Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Size basit bir soru sormak istiyorum. Eğer sahilde bir eviniz varsa. Teknenizi evinizin önüne bağlıyorsanız ve de o bölgede sık sık şiddetli fırtınalar çıkıyorsa ne yaparsınız? Eğer evinizden taşınmayacaksanız, ya teknenizi dalgakıranı olan bir limana götüreceksiniz, ya da evinizin önüne bir dalgakıran yapacaksınız!
Türkiye 1994’ten bu yana ani patlayan ekonomik fırtınalarla mücadele ediyor. 1994, 1998, 2000, 2001, 2007-2008 bu fırtınaların en ciddileri ve hasar verenleri idi. Bu gün de ciddi bir fırtınaya dönüp dönmeyeceği hakkında kesin bir şey söylenemeyen şiddetli bir rüzgar ve dalga ile mücadele ediyoruz.
Ama biz her fırtınada teknemizi daha sağlam bir biçimde onardığımızı söyleyerek avunuyoruz. “Omurgaları takviye ettik”... “Halat babalarını krom nikel yaptık”... “Dümeni sağlamlaştırdık”, “GPS taktırdık”... diyoruz ama fırtına her seferinde tekneye hasar veriyor. “Fırtına bizi etkilemedi”, “Bizi teğet geçti, hatta bu sefer teğet bile geçmedi” diyoruz ama asla tekneyi dalgalardan koruyacak bir dalgakıran oluşturmayı düşünmüyoruz.
Türkiye’ye krizlerin girmesini engelleyecek bir dalgakıranı, bir kalkanı ne zaman düşüneceğiz? Yunanistan’da olduğu gibi teknenin batmasını mı bekleyeceğiz? Hadi onları Avrupa Birliği (AB) yedeğine aldı sürüklüyor. Var mı bizi yedeğine alacak bir ülke?
Bizim bütün krizlerimiz dünyada biriken fazla likidite’nin yani “sıcak para”nın önce ülkemize sessizce girip borsalarımızı yükseltip, kurları aşağı doğru zorlayıp, ithalatı azdırıp ihracatı zorlaştırmasından kaynaklandı. Ortaya çıkan büyük dış ticaret açığı ve cari açık sonunda bu sıcak parayı yöneten büyük global finans kuruluşlarını panikletip paralarını ani bir kararla yurt dışına çıkarmalarına neden oldu. Sonunda senelerce düşük seyreden döviz kurları aniden yükseldi, faizler patladı, bankalar kredileri kıstı. Şirketler adam çıkardı, işsizlik arttı. Durgunluk başladı, ekonomi küçüldü. Dolayısı ile bizim fırtınamız bu sinsice ülkelere giren ve sonra da aniden çıkan yüz trilyonlarca dolarlık büyük likiditedir. Yapılacak şey ise bu kısa vadeli, hatta vadesiz emanet parayı kendi paramızmış gibi harcamamaktır.
Bu nasıl yapılabilir? Gelen sıcak parayı harcamayıp döviz olarak değerlendirecek bir fon kurulabilir. Ben bu fon fikrini ilk ortaya attığımda adına “Sermaye Piyasaları Stabilizasyon Fonu” demiştim. Eğer Global Finans Şirketlerinin getirdiği dövizler harcanmaz da bir “Stabilizasyon Fonu”nda toplanırsa; fonun yönetimi de Türkiye’nin en büyük beş bankasının CEO’larından oluşursa: Bu giren sıcak para harcanmayacağından kurları aşağı çekmez. Türk lirası da anlamsız biçimde değerlenmez.
Böylece hem ihracat daha hızlı artar hem de pahalı döviz kurları ithalatı caydırır. İthalat yerine yerli sanayi üretim yapar. Fabrikalarımız yerli ara malı ve ham madde kullanır.
Bizler de Çin malı giysiler, pabuçlar, terlikler yerine yerli malı kullanırız. Kendi işçilerimizi kendi faberikalarımızda istihdam ederiz. Global Finans kurumları da getirdikleri dövizin şeffaf bir fonda gene döviz olarak değerlendiğini görecekleri için panikler de kolay kolay çıkmaz. Çıksa da para hazır beklediğinden ülkede bir döviz darlığı doğmaz, faizler yükselmez. Yani kriz çıkmaz. Bizim de krizlere karşı bir dalgakıranımız olur!...
AB, ilk yaşadığı krizde bir stabilizasyon fonu kurmaya karar verdi ve geçtiğimiz aylarda da kurdu. Biz daha kaç kriz yaşamalıyız, değerli okurlarım?