Milliyet Enerji Türkiye için AB pazarının korunması stratejik önemde

Türkiye için AB pazarının korunması stratejik önemde

04.08.2023 - 14:45 | Son Güncellenme:

Türkiye’deki ihracatçılar açısından AB pazarının korunması stratejik öneme sahip. Şirketlerin, vakit kaybetmeden öncelikli sektörlerin ve hemen ardından listeye alınacak olan kimya ve plastik sektörünün karbon ayak izi raporlamalarını hazırlatmaları, buna göre karbon azaltımına yönelik yol haritalarını ve aksiyonlarını belirlemeleri gerekiyor

Türkiye için AB pazarının korunması stratejik önemde

Prof. Dr. Nuri Azbar, Ege Üniversitesi, Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi, EBSO-ENSIA- BASIFED Bilim Komitesi üyesi, MIKROMIKS ve PRONGENTECH Kurucu Ortağı

Haberin Devamı

Avrupa Birliği’nin (AB) Yeşil Mutabakat kapsamındaki Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması sürecinin Türkiye’ye etkileri nasıl olacak?

Avrupa Komisyonu (AK) tarafından 2019 yılı sonunda ortaya konulan Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği’nin (AB) uzun zamandır beklenen nihai iklim eylem planı olarak, Avrupa’nın 2030 yılına kadar karbon salınımlarını yüzde 55 oranında azaltma ve 2050 yılına kadar dünyanın ilk karbon-nötr kıtası olma hedefini pekiştiren bir stratejiler bütünü olarak tanımlanabilir. Avrupa’nın 2050 yılına kadar karbondan arındırılmasıyla ekonomide köklü bir dönüşümü ve Avrupa kıtasında iklim nötrlüğüne ulaşılmasını öngörüyor. Küresel ölçekte yılık 40 milyar ton mertebesinde bir karbon salımı söz konusu iken, AB’nin bu hırslı hedefi aslında yüzde 100 başarılı olsa bile küresel olarak etkisi yüzde 7 mertebesinde olacaktır. Buna rağmen AB’nin umudu kendi kıtasını nötr karbonlu yaparken küresel ölçekte bir çarpan etkisi yaratmak ve kendi kıtası ile ithalat-ihracat yapan kim varsa, herkesi karbon azaltım ve nötrleme hareketine dahil etmek. Yeşil Mutabakata imza atan ülkelerin, belirledikleri eylem planlarını hayata geçirdiklerinde küresel iklim krizinin etkilerini azaltmış olması bekleniyor. Bu anlaşma ile karbon salınımının belirlenen sektörlerde en aza indirilmesi ve daha çevre dostu teknolojilerin üretim süreçlerine entegre olması hedefleniyor.

Haberin Devamı

 AB’nin alıştırma dönemi

Uluslararası bir anlaşma olan Yeşil Mutabakat, 193 ülkenin katılımıyla gezegenin geleceğini olumlu yönde değiştirme gücüne sahip. Bu hedefle AB, 1 Ocak 2023’de başlamak ve 2026 yılı sonuna kadar devam etmek üzere adeta bir alıştırma dönemini (monitoring) içeren orijinal adı “Carbon Border Adjustment Mechanism (CBAM)” olan “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)” başlatacak. Bu regülasyon çerçevesinde AB ülkelerinin daha düşük emisyon hedefi olan ülkelerde üretim yapmasının ve bu ülkelerden ürün ithal etmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. 31 Mayıs 2027 tarihi itibari ile de 3 yıllık gözlem süresi sonunda AB sınırından geçen ürünler için belirlediği ürün karbon ayak izi değerlerinden yüksek olanlara sınırı değerin üzerinde yüksekliğine bağlı olarak bir vergi uygulaması yapacak.

Haberin Devamı

Peki, bu gözlem süresi ile karbon sertifikası arasında nasıl bir süreç var?

İlk etapta bu ürünler demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve enerji sektörü olarak belirlendi. Bir başka deyişle, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile ürünlerini AB dışı ülkelerde üreterek bir nevi karbon kaçağı oluşturmayı düşünen firmalar için, ithal edilen bu ürünlere bir vergi ekleniyor. Bu verginin karbon kaçağı oluşma riskinin en yüksek olduğu gübre, demir-çelik, alüminyum, elektrik ve çimento sektörlerinde uygulanması planlanıyor. 2023-2026 yılları bu uygulama için bir geçiş dönemi olarak görülüyor ve ithalatçılar için bir mali yükümlülük gerektirmiyor. Bu 3 yıllık süreçte ithalatçılar, yaptıkları ithalat süreçlerindeki karbon emisyonları ile ilgili yılın her çeyreğinde raporlama yapmak durumunda olacak. 2026 yılından sonra ise ithalatçıların ithal ettikleri ürünler için SKDM sertifikası almaları gerekiyor. Bu sertifikayı AB’deki ithalatçı kim ise o alacak. Doğal olarak da bu ithalatçının Türkiye’deki muhatabı bu vergilendirmeden direk olmasa da dolaylı olarak etkilenecek ve karbon salımı yüksek ürünler için ek bir maliyet ortaya çıkacaktır.

Haberin Devamı

Gümrük işlemlerinde bir değişiklik olacak mı?

SKDM Tüzüğü kapsamındaki ürünlerin ithalatı, mevcut durumda da olduğu gibi ya doğrudan ithalatçı firmalar ya da ithalatçı firmalar hesabına gümrük işlemlerini gerçekleştiren dolaylı gümrük temsilcileri tarafından yapılacaktır. Geçiş döneminde ithalatçılara yönelik olarak AB gümrük mevzuatında yer alan olağan kayıt süreçlerinin dışında bir onay/kayıt süreci öngörülmüyor. Mali yükümlülüklerin doğacağı asıl uygulama döneminin başlangıcı olan 1 Ocak 2026 tarihi itibariyle, düzenleme kapsamındaki ürünlerin ithalatı sadece “yetkilendirilmiş SKDM yükümlüsü (authorized CBAM declarant)” tarafından yapılabilecek. Bu dönemde de ithalatın/gümrük işlemlerinin doğrudan ithalatçı firma veya gümrük müşavirleri (dolaylı gümrük temsilcileri) aracılığıyla yapılması mümkün olacak. Bu dönemde, SKDM ürünlerini ithal eden ithalatçılar veya dolaylı gümrük temsilcileri, her bir çeyrek dönem için, o çeyrekte ithal ettikleri ürünlere ilişkin, takip eden ilk 1 ay içinde raporlama yapacak.

Haberin Devamı

AB pazarının korunması stratejik öneme sahip

AB’nin başlangıç için öngördüğü alüminyum, çimento, çelik gibi sektörüler ülkemizin AB’ye büyük oranda ihracat yaptığı sektörler. Ayrıca ciddi bir fosil yakıt kullanımı var Türkiye’de. Bu, enerji yoğun sektörlerin geleceğini tehdit altına sokuyor mu?

Türkiye açısından konu değerlendirildiğinde AB, 2021 yılında 93 milyar dolar ile ihracatımızdan yüzde 41,3 oranında pay almakta olup, toplam ihracatımızda ilk sırada yer alıyor. SKDM kapsamında belirlenen sektörler bazında rakamlara bakıldığında ise, AB’nin 2021 yılında alüminyum sektöründe yüzde 61.5, demir-çelik sektöründe yüzde 36.7, elektrik sektöründe yüzde 69.3, gübre sektöründe yüzde 27.9 ve çimento sektöründe yüzde 14.7 oranlarında ihracatımızdan pay aldığı görülüyor. Türkiye’deki ihracatçılar açısından AB pazarının korunması stratejik bir önem arz ediyor. Türkiye için AB pazarının büyüklüğü ve söz konusu sektörlerin AB’ye ihracattaki payı düşünüldüğünde sürece hazırlıklı olmak açısından ihracatçı firmaların konuyu çok yakından takip etmesi ve uyum sürecine yönelik adımların hızlandırılması kaçınılmaz.

Sırada kimya ve plastik sektörleri var

Bu amaçla hiç vakit kaybetmeden öncelikli bu sektörlerin ve hemen arkasından benzer şekilde listeye alınacak olan kimya ve plastik sektörünün karbon ayak izi raporlamalarını bir an önce hazırlatmaları, bu rapor sonuçlarına göre karbon azaltımına yönelik yol haritalarını ve aksiyonlarını belirlemeleri gerekiyor.

Karbon vergisinin maliyeti çok büyük

21 Eylül 2020’de TÜSİAD tarafından açıklanan ve Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile şekillenen yeni iklim rejiminin ülkemiz ekonomisi ve ticaretine olası doğrudan ve dolaylı etkilerini ele alan “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’nda Türkiye’den AB’ye ihracat yapan sektörler üzerine olası etkisi tüm ekonomiyi temsil eden 24 üretici sektör için analizde dikkate alındı. 2 ayrı senaryo ile (SKD30 ve SKD50) karbonun ton fiyatı 30 Euro/tCO2e ve 50 Euro/tCO2e olarak çalışılan raporda Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti çıkarıldı. Buna göre ülkemize faturasının, ton başına vergi (EUA) 30 Euro olduğunda 478 -1.085 milyon Euro düzeyinde olacağı belirlendi. Diğer yandan söz konusu vergi ton başına (EUA) 50 Euro olduğu durumda ise, 797 – 1.809 milyon Euro’luk bir fatura öngörüldü. Ancak 2023 yılı itibariyle AB Emisyon Ticaretinde yer alan ton-karbon fiyatlarının 85 Euro mertebesinde olduğu ve 2030 yılında 200 Euro’lara kadar tırmanabileceği düşünüldüğünde, zamanında önlem alınmaz ve gerekli hazırlıklar tamamlanmaz ise durumun vahametinin çok ciddi olacağı görülüyor.

Küresel kamu iklim finansmanının yüzde 40’ı AB’den

AB Yeşil Mutabakatı’nın Türkiye’nin dışında Çin ve diğer Asya ile Afrika ülkelerine etkisi nasıl olur sizce?

Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa kıtası için bir karbondan arındırma stratejisi olarak görülüyor. Ancak, AB’nin topluca bir aktör olarak büyüklüğü göz önüne alındığında, birçok Avrupa politikasının dış etkisi var. Ayrıca, AB’nin yeni iklim stratejisi önemli ölçüde küresel bir boyut da içeriyor. AB’nin tek başına karbon nötr olması küresel olarak yeterli değil. 40 milyar tonluk karbon salımının en önemli paydaşları Çin, ABD, Hindistan, Rusya gibi ülkeler. AB’nin küresel çevre kalitesini iyileştirme çabalarının etkili olabilmesi için diğer ülkeleri de bu harekete dahil etmesi gerekiyor. Bu bağlamda AB, Afrika ile birlikte çalışarak iklim ve çevre konularını ilişkilerinin merkezine taşıyor, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 80’inden sorumlu olan G20 ülkeleriyle ilişki kuruyor. Poznan Zirvesinin ardından Batı Balkanlar için Yeşil Anlaşmayı yansıtan bir Yeşil Gündem oluşturulurken, Doğu Ortaklığı ve Güney Komşuları ile çevre, enerji ve iklim ortaklıkları kuruluyor. Diğer yandan, Latin Amerika, Karayipler, Asya ve Pasifik’teki ortak ülkeler ve bölgelerle Yeşil İttifaklar da kuruyor. Halihazırda iklim hedeflerini desteklemek için küresel kamu iklim finansmanının yüzde 40’ından fazlası AB’den ve yüzde 25’i de AB’nin Komşuluk, Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Aracından sağlanıyor.

Yıllık en az 2,5 trilyon dolar kaynak gerek

Konuyu Afrika açısından değerlendirdiğimizdeyse, İskoçya’da düzenlenen ve Afrika’dan 25’in üzerinde devlet ve hükümet başkanının katıldığı 2021’deki BM İklim Değişikliği Zirvesi’nde Zimbabve Devlet Başkanı Emerson Mnangagwa’nın bir sözünün altını çizmek gerekiyor. Mnangagwa, “İklim değişikliğinin etkilerine en ağır şekilde maruz kalanların ne yazık ki bu durumda payı en az olan savunmasız insanlar” demişti. Azgelişmiş ülkelerin maruz kaldığı ve kalacağı iklim değişikliği etkilerinin azaltılabilmesi, bu değişikliklere uyum sağlayabilmeleri için her yıl 2,5 ila 4,5 trilyon dolar kaynak gerektiği, bu bütçenin nereden bulunacağı da büyük bir soru işareti. Azgelişmiş ülkelerin çaresizliği, kalkınmış ülkelerle arayı kapatma azminde olan yükselen güçlerin insanlık için tehdit oluşturan hamleleri, mevcut noktaya gelinmesinde en büyük sorumluluk sahibi gelişmiş ülkelerin elini taşın altına koymak istememesi sorunun kördüğüm olmasında büyük bir etken.

Hidrojen, en avantajlı formül

“Küresel ısınmanın en önemli aktörü, günlük yaşamımızda ulaşımdan ısınmaya hemen her yerde çılgınca kullandığımız fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit molekülü. Atmosferde her geçen gün daha da hızla artan karbondioksit molekülünün önüne geçmenin ilk seçeneği fosil yakıtları kullanmaktan vazgeçmek. Güneş, rüzgar, hidrolik, jeotermal ve biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları bu noktada büyük bir potansiyel sunuyor. Güneş ve rüzgarın devasa potansiyeline rağmen emre amadelik noktasındaki 7/24 hizmet verememeleri büyük bir dezavantaj elbette. Öte yandan bu dezavantajı avantaja dönüştürmenin formülü, hidrojende yatıyor. Zira, güneşi rüzgar ve hidrolik kaynaklarla hidrojen üretimi mümkün. Üretilen hidrojenin sıvı ve/ veya gaz formunda depolanması, küresel ölçekte her yere nakliyesi de mümkün. Yandığında yegane egzoz gazı su buharı olan hidrojen, aynı zamanda birim kütlesi başına en yüksek enerji içeriğine sahip bir enerji taşıyıcısı. Evlerde mini güç santralleri olarak kullanımından tutun da araçlarda hidrojen yakıt hücrelerinde ve uçaklardan, trenlerden, çelik üretimine kadar bir çok alanda inanılmaz potansiyel sunuyor. Karbondioksit sera gazı salımı yoğun endüstrilere bakıldığında çelik üretimi başı çeker ve AB Yeşil Mutabakatın en önemli sac ayaklarından biri olan de-karbonizasyon açısından büyük baskı altında kalan sektörlerdendir. AB’de birincil çelik üretimi ortalama 1,9 ton CO2/ton çelik ve ikincil çelik üretimi ise 0,4 ton CO2/ ton çeliktir. Çelik üretiminde kullanılan hidrojen temiz ise ve elektrikli ark ocağı kullanılması halinde tüm emisyonlar çok büyük oranda azaltılabilir. Ülkemizin güneş, rüzgar ve hidrolik potansiyelleri dikkate alındığında, hidrojen üretimi son derece stratejik bir konu. Türkiye’nin önemli bir hidrojen üretici ve tedarikçi ülke olması için çalışmalarımızı hızla tamamlamamız gerekiyor.”

**

SKDM raporunda neler yer alacak?

“Örnek olarak, Ocak-Mart dönemi içinde yapılan ithalat için Nisan sonuna kadar SKDM Raporu sunulacak ve bu raporda şöyle bilgiler yer alacak: l Her bir ürün türü için ayrıştırılmış olarak ve elektrik için megavat saat, diğer ürünler için ton değerleri üzerinden ifade edilecek şekilde, ithal edilen toplam ürün miktarı ile ürünün ithal edildiği menşe ülke ve üretici tesis, l Ek III’de belirlenen yöntem çerçevesinde hesaplanan, elektrik için megavat saat başına ton karbondioksit eşdeğeri emisyon miktarı, diğer ürünler için 1 ton ürün başına ton karbondioksit eşdeğeri emisyon miktarı şeklinde ifade edilen gerçekleşen toplam gömülü emisyon miktarı (bu hususta, bir ikincil mevzuat düzenlemesi ile uygulama esasları detaylandırılacak), l Komisyon tarafından yayımlanacak uygulama yönetmeliği çerçevesinde hesaplanacak toplam dolaylı emisyonlar, l Ürüne gömülü emisyonlar için menşe ülkesinde ödenecek olan, olası ücret iadesi veya diğer telafi ödemeleri de dikkate alınarak hesaplanmış net karbon ücreti tutarı.”