Cumartesi Kefenin cebi var!

Kefenin cebi var!

05.03.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Balkan Naci İslimyeli'nin "Gizli İşler" adlı sergisinde fotoğraf çalışmaları, geçmişten bugüne çizimleri ve video işleri dışında mutfak malzemelerini kullanarak yarattığı kıyafetler dikkat çekiyor

Kefenin cebi var

atölyesine gittiğimizde yemek kursuna gitmiş gibi olduk. Elma, böğürtlen, bamya, zeytin, yufka, kiraz, simit... Bizim evde bu kadar malzeme yoktur. Ama İslimyeli'nin atölyesi bunlarla dolu. Hem de alışıldığı gibi buzdolabında, erzak dolabında ya da ekmek sepetinde değil. Bu yiyeceklerin tümü sanatçının tasarladığı elbiselerin üzerine tutturulmuş. Elmalardan şapka yapılmış, kuru domatesler nakış gibi eteklere işlenmiş, davlumbazdan vatkalar yapılmış. İslimyeli'nin "Gizli İşler" adlı sergisinde videodan fotoğrafa ve resme kadar türlü çalışmalar olsa da en çok "Türk Mutfağı" adlı giysiler dikkat çekiyor. Yiyeceklerin yanı sıra, kirli sepetinden ya da sutyenden yapılan şapkalar, pazar fileleri ve branda kumaşı da insanı gülümsetiyor. "Gizli İşler" sergisi 8 Mart-28 Nisan tarihleri arasında Kibele Sanat Galerisi'nde izlenebilir. Balkan Naci İslimyeli'yle yeni sergisi hakkında konuşmak için Karım sadece profesör değil, aynı zamanda harika bir aşçı. Ben de iyi bir damak tadı geliştirdim. Yemekleri tatmayı seviyorum, görselliğine bayılıyorum ama öyle kolları sıvayıp mutfağa girmedim. Ama insanın temel duygularına yönelmeyi seviyorum. "Barınma, giyinme ve yemek yeme gibi temel dürtüleri giysi-heykel formunda toplayabilir miyim?" diye düşündüm. Bu giysileri hem tasarımın kalitesini koruyarak hem de toplumsal eleştiri boyutu, ironi ekleyerek yapmaya çalıştım. Mutfakla aranız nasıl? Sergide "Türk Mutfağı" adlı bir bölüm de var... Kefeni giysi gibi yorumlamak kimsenin aklına gelecek bir şey değil. Kundakla kefen ilk ve son giysilerimiz. Onun için "Kefenle ne yapabilirim?" diye düşündüm. "Bu paragöz dünya sistemi içinde kefene toplumsal, dünyevi eleştiri boyutu nasıl eklerim?" diye düşününce cepli kefen yapmaya karar verdim. Ceplere de paralar yerleştirdim. Bu ironi özellikle "Kefen" adlı giysinizde hissediliyor. Yufka form olarak harika bir şey. Bir yufkayı siyah bir zemin üzerine koyup modern bir yapıt gibi görebilirsiniz. "Onun yapılış eylemini de içeren bir süreci giysiye nasıl dönüştürebilirim?" diye hayal ettiğimde oklava ve yufkalarla katlı giysiler yarattım. Buradaki esas ironi her gün önünden geçtiğimiz dükkanlardaki çok ucuz, altkültür tüketim malzemeleriyle bir üst kültür estetiği yaratmak. Buradaki toplumsal eleştiri moda sektörünün o pahalı, trilyonluk cirolarla ifade edilen yapısının içerik ve yaratıcı açıdan ne kadar yetersiz olduğunu vurgulamak. "Türk Mutfağı"nda "Yufka" serisi dikkat çekiyor. Yufka kullanmak nereden aklınıza geldi? Kurutulmuş sebze ve meyveler, mantı, yufka gibi hamur işleri, elma, kiraz, portakal, böğürtlen, zeytin, simit, Türk çayı... Ne tür malzemeler kullandınız? Serginin dört bölümü yeni, "Gizli İşler" dediğim büyük kapsamlı bölüm de öğrencilik yıllarımdan başlayıp bugüne kadar yaptığım işlerin bir toplamı. Geçen yıl başlayan sanat hayatımdaki 36'ncı yıl kutlamaları yedi sergilik bir proje. İkisi geçen yıl yapıldı. Bu yıl da Kibele Sanat Galerisi'nde beş ayrı bölümde yapıyorum. Video enstelasyonu da katarsak orada altı bölümlük dev bir sergi izlenecek. "Gizli İşler" adlı yeni serginizin içeriğinden bahseder misiniz? Ben tersine geçmişteki işlerime büyük bir sempatiyle bakıyorum. Çünkü onlarda bugünün bütün işaretleri var. Bir sanatçı teknik açıdan baktığında hatalar görebilir ama o dönemin belgesi olma niteliği o çalışmaları çok özel kılıyor benim gözümde. Nereden nereye geldiğimi gösteriyorlar. İstedim ki sergiye gelenler Balkan Naci'yi bütünüyle kavrasın ve çok kapsamlı ve boyutlu bir izlenimle oradan ayrılsın. "Gizli İşler" bölümünde ortaokul döneminizden kalma çalışmalarınız da var. Birçok sanatçı eski çalışmalarına dönüp bakamaz bile, hiç beğenmez. Size olmuyor mu bu? Sanat ve hayat serüvenini bir yolculuğa benzetiyorum. Üç yıldır bir anlamda yerleştiğimiz Burgazada'da çektim bu fotoğrafları. Bir film bantı gibi 4,5 metre boyutunda bantlar bunlar. Bir süreç başlıyor. Bekleme, karşılaşma, terk etme, birleşme, yalnızlık süreci gibi... Hayatın halleri bu bantlarda film şeridi gibi ortaya çıkıyor. Diğer bir fotoğraf serisi de "Yolcular"... Video ve resim bir arada Devamlı. Sergiyle eşzamanlı çıkacak kitabın her bölümü bir şiirle başlıyor ve kitaba bakanlar o metinlerle resimler arasındaki bağı görecekler. "Ayın Halleri" 1990'da New York'ta açtığım "Deli Gömleği" sergisinin bugüne uyarlanmış bir versiyonu. Bu giysi-tuval diyebileceğimiz bir seri. Giysilerin baş kısımlarında sanatçının sancılı hallerini ayın hallerine benzeterek çeşitlendirdim. Serginin "Ayın Halleri" adlı bölümünde şiirlerinizi kumaşa bir dokuma öğesi olarak yerleştirmişsiniz. Şiir yazıyorsunuz yani... Resim sanatında bir tablo karşınızda durur, tüm hareketli öğeler onun içindedir. Bitmiş bir şeye bakarsınız. Burada resim sanatının durağan görsel şemasıyla videonun hareketli şemasını üst üste bindirdim. Sergide dev plazmalar var. Bunların kenarları barok yaldızlı çerçevelerle kapatıldı. Salona girdiğinizde bir resim sergisine girmiş gibi hissediyorsunuz. n Video-enstelasyon bölümünde neler var? "80 yaşındaki kadın benimle son kez hayata açıldı" Bir tanesi Türkiye'deki ilk kavramsal fotoğraf serilerinden biri. 1979'da İtalya'ya gittiğimde kaldığım pansiyonun sahibesi Maria Piccolo ile şizofren kızı Bianca'nın hayatlarını fotoğrafladım. Sergideki "Pansiyon" adlı fotoğraf serisinin arkasındaki hikaye nedir? Floransa'da kalacak yer arıyordum. Bir gazete ilanından gördüğüm pansiyona ilk telefon ettiğimde yaşlı bir kadın "Nereden geliyorsunuz?" diye sordu. "Türküm" deyince sessizlik oldu. Anladım ki işler kötüye gidiyor. Ama sonra "Gelin, görüşelim" dedi. O gün çok şık giyindim. İlk karşılaşma önemlidir ya, o 80 yaşındaki kadınla aramızda müthiş bir aşk doğdu. Onu sergilere götürürdüm. Hayatında ilk kez evinden çıkıyordu. Asil bir aileden geliyordu. Feodal bir yaşam biçimleri varmış: "Kadın evde oturur." Benimle son bir hayata açılış yaşadı. O da bana hayatını açtı. Başka ülkelerden bir sürü pansiyoner vardı, benim ayrıcalığıma sinir olurlardı. Onları asla odalarına sokmazdı. Ben yatak odalarına bile girdim, fotoğraflarını çektim. Kendi dünyalarını nasıl açtılar size?