Yael Profeta

Yael Profeta

Tüm Yazıları

Ayrılma ve boşanma öncesi, sırası ve sonrası ile ilgili olarak, ortaya çıkan birçok hassasiyet söz konusudur. Kaç yaşında olursa olsun, çocukların ruhsal dengelerini ve uyumlarını bozmadan, ayrılma / boşanma kararının iki yetişkin tarafından verildiği vurgusunda ısrar etmek önemlidir. Ancak, kararı veren yetişkinler, çocukların bu durumu nasıl yaşamak istediği ile ilgili müdahalede bulunamaz.
Bazı çocuklar hem anne - babalarının duygularını hem de kendi duygularını korumak için, iki ortamı birbirinden ayırıp, diğerine hiç bahsetmemeyi tercih eder. Anneyle birlikteyken babadan, babayla birlikteyken de anneden söz etmezler ve “Ne yaptınız bugün, nasıl geçti?” gibi soruları, “İyi” diye geçiştirirler. Sanki kendileri için ayırdıkları iki dünyayı birbirine karıştırmak istemezler ve böylece de anneyle eğlendiğini söyleyerek babayı ya da babayla çok iyi vakit geçirdiğini söyleyerek anneyi üzmemiş olurlar.
Bu olduğunda, onları konuşmaya zorlamadan, durumu tabu olmaktan çıkarmak için çocuğa yardım etmek gerekir.
“Anne nasıl, baba ne yapıyor?” yerine onlardan daha doğal bahsedilmesi tercih edilir. “Annenin aldığı kazağı mı giydin?” ya da “Babanın en sevdiği yer” gibi genel cümleler, “Anneden / babadan bahsedebilirsin, sorun yok” mesajı verir.

Haberin Devamı

Görüşme sıklığı
Çocuğun bilmesi gereken en önemli ve tek gerçek, her iki ebeveynini de görebileceği ve bununla ilgili bir sorun yaşamayacağıdır.
Genellikle görüşmeler için belirli düzenlemeler yapılır, ancak bu belirlenmiş günlerin haricinde sürprizler iyi gelir çocuğa. Mutlaka bütün akşamı birlikte geçirmek değil, okul çıkışı yarım saatlik bir sürpriz bile, görüşmelerin esnek olabileceği ve çocuk da isterse, belirlenmişlikte sıkışmak zorunda olmadığı ve daha geniş bir alanda hareket edebildiği bir duruma hizmet eder. Bir hafta sonu görüşmesi herhangi bir sebepten dolayı atlanmışsa, bu, dünyanın sonu değildir ve telafi edilebilir.
Anne ve babanın, birlikte geçirdikleri zamanda, diğer ebeveyni aramaya yöneltmesi gerekmez. Çocuk isterse arar, istemezse aramaz; o ebeveyni ile kendisi arasındaki ilişki dengesidir ve müdahale edilmemelidir.
Her gün telefonlaşma şart değil, ancak özellikle küçük çocuklarda, telefonla ya da yüz yüze görüşmelerle temas etmeme süresinin üst üste dört günü geçmemesi tercih edilir. Bazen çocuk telefona cevap vermek istemiyorsa, vermeyebilir; onun için önemli olan arandığını bilmektir.
Eğer uzun bir süre hiçbir şekilde görüşülememişse, ilk karşılaşmada “Geçen gün senden bahsediyordum arkadaşıma”, “Üç gün önce vitrinleri dolaşırken senin için bir elbise gördüm” ya da “Yazın nereye gitsek tatile diye düşündüm dün” gibi ifadelerle, çocuk, anne ve babanın aklında ve duygusunda kendi varlığının devam ettiğini, unutulmadığını ve ihmal edilmediğini bilir.

Haberin Devamı

GÖRÜŞME GÜNLERİ ESNEK OLABİLİR

TUZAKLARA DÜŞMEYİN
Bazen çocuklar, herhangi bir sebepten dolayı, anne ya da babaları ile görüşmeyeceklerini ve onlara gitmek istemediklerini söyleyebilir. Bu, ebeveynlerin alınganlık tuzağına düşmemesi gereken bir durumdur. Sözde istenmeyen ebeveyn “İyi de ben bu günü oğlumla / kızımla geçirmek istiyorum, yapacak bir şey yok” dediğinde, kendisi istemese de onu isteyen ebeveyn, güven ve süreklilik duygularını besler.
Bir başka tuzak, çocukların kızdıklarında “Annemin / babamın evine gider, orada yaşarım” tehdididir. “Sen bilirsin” yerine “Hayır, çünkü ben istemiyorum, seni bırakmam” daha tercih edilir bir cevaptır.
“Çocukların iyiliği için” bir arada vakit geçirmek, bunu istemeyen ama kendini zorlayan ebeveynin gerginliği çocuğa iyi gelmediğinden şart değildir. Tam tersi çok iyi zaman geçirilen durumlar da çocukta “Madem her şey yolundaydı, neden ayrıldınız?” sorusuna yol açabilir. Gergin durumlarda; evden alma ve bırakmalarda, giyinmesini beklerken geçirilen 20-30 dakika, anne-baba ve çocuk olarak aynı ortamı paylaşmak için yeterli olabilir.

Haberin Devamı

Duygularınızı saklamayın
Anne ve babalar, çocukları, ayrılmayla ilgili özellikle olumsuz duygulara şahit olursa, bundan çok kötü etkileneceğini düşünür ama gerçekte tam olarak böyle değildir. Evet, anne ya da baba üzülebilir, ağlayabilir, kızgın olabilir ve çocuk da bunu görebilir. Zaten görmese de olan bitenin farkında olan çocuk, üzülmenin kötü ve saklanması gereken bir duygu olduğunu, aynı şekilde, kendi üzüntüsünü de belli etmemesi gerektiğini düşünebilir.
Annesini ağlarken gören ya da babasının düşünceli ve üzgün halini gören ve ne olduğunu soran çocuğa, çok ayrıntıya girmeden, “Canım sıkkın biraz”, “Biraz üzgünüm bugün, senle ilgisi yok” denebilir. Hemen sonrasında, çocuğun da aynı duygu boşluğuna düşmemesi için “İyi ki geldin, hadi gidip dondurma yiyelim” diyerek hava yumuşatılabilir.