Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de uyuşturucu bağımlılığı gün geçtikçe artıyor. Dahası, kullanım yaşı da 10-11’lere düşmüş durumda. 2017 Türkiye’sinde maalesef hâlâ öyle belalı semtler var ki uyuşturucu ticareti, terör, gasp kol geziyor. Hem de aleni ve günün her saatinde... Tabii bu arada terör örgütlerinin, özellikle de PKK/KCK’nın uyuşturucudan önemli miktarlarda finansman sağladığı ve uyuşturucu ticaretinin her aşamasında etkin olduğu da herkesçe biliniyor. Yani gençleri, hatta çocukları tehdit eden terör ve uyuşturucu girdabı ile ona karşı yürütülen ya da yürütülmeye çalışılan bir mücadeleyi içeren bir sarmal söz konusu. Bunun bir örneği de ülke genelinde gerçekleştirilen son uyuşturucu operasyonu. Evet, son yılların en büyük eş zamanlı baskınlarıydı Gümüşhane ile Ardahan dışında 79 ilde 907 farklı adreste arama yapıldı ve çok miktarda uyuşturucu yakalandı, dolayısıyla, başarılı denilebilir ama hem olayın geldiği boyut hem de sorunun çözümü açısından aynısını söylemek zor. Çünkü tabloya bakıldığında sadece polisiye tedbirlerle bu belanın üstesinden gelinemeyeceği çok açık ve net. Nitekim dün konuştuğum, uzun yıllar Kaçakçılık Daire Başkanlığı Operasyon Ekipler Amirliği ve İstanbul Narkotik polisinde ekipler amirliği görevlerinde bulunan emekli emniyet müdürü Bülent Kılıçtepe de öncelikle buna dikkat çekti. Hatta yapılanları “Yağmasan da gürle operasyonları” olarak değerlendirirken niyesini de şöyle anlattı:
“Uyuşturucuyla mücadele tıpkı terörle mücadeledeki gibi polise, askere bırakıldı. Sadece kaçakçılarla uğraşmak boyutuyla ilgilenildi, ilgileniliyor. Olayın diğer taraflarını, en başta da aile kurumunu eğitmek hep göz ardı edildi. Nasıl PKK’yla mücadele sadece askerin, polisin işi değil; olayın ekonomik, zihinsel, sosyolojik, tarihsel, kültürel boyutu da var. Aynen uyuşturucuyla mücadele de böyle olmalı.”
Aileden başlayarak polise kadar uzanan bir hatalar zincirinin olduğunu belirten Kılıçtepe, bunun halkalarını da şöyle sıraladı:
“Şempanzeler yavrularını beş yaşına gelene kadar görüş alanından çıkartmazlar, çıkartsa da cezalandırırlar ama insanlar genelde çocuklarının ruh halini sorgulayıp, yalnızlıklarını paylaşmıyorlar. Operasyonlarda alıcı gibi davranırken ben de uyuşturucu içtim. Gördüğüm şuydu; bu dünyanın şartlarından bıkan gençler başka bir dünyaya geçmek istiyor, o arada birisi uyuşturucuyu uzatıyor ve işin en enteresan tarafı da o senin düşmanın değil, en yakın arkadaşın oluyor.
Polis penceresinden bakıldığında da en büyük hata kullanıcıya suçlu olarak bakmak oldu. Halbuki hasta gözüyle bakılsa, depresyona girmiş, bu yola sapmış diye görülseydi şu an Türkiye de çok değişirdi ve kendiliğinden tedaviye gelenlerin kapısını açardık.”
Kılıçtepe’ye göre bir başka hata da polisin başarıyı suçlu ve mal yakalamayla ölçmesiydi. Bunu da şu örnekle somutlaştırdı:
“Uluslararası bir toplantıda uyuşturucuyla mücadelede çok başarılı olduklarını söyleyen Hollandalı narkotikçilere ‘Ne mal yakaladığınız var ne de suçlu’ diye sorduğumuzda, verdikleri yanıt ‘Biz eroine başlama yaşını yukarı çektik ve eroinden ölüm oranını azalttık” olmuştu...”
Özetle, dememiz o ki uyuşturucuyla mücadelede polis operasyonları çok önemli ancak yeterli değil. Dolayısıyla, aile ve okuldan başlayarak tam bir seferberlik hali şart. Hem de acilen...

SYRİZA’dan Macron’a...

2015’teki Yunanistan seçimlerini radikal sol koalisyon SYRİZA kazandığında, benzeri Türkiye’de de yaşanır mı tartışması olmuştu. Hatta kendilerini sol görüşün temsilcisi olarak gören hemen her siyasi oluşum “Türkiye’nin SYRİZA’sı biziz” diye havaya girmişti. Bunların başında da ana muhalefet partisi CHP vardı. Hem de o günlerde vitrinine kattığı isimlerle daha çok sağa çeken bir parti görünümüne rağmen...
Şimdilerde ise referandum sonuçlarıyla bağlantılı olarak hayır bloğunda Fransa’da başkanlık seçimini kazanan Macron rüzgârı esiyor. Dolayısıyla da ekranlarda, gazete sütunlarında Türkiye’nin Macron’u kim olacak ya da olabilir üzerine farklı olasılıklar ve formüller dillendiriliyor. Buna karşı siyaset sahnesinde şu ana kadar konuşulanlar ve hamleler ise Macron gibi genç, dinamik, yeni bir isim olasılıklarından ziyade eski, bildik ya da klasik formüller üzerine. Dahası, herkes “2019’a dönük Voltran’ı (birleşerek güçlenen çizgi film kahramanı robot) oluşturalım ama kafası ben olayım” havasında. Tabii bunların başında da yine CHP var... Hem de daha kendi içindeki muhalefete tahammül edemediği ortadayken...