Cumartesi Bir evlilikten manzaralar

Bir evlilikten manzaralar

07.12.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Bu yılın iddialı projelerinden biri olan “Marriage Story”, güçlü Oscar potansiyeli dışında çoğunluğun deneyimleriyle ortaklık kurabilen hikâyesiyle yılın en sevilen filmi olmaya oynuyor

Bir evlilikten manzaralar

Noah Baumbach her ne kadar aksini iddia etse de, Netflix’te izleyicilerle buluşan “Marriage Story” her iki karakterine de eşit mesafeden bakabilen bir film değil. Tıpkı “En çok hangisini seviyorsun?” diye sorulduğunda annesini ve babasını eşit olarak sevdiğini söyleyen ama gerçekte birini daima diğerinden daha çok seven bir çocuk gibi, Baumbach da karakterlerinden birini diğerinden daha iyi anlıyor, birinin mutsuzluğunu diğerinin mutsuzluğundan daha trajik buluyor.

Kayıtsız kalmak imkânsız

Yönetmenin “boşanma hakkında bir aşk hikâyesi” olarak tanımladığı “Marriage Story”nin en büyük avantajı, hayatında en az bir ayrılık yaşamış, kendini hikâyedeki taraflardan biri olarak bulmuş ya da yaklaşmakta olan bir ayrılığın ayak seslerini duyan herkesin karakterlerle hiçbir çaba sarf etmeden özdeşleşebilmesi. Bu da filme kayıtsız kalmayı imkânsız hâle getiriyor. Öyle ya da böyle filmin duygusal depremlerinden nasibinizi alacaksınız. Bu geniş özdeşleşme alanı yönetmene yetmemiş olacak ki, karakterlerin birbiri hakkında en çok neleri sevdiklerini dış sesle seyirciye açıkladıkları açılış sahnesinden tutun da, bir süredir kirpik ucunda bekleyen gözyaşlarına akma komutu veren vurucu final sahnesine kadar, seyircinin film süresince hissedeceği her şey önceden hesaplanmış, listelenmiş ve emin bir yere kaldırılmış durumda. Sizi kendi hikâyenizin kahramanı yaparmış gibi hissettiren, ancak hislerinizin kontrolünü sıkı sıkı elinde tutan bir film bu.

Başlangıç olarak, bu öykü iki yetişkin arasında geçmiyor. Kahramanlarımızın bir ‘anne kadın’ ve bir ‘çocuk erkek’ olmaları, karakter özelliklerinin tümüne sirayet etmiş durumda. Belki de Charlie’nin bir çocuk erkek olması yüzünden, filmdeki asıl çocuk, çiftin oğlu Henry duygusal sömürü aracı olarak işin içine pek karıştırılmıyor. Bu iş için Charlie’nin kendisi var. Nicole’ün türlü şekillerde Charlie’nin annesi olarak kodlanması, dahası film süresince mantığı temsil eden bu karakterin bu algıyla ilgili bir problem yaşamaması, filminse bu yönelimi duygusal bir araç olarak kullanması sorunsal bir meşrulaştırma ile muhatap ediyor bizleri. Finalde yaşanan her şeyin sonrasında, Nicole’ün içgüdüsel olarak Charlie’nin ayakkabılarını bağlaması çok duygusal bir sahne olarak etiketlenmiş ve tamamıyla bu amaca hizmet ederken, bu gönüllü anneliğin rahatsız edici uzantılarından biri olmasına engel değil. Ayrılığı başlatan, sürdürmeye karar veren ve tüm sürecin suçluluk duygusunu üstlenen Nicole’ün sebepleri, Charlie’nin ilişkinin bencil tarafı olması etrafında toplanıyor. Profesyonel anlamda ikinci plana atılmış, eşinin başarılı kariyerinin yardımcı oyuncularından biriymiş gibi hisseden Nicole’ün kendini kanıtlamaya aç bir hâli var. Son derece kırgın olmasının altında, Charlie’nin onu aldatması gibi gümbür gümbür bir neden olsa da, hikâyenin bu ayrıntıya değinme şekli, ayrılığın asıl sebebinin ihanet olmadığını ima ediyor. Nicole asıl olarak fark edilmek istiyor. Tek başına yeterince iyi bir sebep olabilir, ama Charlie’nin seyircinin kalbini çalan sakarlıkları, kalp kırıklığını olduğundan daha kolay tamir edilebilirmiş gibi hissettiren çocuksu şaşkınlığı, ayrılığa hazırlıksız yakalandığını her an hatırlatan kırgın bakışları, büyümeyen bir çocuk olarak oğluyla kurduğu ilişki, hatta seçtiği ilk avukatın ilişkilere bakış açısı bile karakterin terk edilmiş bir köpek yavrusu olduğunu işaret eden cinsten. Bundandır ki, o meşhur kavga sahnesinde onca kırıcı laftan sonra pişmanlık içinde dizlerinin üzerine çöken Charlie’ye merhamet duyarken, Nicole’ün sebepleri seyirciye o kadar da güçlü gelmemeye başlıyor. Her şeyin sona ermesinin ardından, hayatına devam eden Nicole’ün Charlie’ye karşı hâlâ sıcaklığını koruyan bir anne sevgisi hissetmesiyse, filmi aşk acısı ya da ilişki travması konseptinden gittikçe uzaklaştırıyor. Bu anne-kadın / çocuk-erkek hikâyesinde seksin, eksikliğiyle ihanet sebebi olarak bir anlığına öne çıkması dışında, neredeyse hiç mevzubahis olmaması bu yüzden çok normal.

Alkış alan sahne


Filmde, herkesten rol çalan muhteşem Laura Dern’ün yırtıcı bir boşanma avukatı olarak Nicole’e velayet davalarında anneye püskürtülen adaletsizliği açıkladığı, film festivallerinde seyirciden bolca alkış alan bir sahne var. Avukat, çocuğunun velayetini almak isteyen kadının bakire Meryem gibi kusursuz olmasını gerektiren, babanınsa hatalarını hoş gören, taraflı bir adalet sisteminden dem vururken; filmin bu taraflı bakış açısının çok benzerini karakterlerine yöneltmesini görmezden gelebilenler ve gelemeyenler olarak ikiye ayrılıyoruz. Tüm mesele bu. Siz yeter ki tarafınızı seçin.

“Ayrılık içindeki aşkı bulmaya çalıştım”

Bir evlilikten manzaralar



Bir erkek çocuğu sahibi Nicole (Scarlett Johansson) ve Charlie (Adam Driver) çiftinin aşk öyküsünü boşanma süreci üzerinden anlatan Netflix filmi “Marriage Story”nin yönetmeni Noah Baumbach’tan filmin kamera arkasına dair notlar:

Bazen bir şeyi tam da bozulduğunda anlamaya başlarsınız ya... Benim de bir evlilik hikayesini anlatabilmem boşanma üzerinden mümkün oldu. Yasal olarak boşanma sistemi tam anlamıyla bölmek için kurulmuş diyebilirim. İnsanları, aileleri, mülkü, zamanı... Herkesi kendi hikayesi içine hapseden ve başkasının bakış açısına kapatan bir anlayış. Ama ben buna farklı bir yerden bakmak istedim, ayrılık içindeki aşk hikayesini bulmaya çalıştım. Evlilik tabii ki boşanma sürecinde de devam ediyor. Özellikle işin içine çocuk girince, evlilik bir bakıma boşanmadan sonra da devam ediyor.

Filmin çekimleri 50 gün sürdü. New York ve Los Angeles’ta yaptık. Özellikle ışığın çok farklı olması nedeniyle bu iki şehrin birbirinden çok ayrı olduğunu, dolayısıyla çekimlerin başka bir etki yaratacağını biliyorduk. New York’ta daha çok kiremit rengi, beton grisi ve soluk mavi bir gökyüzü vardır. Los Angeles’ta ise kırmızı İspanyol kiremitleri, beyaz binalar, yeşil palmiyeler, daha mavi ve pembe bir gökyüzü var. Filmin ilk karelerinden biri Nicole’ün metrodan çıkış anı. Bu, her zaman bir filmde kullanmak istediğim bir fotoğraftı. Çok New York’a ait bir an. Yeryüzüne çıkış anı gibi. Los Angeles’ta ise biliriz ki herkes arabasındadır, kimse yürümez.

İnsanların birbiriyle fiziksel ilişkisi ve kendi çevreleriyle bireysel ilişkisiyle ilgili de bir anlam söz konusu. Bu yüzden yakın çekimlerin çok önemli olacağını biliyordum. Scarlette ve Adam’ın yüzleri, her sahnede, gerçekten çok güzel ve anlam dolu.

Bir evlilikten manzaralar


Filmin senaristi ve yönetmeni Noah Baumbach “Evlilik bir bakıma boşandıktan sonra da devam ediyor” diyor.

Adam’la bu filmi çekmeden çok önce, hatta böyle bir filmin olacağını bilmeden önce konuşuyorduk. Senaryoya başlamadan önce Adam, Scarlette ve Laura Dern’le buluşmaya başladım. Yazma sürecinde kafamda bu oyuncuların olması önemliydi. Onların oynadıklarını düşünerek sahneleri çeşitli biçimlerde hayal edebiliyordum. Onlarla hikayeyi ve karakterleri de tartıştım tabii. Scarlette ve Laura’nın kendi boşanma deneyimleri de olduğu için anlatacak hikayeleri vardı. Boşanma benim için de kişisel bir deneyim. Boşanmış bir çiftin çocuğuyum ve yetişkin olarak da deneyimledim. Birçok ailenin başından geçtiğini zaten biliyoruz. Bunun dışında birçok araştırma yaptım. Avukatlarla, arabulucularla konuştum, senaryoyu gösterip “Böyle bir durumda ne yapardın?” ya da “Burada bir hakim ne derdi?” diye sordum. Çoğu kadın olmak üzere arkadaşlarımla boşanma deneyimleri üzerine konuştum. Bunların tamamı hikayeyi şekillendirmeme yardımcı oldu.