Siyaset Cumhurbaşkanı Erdoğan karantina dönemini nasıl geçirdi? İbrahim Kalın anlattı

Cumhurbaşkanı Erdoğan karantina dönemini nasıl geçirdi? İbrahim Kalın anlattı

31.05.2020 - 14:06 | Son Güncellenme:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve yakın çalışma ekibinin salgın dolayısıyla yaşanan karantina dönemini nasıl geçirdiğine ilişkin soru üzerine Kalın, Erdoğan'ın nasıl bir iş disiplinine sahip olduğunu herkesin yakından bildiğine dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan karantina dönemini nasıl geçirdi İbrahim Kalın anlattı

Kalın, Kanal 7'de canlı yayınlanan "başkent kulisi" programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Haberin Devamı

Bu dönemde devlet yönetiminde bir boşluk söz konusu olmadığını, olamayacağını vurgulayan Kalın, "Devletin başı neredeyse devletin ofisi, makamı, merkezi de orasıdır. Kendisi de fiziken buradaydı. Virüse karşı bir devlet başkanının nasıl korunacağı konusunda güzel bir örnek sergilendi. Türkiye, bu dönemde tarihe geçecek bir mücadele gösterdi. Normalleşme sürecine girmiş bulunuyoruz." ifadelerini kullandı.

Kalın, bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem ulusal hem de uluslararası düzeyde iş ve diplomasi trafiğinde bir azalma olmadığını, birçok ulusal ve uluslararası toplantıya, görüşmeye, video konferans yöntemiyle katıldığını belirtti.

MİLLETLE BULUŞMAYI KONUŞMAYI ÖZLEDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karantina sürecinde milletle iç içe bir lider olarak onlarla buluşmayı, konuşmayı özlediğini belirten Kalın, son 10 gündür yavaş yavaş sahaya çıkmaya başladıklarını, sosyal mesafe dolayısıyla sınırlı sayıda da olsa açılışlara, programlara katıldıklarını anımsattı.

Haberin Devamı

Kalın, 1 Haziran itibarıyla önemli bir tarihi geride bırakacaklarını, salgının başladığı günden itibaren en geniş rahatlama ve esnetme gününü yaşayacaklarını dile getirdi.

Sürecin başından bu yana "panik yok, tedbir var", şimdi ise "panik yok, rehavet de yok, tedbir var" dediklerini hatırlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tedbirleri uygulamaya devam etmemiz lazım. Yarın özellikle 15 ildeki 2 günlük sokağa çıkma yasağından sonra bir anda insanlarımızın hiçbir şey olmamış gibi salgın öncesi dönemin şartlarına döneceğimizi beklememeleri gerekir. Hastane açılışları ve çeşitli vesilelerle bir gözlem yaptım. Maske konusunda belli bir toplumsal disiplinin oluştuğunu gördüm. Bu da beni memnun etti. Vatandaşlara çağrım, rehavete kapılmadan bu normalleşme dönemini hep birlikte tedbirlerle geçirelim. Maske, mesafe ve temizlik kuralını titiz bir şekilde uygulamaya devam edelim. Maskeye erişim konusunda bir sıkıntımız yok."

ERDOĞAN'IN PROGRAMI

Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seyahat programına ilişkin bir soru üzerine ise şunları söyledi:

Haberin Devamı

"Şu aşamada Ankara dışında yurt içi seyahati görünmüyor. Yurt dışı seyahatleri de bir müddet daha ertelendi. Şu anda planlanan bir yurt dışı seyahatimiz yok. Önümüzdeki en önemli uluslararası toplantı BM Genel Kurulu. Eylül ayının 3. haftasında New York'ta yapılacak. Bu yıl da bunun online yapılmasına dair fikirler var. Fiilen yapılsa bile kaç dünya lideri gider, biz gider miyiz, bunlar soru işareti. Tahminim bu yıl bunların hepsi video konferans yoluyla yapılacak gibi görünüyor." 

DARBE TARTIŞMALARI

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Son dönemde çok yoğun darbe tartışmaları yapıldı. Gerçekten bir darbe ihtimali olduğu için mi iktidar çevreleri tarafından da bu tartışmalar yapıldı?" sorusu üzerine, çok partili hayata geçilen 1950 yılından beri Türkiye'de demokrasinin darbelerle yara aldığını anımsattı.

Vesayet rejimlerini özendiren bir zihniyet yapısının alttan alta belli kesimler tarafından hep korunduğunu, körüklendiğini, şartlar oluştuğu zaman da bununla ilgili adımlar atıldığını gördüklerini ifade eden Kalın, şunları söyledi:

Haberin Devamı

"İlginçtir ki Türkiye'de darbecilerin siyasi kimliği çok belirleyici olmuyor. Darbeyi yapan ve yapmak isteyen kişinin Kemalist, solcu, FETÖ'cü, ulusalcı, asker veya sivil olması, bürokrattan ya da medyadan destek bulması fark etmiyor. O darbecilik kimliğinin kendisi bir sorun. Bunun üzerinde bizim düşünmemiz gerekiyor. 1960 darbesi ilk darbeydi, 15 Temmuz darbesi son darbe. Baktığınız zaman ikisi arasında neler yaşandı Türk demokrasi tarihinde. Bu darbeci kültürü, zihniyeti besleyen bakış açısı nereden geliyor, kimden, nasıl besleniyor, bunun iç ve dış bağlantıları, bütün bunları dikkate aldığını zaman darbe meselesi üzerinde ciddiyete durmak lazım. Güncel tartışmalara gelince bu yeni değil. Bu son tartışmaları tetikleyen, özellikle muhalefet kanadının belli kesimlerinden gelen açıklamalar hep bu tarihi arka planla düşünüldüğü için, maalesef CHP de bu darbelerin bir şekilde bir yerinde, içinde olduğu için birçok insan, ister istemez özellikle CHP'liler bu tür şeyleri dile getirdiğinde o tarihe geri dönüyorlar, o tarihi hatırlıyorlar."

Haberin Devamı

 "MUHALEFETİN DAHA SORUMLU DAVRANMASI GEREKİR"

 "Eğer birisi çıkıp bugünkü şartlarda, bu kadar siyasi süreç yaşadıktan, bu kadar mücadele verdikten sonra 15 Temmuz darbesini bu şekilde sokaklarda insanımızın canını ortaya koyarak püskürttükten sonra hala birileri 'bir şekilde gideceksiniz' diyorsa büyük bir sorumsuzluk." diyen Kalın, şunları kaydetti:

"Birileri 'Ya seçimle ya da bir şekilde gideceksiniz' dediğinde, insanların buna tepki göstermesi gayet normaldir.  Bu çok hassas bir konu. Burada muhalefetin daha sorumlu davranması gerekir. Demokratik kuralların, yöntemlerin dışında hiçbir yola tevessül etmeyeceklerini herkesin çok açık ve net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Bunun dışındaki her ima, telkin, atıf, gönderme ister istemez insanlara bu darbeler tarihini hatırlatıyor. Bence biraz arka planında bu var. Bir kişinin bir cümlesi, bir çıkışıyla bir tweeti ile ilgili bir konu değil. Bu bir demokratik hassasiyettir aslında. Muhalefetin de bundan memnun olması, bunun tarafında yer alması gerekir. Muhalefet darbe istiyor demiyorum ama bu tür imalarda bulunduğunda bir muhalefet partisinin yetkilisi bu sözün bu ifadenin nerelere varacağını, hangi tarihi arka planda anlaşılacağını herhalde kestirmesi gerekir. Bulunduğunuz konumun gereği sizin bir siyasi sorumluluk almanız ve bunu da herhalde doğru tahlil etmeniz gerekir. Geçmişte darbelerin hangi söylemlerle hazırlandığını, zemininin ne şekilde hazırlandığını biz çok gördük."

Kalın, "Özellikle 15 Temmuz gibi kanlı bir darbeyi püskürtmüş bu millet var oldukça ve bu devletin başında Tayyip Erdoğan gibi bir lider oldukça Türkiye'de bir darbe ihtimali söz konusu değildir. Buna tevessül eden, bunu düşünen, buna kendince zihnen veya başka şekilde hazırlık yapan birileri varsa müthiş bir tokat yiyeceğini herhalde tekrar görecektir. Burada en ufak bir tereddüt söz konusu değildir." diye konuştu. 

Kalın, demokratik kurumları güçlendirme ve darbe karşıtlığını bir siyasi, demokratik ve milli duruş haline getirmek için el birliğiyle hareket etmeleri gerektiğini de söyledi.

"29 Mayıs İstanbul'un fethinin yıl dönümü. Fetih etkinliklerinde Ayasofya'da Fetih Suresi okundu. Buna Yunanistan'dan da tepki geldi. Bu, Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılmasının bir ön hazırlığı mıydı?" sorusu üzerine Kalın, Ayasofya'nın ibadete açılıp açılmayacağı konusunun zaman zaman gündeme geldiğini hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuya çok güzel bir cevap verdiğini aktaran Kalın, "Bir toplantıda bir yerdeydi galiba böyle bir konu gündeme geldiğinde, Cumhurbaşkanımız dedi ki, 'Siz önce Sultanahmet'i doldurun ondan sonra Ayasofya'yı düşünürüz." ifadesini kullandı.

İstanbul'un fethinin yıl dönümünün şanına yakışır bir şekilde kutlandığını dile getiren Kalın, "Çünkü fetih sıradan bir olay değil. Meseleyi sadece Ayasofya'ya indirgemek de fetihle ilgili büyük fotoğrafı biraz gözden kaçırmak olur. Bazen bu tartışmalar çok iyi niyetle yapılıyor ama dikkatler başka yöne kayıyor. Asıl önemli olanı bazen gözden kaçırabiliyoruz. Fethin ruhu nedir? Ayasofya'da okunan Fetih Suresinin ruhu ne ise İstanbul'un fethinin ruhu da odur." diye konuştu.

Kalın, Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra Katolik, Ermeni, Rum, Yahudi bütün dini cemaatleri, azınlıkları topladığını ve bu kesimlere İslam hukuku açısından güvende olduklarını, dinlerini yaşayabileceklerini söylediğini anımsattı.

Geçen hafta Kuzguncuk'ta Ermeni Kilisesinin kapısındaki haça saldırı olduğunu ifade eden Kalın, bu saldırının kınandığını, İçişleri Bakanlığının işlem başlattığını, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün de kısa sürede zanlıyı yakaladığını söyledi.

Aynı günlerde Hrant Dink Vakfına ölüm tehditleri mesajları gittiğini, bununla ilgili de İçişleri Bakanının olaya müdahale ettiğini, savcıların devreye girdiğini ve iki olayın faillerinin de tutuklandığını kaydeden Kalın, "Çünkü aslında bu 1453'te Fatih'in İstanbul'da inşa ettiği ruhun 2020'deki yansımasıdır. Bizim bunlara müsamaha göstermemiz, müsaade etmemiz asla söz konusu olamaz." diye konuştu.

Fethin ruhunu doğru anlamak gerektiğini dile getiren Kalın, "2020 senesinde İstanbul'da ve Türkiye'de gayrimüslim vatandaşlarımız kendilerini emniyette hissediyorlarsa fethin ruhu yaşıyor demektir." dedi.

Fatih'in İstanbul'a girdiği sırada Ayasofya'nın yıkılmak üzere bir bina olduğunu, o dönemde tahkimatlar yapılmasaydı Ayasofya'nın yıkılıp gideceğini ve unutulacağını anlatan Kalın, Ayasofya'yı ayakta tutanın da İstanbul'u dünya şehri haline getirenin de 1453'teki fetih ruhu olduğunu kaydetti.

"LİBYA BİZİ DOĞRUDAN İLGİLENDİRİYOR"

"Libya'da petrol arama faaliyeti yeni bir girişim... Türkiye'nin buradan beklentisi nedir?" sorusuna Kalın, Libya'da Kaddafi sonrasında yaklaşık 10-11 yıldır devam eden bir istikrarsızlık olduğunu, bu durumun Kuzey Afrika'yı, Avrupa'yı, Türkiye'yi de ilgilendirdiğini belirtti.

Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü hem Kuzey Afrika'da hem Akdeniz'de barış ve istikrarın sağlanması ve Türkiye'nin menfaatlerinin korunması için bizim mutlaka bu sürecin içinde olmamız gerekiyor. Artık birileri hala bize 'Suriye'de ne işiniz var, Libya'da ne işiniz var, Filistin'de, Somali'de şurada burada ne işiniz var.' diye sorduğunda, o zaman şu soruyu da sormak lazım, 'Bizim Brüksel'de ne işimiz var, Astana'da ne işimiz var.'

Bu mantıkla baktığımız zaman, Türkiye'yi içine kapatıp 'hiçbir bölgesel konuyla uğraşmayın, inisiyatif almayın, etrafımıza bir duvar çevirin, oturun oturduğunuz yerde' mi diyorlar, diye insan kendine ister istemez soruyor.

Her şeyin iç içe geçtiği bu küreselleşme çağında Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada olup bitenlere bigane kalması, yüzünü çevirmesi, sırtını dönmesi düşünülemez. Çünkü bizim kendi milli çıkarlarımız bölgesel istikrar ile uyumludur, onlar sayesinde milli çıkarlarımızı koruyup kollama, geliştirme imkanına sahip olabiliriz. Dolayısıyla Libya da bizi doğrudan ilgilendiriyor."

Kalın, 10 yıldır orada aşiretler arasında gelip giden düşük yoğunluklu bir savaşın, siyasi krizlerin bitmediğini belirterek, son 2 yılda Hafter'in Libya'ya müdahalesiyle birlikte yeni bir süreç başladığını kaydetti.

Hafteri destekleyen çevrelerin Türkiye karşıtlığı üzerinden orada yeni bir oyun kurmaya çalıştığını ifade eden Kalın, Hafter'in güvenilir bir muhatap ve meşruiyetinin olmadığının açık seçik ortaya çıktığını aktardı.

Kalın, geçen sene nisanda Abu Dabi anlaşması yapıldığını, Serrac ve Hafter'in masaya oturduğunu ve Libya'da siyasi süreç için bir yol haritası üzerinde mutabık kalındığını belirterek, bu anlaşmayı ihlal edenin Hafter olduğunu kaydetti.

Anlaşmadan 15 gün sonra Trablus'a saldırılar düzenleyenin Hafter tarafı olduğunu, yüzlerce insanın hayatını kaybettiğini aktaran Kalın, uluslararası toplumun Hafter'e hesap sormadığına dikkati çekti.

Bunlar yaşanırken Serrac hükümetinin Türkiye'ye gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan destek istediğini, geçen sene aralıkta Libya ile anlaşma imzalandığını hatırlatan Kalın, Türkiye'nin attığı her adımın bu anlaşma çerçevesinde olduğunu ifade etti. Kalın, şu değerlendirmede bulundu:

"İster Doğu Akdeniz'de ister Batı Akdeniz'de kurulacak bir oyunda Türkiye'yi dışarıda bıraktığınızda o düzenin sürekli olması, başarıya ulaşması mümkün değildir. Türkiye bu perspektifle hem Libya halkının bu siyasi krizden bir an önce çıkması, askeri çatışmaların sona ermesi için meşru hükümete destek veriyor, vermeye de devam edecek. Aynı zamanda petrol arama çalışmaları olsun, diğer konular olsun Libyalı muhataplarıyla kazan kazan esasına göre çalışmaya da devam edecek."

"HAFTER PETROL ÇALARAK KENDİ SAVAŞINI FİNANSE EDİYOR"

Türkiye ile Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında petrol arama izni konusundaki anlaşmanın önemini vurgulayan Kalın, şöyle konuştu:

"Biz petrol arama-tarama ve sondaj çalışmalarında gayet iyi bir noktada bulunuyoruz. Nasıl biz Irak ile bir anlaşma yaptıysak, nasıl İran ile anlaşmalarımız varsa, nasıl Doğu Akdeniz'de arama-tarama çalışmaları yapıyorsak, Libya hükümeti de bize böyle bir teklifle geldi. Şu anda UMH, Hafter'in petrol kaçakçılığı yaptığını BM'ye duyurdu. Libya halkının petrolünü çalarak kendi savaşını finanse eden Hafter'e karşı yaptırımlar uygulanıyor. Ne kadar etkin uygulandığı ayrı bir konu. İşin gerçeği şu ki yüzbinlerce varil petrol her gün Hafter'in kontrolündeki bölgelerden çıkartılıyor ve Hafter bunları illegal olarak satarak kendi savaşını finanse ediyor. Giden gemilerin bir tanesine müdahale edildi, bundan sonra da edilecek. Hafter'in bu pervasız, hukuk tanımaz yaklaşımlarının karşılıksız kalmayacağını bilmesi lazım."

"LİBYA'DA İSTİKRARI KURACAK SİYASİ ÇÖZÜMÜ BİRLİKTE OLUŞTURALIM"

Hafter'in Türkiye yönelik tehditlerinin hiçbir kıymetinin olmadığını vurgulayan Kalın, şu ifadeleri kullandı:

"Biz tamamen meşru zemin içerisinde Libya'nın siyasi istikrarı, ekonomik kalkınması ve güvenliği için çalışmaya devam edeceğiz. Bu konudaki kararlılığımız tam, planlarımız hazır. Libya'daki UMH ile ilişkilerimiz gayet iyi bu çerçevede. Temaslarımız yoğun bir şekilde devam diyor. Bununla netice almaya dönük adımları da inşallah yakında hep birlikte göreceğiz."

Kalın, Rusya'nın Wagner şirketi üzerinden Hafter'e verilen desteği Türkiye'nin tasvip etmediğini belirterek, şunları kaydetti:

"Çünkü hukuki bir meşruiyeti olmadığı gibi bugüne kadar barış anlaşmalarına karşı çıkan, anlaşmaları ihlal eden Hafter tarafı olmuştur. Hafter, Moskova'daki görüşmeleri ihlal etti. Berlin'deki konferansını da ihlal eden yine o oldu. Bizim Ruslara da Fransa gibi ülkelere de tavsiyemiz, çağrımız; artık Hafter ile ilişkilerini kessinler. Bingazi'deki Tobruk Meclisi'nin başındaki Akile Salih bile Hafter ile yollarını ayrıştırma yoluna gitti. Bizim onlara da tavsiyemiz meşru UMH ile hareket ederek BM parametreleri çerçevesinde Libya'da barış ve istikrarı kuracak bir siyasi çözümü gelin birlikte oluşturalım. Hafter'e verdiğiniz desteği sonlandırın, diğer Libyalı aktörlerin tamamı masaya gelsin. Bu çerçevede Libya'da çatışmaları sona erdirebilir ve hak ettiği yere hep birlikte getirebiliriz."

Hafter için sahte para basılmasıyla ilgili olarak Kalın, "Rusya, Suriye'de kurduğu düzenin bir benzerini Libya'da kurmak istiyor olabilir. Suriye ile Libya arasında hava köprüsü kurulmak isteniyor olabilir. Bunlar orta ve uzun vadede Rusya'nın menfaatine olan adımlar değil. Çünkü Libya'da istikrarsızlık devam ettiğinde, Hafter'in bu tavırlar devam ettiğinde bundan kimsenin kazançlı çıkması mümkün değil." dedi.

"ABD IRKÇILIK TARİHİ 17'NCİ YÜZYILA KADAR GİDİYOR"

Kalın, bir soru üzerine siyahi Amerikalı George Floyd'un öldürülmesi ve ardından yaşanan protestolara da değinerek, "George Floyd olayı çok üzücü. Sistematik ırkçılığın son örneği ama üzülerek söylüyorum ki son olmayacak. Çünkü ABD ırkçılık tarihine baktığınızda 17'nci yüzyıla kadar gidiyor." ifadeleri kullandı.

Malcolm X'in söylediklerine bakıldığında ABD’de bir şeyin değişmediğinin görülebileceğini vurgulayan Kalın, "Bir insan derisinin renginden dolayı böyle bir ayrımcılığa maruz kalmamalı. Cumhurbaşkanımız da bir mesaj yayımladı sosyal medya hesabından. ABD'deki ırkçılık konusunda ümitvar olmak istiyorum ama açıkçası çok da umutlu değilim" diye konuştu.