Cem Mumcu

Cem Mumcu

cemmumcu@okuyanus.com.tr

Tüm Yazıları

Sosyal ağlar için şu soru soruluyor. Gizlilik tamamen bitti mi? Anlaşılan artık kaçınılmaz olarak transparan olacağız. Özellikle özgürlüğe aç olan toplumlarda bu dönüşüm büyük bir açılım olarak algılanıyor. Fakat özgürlüğün de bir esarete dönüşebileceğinin henüz kimse farkında değil

Geçen hafta Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg’in “Özel alanın yokluğu ve paylaşım, yeni sosyal norm oluyor” sözünden kısaca bahsetmiştim. (Normal, norm’dan geliyor. ‘Kurala, ölçüye, standarda uyan’ı tanımlıyor. ) Zucker-berg ’in bu öngörüsü geleceğimizle ilgili beni korkuttu. Antiütopya yazarları bile gelecek günlerde olabilecekleri bu denli karanlık tahmin edebilmişler miydi?
Antiütopyaların başyapıtlarına bakalım. Zamyatin’in ‘Biz’ romanında isimleri bile olmayan erkek ve dişi numaralar , önceden izin alarak, belirlenmiş cinsel birleşme saatlerinde perdelerini çekerek sevişebilirler. Aşk yasaktır, evlilik yoktur zaten. Kitabın adı ‘Biz’dir. Orada ‘ben’ yoktur. Kimse birey değildir. Kimsenin özel alanı yoktur. Camdan duvarlar vardır. İnsanları özel ve tek kılabilecek bir isimleri bile yoktur. Her şey kayıt altındadır. Ne gariptir ki o çok meraklı olduğumuz teknoloji ve bilim

Hepimiz çıplağız
gelişmiş görünür.

Haberin Devamı

Mahrem olan hiçbir şey yok
Aldous Huxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’sına da bakmalı. Teknolojinin gelişimi ile orada da bireysel alan yok edilmiş , hatta yasaklanmıştır. Mahrem olan hiçbir şey yoktur. Artık pornografik olan anne baba olmaktır. İnsanlar laboratuar ortamında yapılır. Bir yumurtadan doksan altı insan üretilir. Bebeklikten itibaren aşırı uyarıya maruz bırakılan insanlar duygudan yoksun hale getirilir. Duyguların yerini sadece mutluluk ve haz almıştır. Derin düşünmek, sistemi sorgulamak gibi özellikler bu mutluluğun potasında yok edilmiştir. Cinsellik , aksine alabildiğine açıktır. Çocuklar için bile cinselliği teşvik edici oyunlar vardır. Bir erkek bir kadına aşık olup hayatını onunla yaşamak isterse uyuşturulur. İnanç, tanrı gibi kavramlar yok edilmiştir. Mânevi meseleler, âdetler, değerler, sanat ve kitap da yoktur, yasaktır; hatta alay konusudur. ‘Tek’lik yoktur, yalnız kalmak da onaylanmaz. ‘Herkes’ vardır ama ‘kimse’ yoktur. Çalışmak ve eğlenmektir esas olan. Herkes bilim ve teknolojiye tapar. George Orwell’in ‘1984’ünde de aşk suçtur ve yine herkesin her şeyi izlenmektedir.

Haberin Devamı

Gizlilik tamamen bitti mi?
Dönelim günümüz gerçeklerine. Bugünlerde internet ve sosyal ağlar için şu soru soruluyor. Gizlilik tamamen bitti mi? Kurtarılabilir mi? Uğruna savaşmaya değer mi? Bir süre önce Facebook gizlilik korumalarını zayıflattı. Ve işte o zaman “Public is the new social norm” lafını etti Zuckerberg. Anlaşılan artık kaçınılmaz olarak transparan olacağız. Zaten artık bunu ‘Biz’ de ister hale geldik. Her şeyimizi anlatmak istiyoruz. Twitter’a her an nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı, ne giydiğimizi ne çıkardığımızı yazıyor, hatta gösteriyoruz. Herkesin en azından cep telefonunda bir kamerası var. Hem kendimizi hem diğerlerini çekiyoruz ve paylaşıyoruz. Özel bilgiler hızla yayılıyor. Kendimizin olduğu kadar arkadaşlarımızın, sevgililerimizin, eski sevgililerimizin fotoğraflarını, sırlarını paylaşıyoruz. Ve bütün bunlar tahmin bile edemeyeceğimiz oranda kişisel veri oluşturuyor. Çok ilginç bir araştırma sonucu: Facebook’ta dört bin sayfayı izleyen araştırmacılar, bir sayfanın yüzde 78 doğruluk payıyla beraber o kişinin eşcinsel olup olmadığı hakkında bilgi verebiliyor olduğunu bulmuşlar. Düşünsenize daha şimdiden yüzde 78 kesin sonuçla en mahreminiz bulunabiliyor.

Haberin Devamı

Hedef doksandan vuruluyor
Bir pazarlamacı , Facebook’un özel bilgiyi bu kadar açıyor olmasının çok değerli veriler elde etmelerine yol açmasının faydalarından söz etmiş. Çünkü bu sayede müşteri profilleri belirlenebiliyor ve hedef doksandan vuruluyor. Aynı pazarlamacı şu çelişkiyi dillendirmiş: “ama biz de kullanıcıyız ve bu durumdan biz de etkileniyoruz.”
Özellikle özgürlüğe aç olan toplumlarda bu hızlı dönüşüm büyük bir açılım olarak algılanıyor. Fakat özgürlüğün de bir esarete dönüşebileceğinin farkında değil henüz kimse. Sadece mutlu olmanın ve hazzın peşinde koşarken; bir yandan özgürlüğün dibine vurduğumuzu sanırken nelerden uzaklaştığımıza bakıyor muyuz? Neden uzun ilişkiler, aşklar kalmadı? Neden kadınlar ilişki istemiyor gibi görünmek zorunda hissediyorlar erkeklerin karşısında? (Bu çok önemli bir konu, bunu da yazacağım bir ara) Sadece haz almak üzere biçimlendirdiğimiz bu yaşamın dibi delik bir kova gibi olduğunun farkında mıyız? Neden sadece su akarken bir doluluk algıladığınızı, sabah uyandığınızda içinizi ya da kovanızı neden bomboş hissettiğinizi hiç düşündünüz mü? Yalnız kalamadığınızı, derin düşüncelere dalamadığınızı, kendi içinizdeki atları özgürce koşturamadığınızı fark ediyor musunuz? Kim olduğunuzu, neden yaşadığınızı, aslında neyi arzu ettiğinizi ne zamandır düşünmediniz? Sahip olduklarınız aslında gitmek istediğiniz yer için, olmayı arzu ettiğiniz asıl durum için doğru araçlar mı? (Bu sorular sizi ilgilendiriyorsa haftaya bu konuya devam edeceğim.)


Haftanın önerileri
Kitap:
Türkiye’nin Asker Sorunu, Hasan Cemal; Doğan Kitapçılık
Film: Urga, Yönetmen: Nikita Mikhalkov
Müzik: Tosca Tango Orchestra, Waking Life Soundtrack
Web Sitesi: www.dereotundannef
retederim.blogspot.com
Mekan:
Asitane Restaurant, Kariye Camii Sokak No: 6 Edirnekapı, İstanbul