Parti Ajanı

Parti Ajanı

parti@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mesleki deformasyon sonucu yeni açılan mekanları, son partileri hatmetmiş “Oraya gittin mi? Yarın buraya gidelim mi?” diye başının etini kemirdiğim bir arkadaşım cevap olarak aynen bu cümleyi sarf etti. Bir an durdum. Evim bellediğim mekanların sızladığı kemiklerini ta derinden hissettim



Sokağın fotoğrafı şu: Kazara eğlenen bir halimiz var. Magazin sayfalarına neresi düşmüşse, davetiye nereden gelmişse, Eda’sı Bora’sı nerede eğleniyorsa dümen o istikamete kıvrılıyor. Sabun köpüğünden bir hayatta bir gün tıka basa olan kulüp, ertesi gün sineklerin dansına tanıklık edebilir. Müdavimlerin mekanı, diyebileceğiniz yer nadir. Müdavimden ne anladığımız da meçhul. Hesabı ödettirmeyen mi yoksa eviniz niyetine kullandığınız, arkadaşlarınızı direkt çağırdığınız cinsten bir yer mi? Masada yazdan kalma Anjelique&Absolut 100 ortak yapımı ‘Glamorous’ kitabında, Anjelique müdavimleri şöyle betimlenmiş: “İstanbul’da bir eğlence efsanesi oluşturan bu kulüpte, her yaştan ve her tarzdan insanı göremezsiniz. Çok oturmuş ve takdir edilen bir kitlesi vardır.
Moda editörleri, fotoğrafçılar, yayın yönetmenleri, aktörler, diğer kulüp sahipleri Anjelique’e görmek ve görülmek için değil, hakkını vererek eğlenmeye gelirler.”
Kitabın metin yazarına dair bir bilgi yok. ‘Takdir edilen kitle’ kim tarafından neden ve hangi sebeple takdir edilmiş bilinmez. Görmek ve görülmek için kültüründen arınmış bir kulübü henüz Türk eğlence tarihi yazmadı.
Oturmuş kitle, müdavimlerin kulübü gibi kavramlara denecek söz yok. Her sezon başı yeşeren ‘bugün var, yarın yok’ kulüpler ‘Bu kışın in mekanı!’ lafının altını doldururken, kendini ‘Çapa’lamaya programlı mekanlar her saniye, yeni bir mekan doğururken, son 10 yıldır, kökünü iyice salmış, kendi muz cumhuriyetini yaratmış kulüplerden Roxy 16, Babylon 11, Otto 8 senesini doldurdu.
Listenin devamı da var: Ulus 29, Nu Pera, Touchdown. Sırf “Filanca yer açılmış. Çok popülermiş” demek için mekanlarda yalandan eğlenen kişilere çağrı: “Müdavim olduğunuz bar gibisi yok”


iSTEMEDEN GÖRDÜKLERiM: “BEŞ DAKiKAYA ORADAYIM”
Kadın 35’inde. Temiz duşunu almış, kremlenmiş, ‘azıcık alttan azıcık üstten’ dekoltelenmiş, en canlı duruşuyla barda birini bekliyor. Çapraz masada oturmuş, kendi ‘karma’ süremin dolmasını bekliyorum. Dakikalar devrilirken kadının yüzünde hayatım boyunca beni beklemekten usananları görüyorum: Mum ışığında beklemekten eriyen sevgililer, rakı sofrasında ısınmaktan buharlaşan dostlar. Kadın, telefonuna uzanıp her sevgilisinin “Beş dakikaya oradayım”, “Trafikte sıkıştım kaldım” lafını işittiğinde omuzlarından tutup sarsasım geliyor: “Aç gözünü, çek git ki alsın dersini.” Sevgili, ancak bir saat sonra olay mahalline teşrif edebiliyor. Gözüm, kulağım masalarında, adamın ağzından çıkacak ilk iki kelimeyi bekliyorum. Adam döküyor incileri: “Deli gibi açım ya. Ne yesek?” Şu adamın yakasına yapışmalı, geç kalma sanatına dair bir çift laf edilmeli. Durum basit. Kendine bir rol edin. Hakkını vererek oyna.
Sahne çal: Amerikalıların ‘scene stealer’ dedikleri tabirle başına gelenleri abart, kendi rolünü sivrilt.
Özürlerin efendisi ol: Ne kadar üzgün olduğunu özür üzerine özür dileyerek açıkla. Özürlerden bunalsın, geç kaldığına sen değil, o pişman olsun.
Üzgün ol: Suratı asık, sesi kısık, keyfi kaçmış birine kimse yüklenmez, yüklenemez. Geç kaldığı için bırak kızmaya tek bir söz söylemeye bile hakkı olmaz.
Yapılması gereken son şey ise hiçbir şey olmamış gibi davranmak!