Kültür Sanat ‘Çoğu insan mülteci olmanın ne demek olduğunu bilmiyor’

‘Çoğu insan mülteci olmanın ne demek olduğunu bilmiyor’

27.02.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

Isabel Allende, ‘Denizin Uzun Taçyaprağı’nda umudu başrole koyduğu bir mülteci hikâyesi anlatıyor. Allende: ‘Mültecinin her şeyini kaybetmiş ve canı için kaçan biri olduğunu anlamıyorlar. Tehlike, belirsizlik ve düşmanlıkla hatta sıklıkla şiddetle yüzleşir mülteciler. Çünkü bu durumlar bile geldikleri yerde kalmaktan daha iyidir. Unutmayalım ki herhangi biri, herhangi bir zamanda, kendisini çaresiz bir durumda bulabilir’

‘Çoğu insan mülteci olmanın ne demek olduğunu bilmiyor’

Efnan Atmaca - Bazı yazarlar vardır ki onları okumak her zaman iyi gelir. Çünkü onların hep söyleyecekleri önemli sözleri vardır. Tıpkı Isabel Allende gibi. Onu “Ruhlar Evi”yle tanımıştık. O günden bugüne yazmayı sürdürdü Allende. Bize Şili’nin ülkemize benzer makus talihini de anlattı aşktan da bahsetti. Zaten onun hayatı başlı başına bir romandı. Can Yayınları tarafından yeni Türkçeleştirilen “Denizin Uzun Taçyaprağı”nda Allende, 20. yüzyılda Avrupa ve Latin Amerika’yı şekillendiren yıllara geri dönüyor. Adına “Umut gemisi” denilen Winnipeg ile İspanya İç Savaşı’ndan Franco’dan kaçıp Şili’ye yerleşen Victor ile Roser’in yaşadıklarını konu alıyor kitap. Ama Şili’de de Salvador Allende’yi yıkan darbe buluyor onları. Şili’deki mülteciliklerine Venezuela sürgünü ekleniyor. Tarih nasıl da tekrardan ibaret görüyorsunuz kitapta. Değişen haritalar, o haritaların paramparça ettiği hayatlar, özlemle sürüp giden hikâyeler… Ama hep var olan umut! Bu kitaptan bir kez daha anlıyoruz ki hayata devam edebilmek için sığınmamız gereken tek şey işte o umut. Bu umudu da Pablo Neruda’yla takip ettiriyor bize Allende. Kitabı okuyunca konuşmak istedik Allende’yle. Bizi kırmadı, sorularımıza hızla yanıt verdi. O yanıtla birlikte çok uzaklardan hem umut geldi hem de bilgelik.

Haberin Devamı

BBC’ye verdiğiniz bir söyleşide kin duygunuzun üstesinden yazarak geldiğinizi söylemiştiniz. Bu kitabınız bizi yine faşizmin insanların hayatlarına yaptıklarıyla yüzleştiriyor. Bugünü anlamak için dünü bilmek gerektiği söylenir. Ne dersiniz?

Birkaç tarihi roman yazdım. Geçmişi araştırdığımda, insanoğlunun pek değişmediğini fark ettim. Hâlâ aynı tutkular, arzular, korkular vb. tarafından etkileniyoruz. Shakespeare'in oyunları ölümsüzdür çünkü temel insan özellikleriyle ilgilenirler. "Macbeth”e veya “Kral Lear”a ne olduysa bugün de oluyor. Bu yüzden geçmişi bilerek bugünümüzü daha iyi idare edebileceğimize ve gelecek hakkında bir fikre sahip olabileceğimize inanıyorum.

Kitabınızdaki kahramanlar insanın yaşadığı yere alışacağı, kök salacağını ve mutlu olacağını söyleyerek umut veriyor. Sizce bu umut mu dünyayı ayakta tutuyor?

Haberin Devamı

Bence aşk, evrendeki her şeyi bir arada tutan tutarlı güçtür. Umut, hayatta kalmak için önemlidir çünkü hepimiz hayatımızda bilinmeyen bölgelerden geçeriz. Kaybolduğumuz ve kafamızın karıştığı pek çok an vardır. Umut, yürümemizi sağlayan ışıktır.

Aslında hiçbir şey değişmiyor. Sizin kitabınızda anlattığınız mülteci sorunu bugünün de en önemli sorunlarından biri. Türkiye’de “Göçmenin bavulu ağırdır. Çünkü o bavul pek çok anıyla, duyguyla doludur” derler. Nasıl değerlendiriyorsunuz mülteci sorununu?

Çoğu insan mülteci olmanın ne demek olduğunu bilmiyor. Mültecinin her şeyini kaybetmiş ve canı için kaçan biri olduğunu anlamıyorlar. Tehlike, belirsizlik ve düşmanlıkla hatta sıklıkla şiddetle yüzleşirler mülteciler. Çünkü bu durumlar bile geldikleri yerde kalmaktan daha iyidir. Umutsuzdurlar. O ağır bavul da korku doludur. Unutmayalım ki herhangi biri, herhangi bir zamanda, kendisini çaresiz bir durumda bulabilir. Bugün dünyanın bazı yerlerinde insanlar açlıktan ölmemek için organlarını hatta çocuklarını satıyorlar. Oysa dünya herkese yetecek kadar büyük. Nasıl yardım edebileceğimizi düşünmeliyiz. Zengin ülkelerin hükümetleri  insanların açlık, savaş veya aşırı yoksulluk nedeniyle mülteci oldukları yerlerdeki sorunları çözmek için küresel bir güç oluşturmalılar. Bireysel olarak ise mültecileri memnuniyetle karşılayabilir ve onları topluma dahil etmeye çalışabiliriz. Çoğu, onları benimseyen ülkeye büyük katkı sağlayacaktır.

Haberin Devamı

‘Evim kitaplarımda ve hafızamda’

Savaşları anlatırken hep barışın güzelliğini gösterdiniz bize. Bu kitapta neler yaşanırsa yaşansın sonunda barıştırıyorsunuz herkesi. Ne dersiniz, gelecek mi bir gün barış?

Bir gün ataerkilliğin yerini kadın ve erkeğin eşit sayıda ve eşit güce sahip olacağı başka bir uygarlık alacak. Kapsayıcılık, şefkat, beslenme, sürdürülebilirlik, uzlaşma ve paylaşma gibi feminen değerler, günümüzde hâkim olan eril değerlerle aynı ağırlığa sahip olduğunda, muhtemelen barış içinde yaşayacağız. Şiddet ve savaşın ilk kurbanlarıdır kadınlar. Kadınlar barış için can atıyorlar. Şiddet ve savaş çoğunlukla erkekler tarafından yapılır.

Kitapta insanın ölüleri neredeyse vatanı orasıdır diyorsunuz. Sizin vatanınız neresi?

Haberin Devamı

Evim, kocam Roger, oğlum Nico ve gelinim Lori. Ayrıca evim, kitaplarımda ve hafızamda.

Elbette Türkiye. Burada çok okunuyor ve seviliyorsunuz. Siz Türkiye hakkında ne derseniz? Nasıl görünüyor ülkemiz?

Ülkenize tüm kalbimle hayran olduğum için birkaç kez Türkiye’de bulundum. Pek çok kültürün kavşağı! Ailem birkaç yıl Türkiye’de diplomattı ve çok sevdikleri için defalarca ziyaret ettiler.