Edip Cansever Türk şiirinin doruğudur benim için. Şiiri her edebiyat türünün üstünde gördüğüm için de ayrı bir öneme sahiptir. Belki ben de bir kent insanı olduğumdandır Edip Cansever’i bu kadar kendime yakın hissetmem, kim bilir. Hep kentten ve kent insanından bahseder çünkü Edip Cansever. Beyoğlu’nun azınlıklarını, sokak aralarındaki terzileri, mendilinden kan sesleri dökülen Ahmet Abi’yi, cenaze levazımatçısını, limonluğu ateşe veren Ruhi Bey’i, meyhaneci Yakup’un bir türlü çağrılmayışını anlatır. Ve onların iç dünyalarını. Benim terapist olmamda sanki Edip Cansever’in önemli payı vardır, şimdi bu yazıyı yazarken düşünüyorum da.
Fethi Naci Türk edebiyatının önemli eleştirmenlerinden biridir. Solcudur, bütün o zamanın edebiyat insanları gibi. Edip Cansever’in de bir dönem dostu olmuş, içki sofralarında birbirlerinin nazını çekmişlerdir. Aramızdan ayrılalı birkaç yıl oluyor. Edebiyat eleştirisini toplumsal gerçekçi bakış açısıyla yapardı. Bütün edebiyatçıları hayatı hangi ideolojinin gözlüğünden gördüğüyle değerlendirmek gibi bir yanılgısı vardır toplumsal gerçekçi kuramın.
Fethi Naci’nin yaklaşımı
Geçenlerde Edip Cansever hakkında bir kitap yayımlandı. Ülkü Uluırmak dostları ve aile üyeleriyle söyleşiler yapmış zamanında, bunları yayımladı: “Edip’in Lastik Topu”. Orada Fethi Naci’nin söyledikleri de var. Ben şaşkınlıkla okudum, bir insan başka bir insan hakkında nasıl bu kadar kötü, art niyetli düşünebilir, nasıl bu kadar sevmez birini?
Onu, Sait Faik’in yakınlarında olmak için gittikleri Elit Kıraathanesi’nde görür ilk. “Bir hayli kasıntılı bir havada oturan itici bir tip olarak görünmüştü gözüme.”
“Edip epey sarhoştu ve tanışmadığımız halde bana sözle sataşmıştı. (...) Edip çok hırçındı.” Cansever çok içip kendini kaybeden bir adamdır Fethi Naci’ye göre.
Nâzım Hikmet’e bir puta tapar gibi tapıldığı dönemlerdi, Nâzım’ın kendisi putları yıkmak isterken. Bir tartışmanın ortasında Cansever, biraz da provokatif bir şekilde “Nâzım vasat bir şairdir” deyiverir. Bazı şiirlerinin vasat olduğunu düşünmektedir, ki doğrudur. “Nâzım vasat bir şairse, sen de cüce bir şairsin” der Fethi Naci.
Cansever’in, para sıkıntısı çekmediği için hayatını içki içerek geçirdiğini iddia eder birkaç satır sonra. Boşluktan ne yapacağını bilemiyordur Edip. Felsefeye verdiği önem ve bu konuda yaptığı okumalara da, “Birtakım felsefe kitaplarını okumuştur, çok insan gibi” yorumunu yapar. “Yoksa onun dışında çok dar alanda okuyan bir şairdi.”
“İstanbul dışında yaşamadı, onun için bilmiyordu. (...) Şiirinin tüm kaynağı İstanbul ve
İstanbul’da da çok dar yerler. İşte meyhaneler, daha çok tuzu kuru, aylak insanların bulunduğu çevreler.” Edip sosyalist olmasına rağmen “politikadan anlayan bir insan olmadı.” Fethi Naci’ye göre. “Şiirlerinin büyük çoğunluğu tamamıyla küçük burjuva bir duygulanma ve düşünme biçimini yansıtır bence.”
“Çağrılmayan Yakup”, “sadece adı kalmış bir şiir. Şiirinin adını biliyorum ama ne anlatıyordu onu bile bilmiyorum.”
Ve son bomba: “Ben dört yıldır Edip’ten tek şiir okumadım.”
Büyük şairin bir şiirinde yazdığı gibi, şairin “sonrası kalır”, peki Fethi Naci’nin nesi kalır sizce?