Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

SBF’nin ünlü hocaların-dan (bu ünün nereden kaynaklandığını ancak 60-80 Mülkiye kuşağı bilebilir) merhum Prof. Dr. Bülent Daver, ayanı zamanda Ankara’daki askeri okullarda da ders verir ve deneyimlerini bir siyasal modernleşme modeli olarak aktarırdı.
O zamanın askeri okulunda, ilk gün verdiği Aristo’dan Adam Smith’e, Montesquieu’ya, siyasal teorilere genel bakış dersini bitirdiğinde kendisine mutlaka şu soru sorulurmuş: “Peki hocam, biz bu
teorilerden hangisine inanacağız?”

Prof. Daver, teoriye makam ve mevkilerin atama/atıf (ascription) yönelimli bir alt-kültür olan askerlikte verilen önemle, edinim(achievement) yönelimli bir alt-kültür olan sivillikteki önemsizliğini bu soruyla açıklardı. Belki örneklemi çok dardı (sadece iki okul) ve örnek olay çok kısıtlı (kendi dersi) idi, buna bakarak sonuç çıkartmak zordu, ama doğru olan şu idi: Sivil kafa yapısı daha özgür, daha az kısıtlı, daha “ben”ci, daha yaratıcı olur, olmalıdır.

Haberin Devamı

Toplumların genel olarak “sivilleştikçe” daha çok araştırmaya, denemeye yöneldiği de doğrudur. Fakat 2003’den bu yana topluma aşılanan özgüven henüz bütün katmanlara eşit oranda işlememiş olmalı ki, ne zaman ülkemizdeki diplomatik trafik artsa, hemen bir “tutacağımız taraf” konusunda kafalarımız karışır, arayışlarımız artar. Sosyal-siyasal liderlerimizin bize ne olduğunu söylemesini, bizi yeniden aşina olduğumuz uluslararası eksene oturtmasını bekleriz. CIA’sinden, İngiliz Genel Kurmay Başkanı’na, BM Genel Sekreteri’nden
AB komiserlerine ziyaretler ve telefon trafiği, “Bayram değil, seyran değil” dedirten demeçler geçidi, yine böyle
bir fırtınaya sebep oldu.

Geleneksel ve yeni medyada geçen haftaki eksen çırpınışları, yazar-çizer ve uzmanlarımızın “Amerika mı? Rusya mı?” soruları arasındaki gel-gitleri, merhum Bülent hocamızın tespitlerinden belki farklı düzlemde, ama aynı yönde olduğumuzu (ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitim-kültür konusundaki özeleştirisinin isabetli bulunduğunu) gösterdi.

Oysa bugün uluslararası ilişkiler teorisi, askeri ittifaklardan bile geleneksel yararından öte, işlevsel olarak belki bir süre daha caydırıcı, dengeleyici rol oynamaktan başka bir şey beklemenin beyhude olduğunu söylüyor. Daha somut konuşalım:

Haberin Devamı

Ukrayna-Rusya ilişkileri daha da kötüye gitse, bu kötüleşmeyi onarmada yeni başkan Trump Avrupalıların yeteri kadar katkıda bulunmadıklarını öne sürdüğü NATO’yu mu kullanırdı? Daha yakından örnek verelim:

Geçen yılki uçak krizi, çözüldüğü sürede ve biçimde basiretle çözülmemiş olsaydı, ilişkiler daha kötüye gitse idi, 15 Temmuz gecesini uyku ile uyanıklık arasında bir durumda geçirmiş olan Avrupalı müttefikler NATO vecibelerini
ne ölçüde ve ne zaman hatırlarlardı?

Uluslararası ilişkiler alanındaki çağdaş düşünürler, ittifakların değil, taa 18’nci yüzyılda kalmış olan güç siyaseti (power politics) kuramının daha çok açıklayıcı olduğunu yazıyorlar.

Merhum Daver’e sorulan sorunun gösterdiği zihin darlığının bir benzeri, “Şimdi biz bunlardan hangisine inanacağız, güveneceğiz?” sorusunu sorma yerine, “Biz kendi ulusal birliğimize ve gücümüze güveneceğiz” tutumunu benimsemenin, güven ve başarı için daha gerekli olduğu açıktır.