2020’nin en iyileri

19 Aralık 2020

Pandemi sonucu 2020 tüm sanat dalları için kâbus gibi bir yıl oldu. Hele sinema salonlarının Mart ayında kapanmasıyla, dijital platformlarla veya online festival bağlantılarıyla yetinmek zorunda kaldık. İstanbul Film Festivali, İKSV, BLU TV, Mubi, Netflix, Amazon Prime, BeinConnect gibi platformlarda kaliteli yapımları izlemeye çalıştık. Sonunda birkaç istisna dışında ilk kez küçük ekranlarda izlediklerimle 10 film üzerinden bir yılın değerlendirmesini yapmak zorunda kaldım...

1. Kahramanca Kaybedenler/La Odisea de Los Giles

Yönetmen: Sebastian Borenzstein
Oyuncular: Ricardo Darin, Luis Brandoni, Veronica Llinas, Daniel Araoz
Arjantin’in politik ve ekonomik durumu bize çok benziyor. Darbeler, kırılgan ekonomi ve sonuçta halkın sırtına yüklenen borçlandırma. 2001’de Arjantin’de yaşanan ekonomik kriz mağdurlarının kendilerine kumpas kuranlara karşı planladıkları intikamı öyküleyen film, Eduardo Saccherdi’nin romanından uyarlanmış. Eğlenceli bir Robin Hood öyküsü var karşımızda. Yönetmen Sebastian Borenzstein’ın kasabanın karakterlerinden

Yazının Devamı

Hollywood’a karşı duran adam

12 Aralık 2020

‘Yurttaş’ Kane, yıllardır sinema insanları arasındaki oylamalarda tüm zamanların en iyi filmi olarak, çoğu kez kazanan olur. 1942 yılı için devrim sayılabilecek, bir hikâye akışının ve kamera açılarının kullanıldığı film, daha 24 yaşında genç bir yönetmen olan Orson Welles’in ilk uzun metrajında, Hollywood semalarına yükselişini müjdeledi. Charles Foster Kane adlı bir adamın, çocukluktan ele alarak yükselişini, her şeyi satın alabildiği zenginliğini, politikaya olan müdahalelerini, içsel yalnızlığını ve kendisiyle yapamadığı yüzleşmesini anlatır. Hollywood’un ticari hedeflerinin büyük olduğu 30’lu yıllarda, sanatsal dokunuşları olan ilk film sayılabilir. Hollywood, filme 1942 Oscar’larında 8 adaylıktan sadece senaryo ödülü verdi. Film, zaman içinde, Welles için hem büyük bir çıkış hem de laneti oldu. Başkarakter olarak yaşamöyküsünü anlattığı Kane’in gerçekte, 30’lu yılların büyük medya imparatoru William Randolph Hearst ile örtüşmesi, Welles’in

Yazının Devamı

Queen and Slim

5 Aralık 2020

“Queen and Slim” tartışmaya açık, ABD güncelini yakalayan bir film. Polis şiddetinin yol açtığı BlackLivesMatter günlerinde aynı konuyu stilize bir anlatımla karşımıza getiriyor. Tinder üzerinden tanışan iki genç zenci Queen (Jodie Turner-Smith) ve Slim (Daniel Kaluuya) (onları gerçek adlarıyla tanımıyoruz) kısa bir tanışma yemeği sonrası eve doğru yola çıkarlar. Boş ve sorunsuz bir yolda ilerlerken, arabaları polis sireniyle yol kenarına çekilir. Memurun uyarısıyla araçtan inen Slim hak etmediği bir şiddetle karşılaşır. Polis memuru sola dönüş işareti vermediğini bahane eder ve sonunda işi arabayı aramaya kadar götürür. Slim direnç göstermemesine karşın polis şiddeti karşısında çaresiz kalır. Polisin saldırmasıyla kavga başlar. Sonunda nefsi müdafaa göstermek zorunda kalır. Polisi onun tabancasıyla öldürür. Sonrasında iki gencin kaçma eylemiyle öykü bir yol filmine dönüşüyor.
Film klişe bir öyküyü siyahlara dayatılan şiddet karşıtlığına dayandırarak öne çıkmaya çalışıyor.

Yazının Devamı

EvdeKal için iki Netflix dizisi

28 Kasım 2020

Alias Grace

Alias Grace, Margaret Atwood’un (son yılların en iyi dizilerinden The Handmaid Tales’ın yazarı) aynı isimli romanından uyarlanmış ve gerçekten yaşanmış olaylara dayanan mini bir dizi. Başrolde Grace Marks’ı canlandıran Sarah Gadon’ın yanı sıra, David Cronenberg, Anna Paquin ve Zachary Levi gibi ünlü isimler de kadroda yer alıyor. Toplumsal cinsiyet ve psikolojiye dair birçok detay barındıran başarılı senaryosunun yanında, oyuncuların performansları övgüye değer... Özellikle, Sarah Gadon’un Grace’i canlandırmasına hayran kalmamak elde değil. Duygu geçişlerini iliklerinizde hissedebildiğiniz, abartıdan uzak ve ilk sahneden itibaren etkileyiciliğini koruyan mimikleriyle büyük bir oyunculuk.
Kâhya olarak çalıştığı evin sahibi Thomas Kinnear ve o evin başkâhyası Nancy Montgomery’i öldürmekten yargılanan Grace Marks’ın, hapishanede geçirdiği 15 yılın ardından, Simon Jordan isimli bir psikiyatrla seansları ve flashback’lerle Grace’in cinayetlerden önceki hayatına eşlik ediyoruz.
Hikâye ilerledikçe, Dr. Jordon

Yazının Devamı

Bir başkadır memleketimin insanları

21 Kasım 2020

“Bir Başkadır” dizisi “Benim Memleketim” tamlaması olmadan Netflix ekranlarında karşımıza geldi. Öncelikle yerli dizi sektörü içinde farklı duruşu olan, karakterlerine yoğunlaşan gereksiz entrika arayışına girmeyen bir dizi. Öncelikle karakterlerinin yaşam biçimlerini, travmalarını, korkularını kısaca varoluş şekillerini gerçekçi biçimde yansıtmaya çalışıyor. Yer yer belgeselci bir göz var gibi. Ustaca yazılmış diyaloglar yaşamlardaki arayışları, üstü kapalı duyguları dile getiriyor. Şahsen en çok dizinin sinemasal tatlar içeren, dizi dünyasına çok hitap etmeyen bu anlatımından etkilendim.
Berkun Oya yazıp, yönettiği 8 bölümlük bu mini dizide, ülkemizin farklı kültürel ve sosyolojik yapısına, farklı mahallelerde yaşayan aile yaşamları üzerinde dronavari bir uçuş yapıp pencereden içeri giriyor. Okumuş, entel, muhafazakar, zengin, fakir, amaçsız insan portreleri çiziyor, bunların yaşamlarını bir şekilde kesiştiriyor. Varoluş çarpıntıları, çatışmaları sakin veya yüksek

Yazının Devamı

64 karede var olan yaşam

14 Kasım 2020

The Queen’s Gambit mini dizisi, satrancın insan yaşamında oyundan öte bir varoluş şekli olabileceğini anlatıyor. Daha 6. yüzyılda Hindistan’da oynanmaya başlanan satranç, sonraki 400 yıl içinde tüm dünyaya yayılmış. Dizinin ana karakteri Beth Harmon, “64 kareye hâkim olabiliyorum fakat hayata değil, bu yüzden satrancı çok seviyorum” diyor. Yaşamla özdeşleşmesi kişisel bu yaklaşımın çok ötesinde, olası kombinasyon sayısının evrendeki yıldız sayısından fazla olduğu, sadece ilk dört hamlesinin 320 milyondan fazla olasılık içerdiği kabul edilen, zihinsel bir rekabet. Teorinin ve yaratıcılığın iç içe geçtiği bir tutku. 7 bölümlük mini dizi, kadın elinin çok kabul görmediği, erkek egemen satranç dünyasında genç Beth Harmon’un yükselmesini anlatıyor. Gerçek yaşamda tüm erkek dünya şampiyonlarını yenmiş olan, Macar asıllı Judith Polgar’ın yaşamöyküsünden esintiler taşıyan, kurmaca bir otobiyografi. Tutkunun ve hırsın birleştiği bir yaşam şekli.
Yetimhanede başlayan

Yazının Devamı

İKSV Uluslararası Film Yarışması sonuçlandı...

24 Ekim 2020

İKSV Film Festivali, bu yıl pandemi nedeniyle hem salonlarda hem de çevrim içi gösterimlere açık. Çevrim içi olması sinemaseverler için büyük bir fırsat yarattı. Uluslararası yarışma sonuçlandı kazananlara bir göz atalım.
Altın Lale ödülü Ukrayna filmi ‘Atlantis’in oldu. Savaş sonrası Ukrayna’nın kişisel travmaları ve toplumsal yoksunlukları üzerinden anlatısını yapan bir film ‘Atlantis’. Adeta adını aldığı kayıp kıta gibi değerleri kaybolmaya yüz tutmuş, distopik bir ülkeden bahsediyor genç yönetmen Vasyanovych. Savaş travmalarını yaşayan eski asker Sergey’le bir yolculuğa çıkıyoruz. Uğradığı duraklarda yıpranmış, depresif, duygusuzlaşmış, şiddetin güncelle harmanlandığı yaşamlarla karşılaşıyoruz. Bunu yaparken seçtiği sabit kamera açıları seyirciyi çok daha fazla yaşamın, acının içine sokuyor. Sonuçta yarattığı atmosferin karamsarlığı ve karakterlerin sıkışmışlığıyla seyirciyi zorlayan özel bir film. Atlantis aynı zamanda Fibresci Ödülünü kazandı.
Jüri

Yazının Devamı

Sanal kimlik gerçek mutluluk verir mi?

17 Ekim 2020

‘Hangi Kadın’ orijinal adıyla ‘Celle Qui Croyez’ (çevirisi inanmak istediğiniz kişi), internet ortamında kimin, kime inanmak istediğini, bu durumun hangi umutlara veya umutsuzluklara doğru manipüle edilebileceğini anlatan bir öyküye sahip. İnternet ortamındaki sanal tanışmaların gerçekte insanın olmak istediği kişi mi yoksa taşıdığı kimliğin bir travması mı olduğunu tartışmaya açıyor.
50’li yaşlarda 2 çocuk sahibi, boşanmış bir kadının dramını izliyoruz. Juliette Binoche’un sınır tanımayan oyunculuk yeteneğiyle ortaya çıkardığı Claire karakteri, kendinden yaşça küçük Alex adında bir adamla internet üzerinden yazışmaya başlar. Kendisine yarattığı yeni ve genç bir kimliğe eklenen seksi fotoğrafla flört başlar. Alex ile olan yazışmalar bir süre sonra kontrolden çıkmaya başlar.
Film finalinden yola çıkarak başa gelerek hikayeyi anlatıyor. Detayları Clair’in psikiyatristi Catherine Borman’a (Nicole Garcia) yaptığı konuşma seanslarından yola çıkarak öğreniyoruz. Üniversitede edebiyat dersi veren Clair,

Yazının Devamı