke patlaması nedeniyle yine yüreğimiz ağzımıza geldi. Tıpkı yakın zamandaki Konya, Şanlıurfa ile İzmir-Buca ve daha nicelerinde olduğu gibi. Yani ülkenin hemen her köşesinde Suriyeli kaynaklı bir gerilim yaşanıyor ve maalesef yenilerinin olma olasılığı da hayli yüksek. Çünkü Suriye olaylarının başlangıcı kabul edilen 15 Mart 2011 tarihinden günümüze kadar ülkemiz yoğun bir göç akınına maruz kalmasına rağmen pek önemsemedik. Misafir mantığıyla “Nasıl olsa dönecekler” dedik, hatta döndüklerinde Türkiye adına iyi niyet elçileri olacağını sandık. Ancak bugün geldiğimiz nokta ortada. Dönmeleri gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi, başlangıçta kırmızı çizgimiz olarak gösterilen 100 bin Suriyeli mülteci sayısı 3.5 milyona, yani ülke nüfusunun yüzde dördüne yaklaşmış durumda. Bunlardan da 600 binden fazlası İstanbul’da yaşıyor. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) Müdürü Doç. Dr. M. Murat Erdoğan’ın yaptığı son çalışmaya göre de mültecilerin İstanbul’da yoğun olarak yaşadıkları Küçükçekmece, Bağcılar, Sultangazi, Fatih ve Esenyurt ilçelerinin her birinde 30 binin üzerinde Suriyeli bulunuyor. Bu arada Kilis ya da Şanlıurfa-Akçakale gibi Suriyeli sayısının yerli nüfusu geçtiği yerler de var. Dolayısıyla da sosyal medyadaki “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” içerikli kampanyalar destek buluyor. Buna karşı da belli yerlerde gettolaşan Suriyelilerin kendi içinde çeteleşme görüntüleri ivme kazanmış durumda ve patlama sinyali veriyor, patlıyor da...
Aslında yaşananlar bu kara tablonun bir boyutu. Bunun bir de terör eylemlerinin yanı sıra diğer suçlarda da artışa yol açma riski var. Zira hâlâ kayıt dışı yüz binlerce Suriyeli var ve bunlar organize suç örgütleri, çeteleri adına her türlü suçun içine çekilmek, hatta adam öldürtmek için ideal bir potansiyel... Nitekim 2015’te İstanbul’daki operasyonlarda savaştan kaçan masum sığınmacıları kamuflaj olarak kullanan Suriye gizli servisinin elemanları dahi yakalanmıştı...
Özetle, dememiz o ki; geç kalınmış olsa da artık Suriyeli mültecilere gidici gözle bakmaktan vazgeçip, entegrasyon önlemlerini hızla hayata geçirmekte yarar var. Tabii kimin kim olduğunu da yeniden gözden geçirerek...