Dilek Kurban

Dilek Kurban

dilek.kurban@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ile AB arasında katılım müzakerelerinin başlamasının üzerinden yaklaşık sekiz sene geçti. Bu süreçte açılan fasıl sayısı 13. Geçen ay gerçekleşmesi beklenen bölgesel politikalar başlıklı 22. Faslın açılışı, hükümetin Gezi direnişine ilişkin tutumundan rahatsız olan Almanya’nın vetosu nedeniyle sonbahara ertelendi. Eğer 22. Fasıl açılırsa, 3 Ekim 2005’te başlayan katılım müzakereleri sürecinde toplam 34 faslın sadece 14’ü açılmış olacak.
Temmuz 2010’dan bu yana yeni bir fasıl açılmamış olması nedeniyle müzakereler üç senedir fiilen donmuş durumda. Türkiye’nin resmen tanımadığı Kıbrıs’a limanlarını ve hava sahasını açmayı reddetmesi, yeni başlıkların açılmasına engel oluyor. Nitekim AB Konseyi ve Kıbrıs’ın vetoları nedeniyle toplam 13 faslın açılması Kıbrıs meselesinin çözülmesine bağlanmış durumda. Öte yandan, henüz müzakereye açılmamış 21 başlığın arasında, üzerinde ne AB konseyinin, ne Fransa’nın ne de Kıbrıs’ın açılmasını engellediği , her an açılabilecek üç fasıl bulunuyor: rekabet politikası (8. Fasıl), kamu alımları (5. Fasıl), sosyal politika ve istihdam (19. Fasıl).

İstisnalar çok fazla
Brüksel’deki bir yetkilinin ifadesiyle “Türkiye tarafından tek taraflı olarak bloke edilen” bu üç faslın neden açılmamış olduğu, hükümete yönelik bir soru olarak önümüzde duruyor. Kamu alımları ve rekabet politikasına dair hükümet çevrelerince sıkça dile getirilen bir mazeret, bu fasılların ulusal ekonominin rekabet gücünü koruduğu, bütün aday ülkelerde de en son açılan fasıllar olduğu. Ancak, AB yetkilileri, 8. Fasıl ile 5. Faslın diğer aday ülkelerce en son açılan değil, en son kapanan fasıllar olduğunu belirterek Türkiye’nin bu savını çürütüyor. İhale yasasında çıkar çevrelerini koruyan çok fazla istisna olduğunu belirten Brüksel’deki yetkililer, savunma gibi hassas sektörler dışındakiler için getirilen istisnaların çok fazla olduğunu vurguluyor.
19. Faslın hikayesi ise çok farklı. Bu faslın açılması Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde henüz ele almadığı sendikal haklar ile yüzleşmesini gerektirecek. Oysa bunu ne hükümet, ne işverenler ne de sendikalar istiyor. AB, bu faslın açılması için Türkiye’nin yasal mevzuatını Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) standartları ile uyumlu hale getirmesini şart koşuyor. Bu standartların arasında toplu sözleşme hakkı, örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkı bulunuyor. Oysa Türkiye’de kamu çalışanlarına grev hakkı tanınmış değil; bunu yasaklayan anayasal bir hüküm var. Sendikaların toplu sözleşme yapmaları önünde çok ciddi engeller bulunuyor. AB kaynakları, Türkiye hükümetinin 19. Faslın açılması için girişimde bulunmamasını, “toplu sözleşmeyi kolaylaştırmak istemeyen işverenlerin yoğun lobi faaliyetleri” ile açıklıyor.
Geçtiğimiz ay, Türkiye’nin sendikal haklar konusundaki kötü sicilini sergileyen önemli bir gelişme yaşandı. 5-20 Haziran 2013’te Cenevre’de gerçekleşen 102’inci Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) konferansında Türkiye, “işçi haklarına saygı duymayan” ülkeler listesine dahil edildi. ILO, hükümetin AB ile uyum adına çıkarttığı 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun uluslararası standartları karşılamadığına dikkat çekti. Türkiye’nin kara listeye alınmasına yol açan sorunların arasında, kamu ile özel sektör çalışanlar arasında sendikal haklar açısından ayrımcılık yapılması, kamuda sendikal faaliyetlere müdahale edilmesi, 2010 referandumunda kabul edilen kamuda toplu sözleşme hakkının uygulanmaması, memurların grev hakkının ve asker ile polislerin sendikal haklarının bulunmaması yer alıyor.
Türkiye’nin ILO tarafından kara listeye alınması, basında yeterince ilgi görmedi. ILO’nun kararını Batı’nın Gezi sonrası Türkiye’ye taraflı bakışıyla açıklayan az sayıdaki yorum, hükümetin komplo teorileri doğrultusunda, ülkenin başına gelen felaketleri başkalarının art niyetine yormaktan öteye gitmedi. Oysa Gezi hiç yaşanmasaydı dahi, AB ile 19. Faslın açılmasını engelleyen ve Türkiye’nin ILO’nun kara listeye alınmasına yol açan bütün sorunlar yerli yerinde duruyor olacaktı. Ve bunlar için, Türkiye’nin suçlayacak kendinden başkası yok.