Gündem ‘Şiir tohumu okurun toprağına muhtaç’

‘Şiir tohumu okurun toprağına muhtaç’

29.12.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Divan şiirinin biçimsel özelliklerini kullanarak gündelik hayatın telaşlarını, sevdayı, hürriyeti anlatan şair Faris Kuseyri, ‘geleneksel ve modern’ çatışmasını doğal bir akışta harmanlıyor. Kuseyri, “Okurun toprağına muhtaç şiir tohumu” diyor

‘Şiir tohumu okurun toprağına muhtaç’

"Bilin ki ilhamın perisine teslim etmedim kalemimi." Şair Faris Kuseyri’nin Doğu Duvarı isimli şiir kitabı, bu kısa 'mukaddime' ile başlıyor. Kuseyri, şiir her ne kadar ilhamla, yetenekle ilişkili olsa da detaylı çalışmanın, ahengin peşine düşmenin şart olduğunu düşünüyor. Divan şiirinin biçimsel özelliklerini kullanarak gündelik hayatın telaşlarını, sevdayı, hürriyeti anlatan şair; 'geleneksel ve modern' çatışmasını doğal bir akışta harmanlıyor. Kuseyri’nin kitabında Leyla’ya gazele de yer var, Ali İsmail’e ağıta da... Şair Faris Kuseyri’yle yeni kitabı Doğu Duvarı üzerine konuştuk.

Haberin Devamı

- Uzun zamandır edebiyat ve şiirle iç içesiniz. Bir şairin içinde okurla buluşma isteği nasıl ortaya çıkar?

Şiiri güzellikle ilişkilendiren anlayışa yakın hissediyorum kendimi. İnsana dair her güzellik değerini paylaşınca buluyor. Şiirle en temel düzeyde ilişki kuran, okumaktan çok yazmak isteyen amatör şairden başlayarak şiirin kartal uçuşlu şamanlarına, büyük şairlerine kadar bu böyle. Metnin kendini tamamlamasının yolu okuyucusuyla buluşması. Okurun toprağına muhtaç şiir tohumu. Belki solup gidecek, belki çağlarla yarışacak kök salıp.

"Karşıtlık yaratmak istedim"

- Dünya görüşünüzle, yaşayışınızla 'şehirli, modern' bir şair sayar mısınız kendinizi? Geleneksel şiirden beslenen bir tarafınız var. Doğu Duvarı, divan şiirinin özelliklerini yansıtıyor...

Haberin Devamı

Gününü şiirle yaşayan, tam zamanlı şiir okuruyum. Şiiri hayat ve insan üzerinde düşünmenin bir yolu olarak benimsiyorum. Şehirli miyim? Hayır. Şehre sürgün hissediyorum kendimi. Şehre ait değilim. Siz bugün artık unutulmuş olana dönük bir yüzüm olduğunu görüyorsunuz; bunun şehre, 'modern'e uyup uymadığını soruyorsunuz. Bizden önce yazılmış şiiri iyi okuduğumu zannediyorum. Bugün çok net olan bir şey var. Halk şiirini çocuksu, divan şiirini hayattan kopuk, ilk dönem yenilik şiirlerini başarısız bulmak zehirli bir kolaycılık. İlk kitabımda (Orontes Mensurları) artık pek başvurulmayan düzyazı şiir formundan yararlanmıştım. Doğu Duvarı'nda divan şiirinin biçimsel özelliklerini değerlendirmek istedim. Ama bir şartla: Onun şiire bir oyun, şatafatlı bir eğlence olarak bakan taraflarından kendimi soyutlayarak. Gazeli, rubaiyi otobüs duraklarına, fabrika önlerine, şehir yorgunluğuna getirerek. Böylece form ve içerik arasında bir karşıtlık yaratmak, kendine düşman bir metin oluşturmak istedim.

‘Şiir tohumu okurun toprağına muhtaç’

"Duvarın değil doğu duvarının şiirini yazıyorum"

- Doğu Duvarı ismine nasıl karar verdiniz?

Doğu Duvarı 'hürriyet' ve 'sevda' üzerine bir kitap. Hürriyet ama tutsak olmanın acısını unutmayan, uğrunda savaş verenleri hatırlayarak. Sevda ama hürriyetle yüz yüze, onu çoğaltıp büyütmek isteyerek. Şehirli, tutsak insanı anlatmayı amaçladım Doğu Duvarı'nda. Doğadan tamamen kopmuş, kalabalıklar içinde yapayalnız, evlere sürgün edilmiş, sevgisiz yaşayan bir insan... Duvar ise bütün bu sınırlamaların bir özeti gibi. Ama ben duvarların değil 'doğu duvarı'nın şiirini yazıyorum. Tüm o evlerin güneşle ilk buluşan taraflarını, soğuk şehirlerin umutla buluşabilecekleri noktayı. Günün her sabah yeniden doğacağını bilerek. Doğu duvarının çerçevesini unutmuyorum ama ben onda umudu ve güzel bir dünyaya olan özlemi buluyorum. Şiir umudun peşindedir, uğrunda savaşılan barışın, insanın güzelliğinin peşindedir.

Haberin Devamı

"Çalışarak kusurlar giderilebilir"

- "Bilin ki ilhamın perisine teslim etmedim kalemimi." Kitabın açılışını yapacak kadar önemli nasıl bir mesaj var bu kısa şiirde?

Eskiden kitapların yazılma amacını ifade eden mukaddime (takdim, sunuş) bölümlerini anıştırıyorum. Ama çok kısa ve dolaysız olarak. Şiirin doğuştan geldiği kuşkusuz bazı özelliklerle -ayıp olmayacaksa yeteneklerle diyelim- ilgili olduğu muhakkak. Fakat şiirin sancılı bir doğumun sonunda ortaya çıktığı unutulmamalı. Ben çalışmaya inanıyorum. Geniş okumalara, ahengin peşine düşen arayışa, yeniden ele almaya... İnsanın kibri öyle bir hale gelmiş ki kapıları içeride kendisi varsa çalıyor ve yazdıklarını hatasız bulmaya koşullanmış. Hayır, her metin kusurludur. Belki çalışarak bu kusurların bazıları giderilebilir.

Haberin Devamı

"Ağıt coğrafyasında yaşıyoruz"

- Bir şairin şiirlerini birbirinden ayırması zordur. Ama sizin için çok özel bir yeri olan bir şiir var mı bu kitapta?

Dünyayı değiştirebileceğine inanan, bu uğurda bedel ödeyenlere kara bir sadakatle bağlıyım. Antakyalı üç güzel genç Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz ve Ahmet Atakan için yazdığım ağıtları hiç yazmamış olmayı isterdim. Biz bir ağıt coğrafyasında yaşıyoruz. Ama ben bu gençlerin ardından yaka bağır parçalamak istemiyorum, onların tebessümlerini hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. Bu şiirlerin bende özel bir yeri olduğunu söyleyebilirim.

Haberin Devamı

"Kadınlar toplumsal mücadele tarihinin odağında"

- 'Çalışan Kadına' isimli şiiriniz beni çok etkiledi...

Kadını toplumsal hayattan sürmek, erkek devletin en temel amacı ve itaatkâr topluma giden yolun da kilometre taşı. Ben buna isyan ediyorum. Kadın, toplumsal mücadele tarihinin odağında yer aldığı gibi bugün kabuk değiştirmek isteyen toplumumuzun da öncüsü olacak. Öldürerek, gizleyerek, yok sayarak kadını 'fethetmek' mümkün olmayacak. Çalışan kadınların sabah anne olarak uyanıp gündüz bir erkek kadar ama ondan daha zor şartlarda çalışması, gece ise kendisine uygun görülen bazen de seçmediği bir hayatın parçası olmasını büyük bir adaletsizlik olarak gördüğüm için yazdım bu şiiri. Erkeklerin, dünyayı değiştirecek büyük güzelliği kadınlarla birlikte dahası onlara bakarak anlayabileceklerini görmeleri gerekiyor.