Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GEÇEN yazımda Abdullah Öcalan’ın Devletin kendisi ile müzakere ettiğini açkladığı beyanı üzerinde durmuştum. Ve şunu vurgulamaya çalışmıştım: Bir devlete karşı yürütülen silahlı başkaldırıda, başkaldıran taraf yenilgiyi açıkça veya davranışları ile kabul edip, silahlarını bırakmadığı takdirde anlamlı bir müzakere ve barış yapılamaz. Silahların tehdidi altında böyle bir müzakerenin yapılıyor olması devletin yenilgisi olarak algılanr ki bu da ayaklanan tarafın çok ileri ve karşılanamaz tavizler istemesine neden olur.
Hiç bir demokratik hükümetin böylesine tavizleri vermesi olası değildir. Verdiği takdirde sonuç sadece bir sonraki seçimleri kaybetmek olmaz, belki de çok daha ileri hukuki ve fiili sonuçlara katlanmak zorunluğu ortaya çıkar.
Esasen Öcalan, bu müzakerelerin başladığının açıklanmasından çok önce devletten neler talep etmekte olduğunu açıklıkla anlatmıştı. Ben de 1 Eylük 2009 tarihli yazımda şöyle vurgulamıştım:
“Abdullah Öcalan açıkça parlamentosu (yasama organ ve yasalar), bayrağı, yargı organları, Askeri ve polisi ile farklı bir ulus olmak istediklerini söylüyor. Kuzey Irak’takine benzer bir federal yapıyı dahi kabul etmeyeceğini söylüyor. Açıkça müstakil devlet istiyor. Diyebilirsiniz ki, ‘O istesin bizim devletimiz vermez!’ Ancak eğer Öcalan’ın isteklerini vermez iseniz, Karayılan lakaplı PKK reisi eğer Öcalan’ın isteklerini vermez iseniz saldırılarının şiddetlenerek devam edeceğini açıkça söylüyor.”
İşte İmralı’da büyük bir gizlilik altında yürütülen müzakerelerin ortaya çıkmasından çok önce böylesine bir tehdit ile takviye edilerek başladığı anlaşılıyor! PKK yaptığı tehdidi uygulayacağını bu güne kadar çıkardığı olaylarla kanıtlamaya da devam ediyor.
Bu gizli yürütülen müzakerelerin gerek Kürt kökenlilerimiz gerekse Kürt kökenli olmayanlarmz için çok yaşamsal bir önem taşıdığı ortada. Öcalan’ın talepleri yoruma gerek olmayacak kadar açık. Adına “Özerklik” de deseniz PKK’nın isteği, Irak’takinden çok daha ileri bir “Kürt Devleti”!
Ancak, gelecekleri ile ilgili böylesine hayati bir konuda bu ülkenin Kürt vatandaşlarına, “Siz de Abdullah Öcalan’ın talep ettiği gibi Türkiye’den ayrılmak, PKK’nın hakim olacağı bir bölgede yaşamak istiyor musunuz?” diye sormak neden hiç kimsenin aklına gelmiyor! Acaba Kürt kökenli vatandaşlarımız bu ayrılıktan yana mı? Kendileri ile ilgili müzakerenin PKK tarafından yürütülüyor olmasına razılar mı? Kürt nüfus Türkiye nüfusunun yüzde 20’si civarı iken, PKK’ya yakın BDP neden yüzde 10 barajı dahi aşamıyor?
Ben gerçekten merak ederim, değerli okurlarım, acaba bu ayrılma konusu kendilerine sorulsa yüzde kaçı Güneydoğuda, Kürt kökenlilerimizin yoğun olduğu illerde, PKK’nın yönetiminde yaşamak ister?