Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen yıl kurak geçen ilkbahar ve yazın ardından ekim ayında başlayan yağışlar, mart ayına kadar devam etti.
Marttan itibaren özellikle Ege civarında yağışlar bıçak gibi kesildi.
Hatta, yaz aylarındaki gibi, bölgesel yağışlar egemen oldu. Hava tahmincileri yanıldılar, çünkü yağışlar nazlandı.
Hatırlayınız lütfen, eskiden İstanbul’a ilk kar yağdığında, bütün televizyonlar yolların durumunu ve insanların yaşamlarının nasıl felç olduğunu anlatırlardı.
Doğuda yollar kapanır, köyler ıssızlığa bürünürdü.
Kar, Türkiye’nin birçok bölgesinin su deposuydu ve eridiğinde de o bölgenin su gereksinimini karşılardı.
Bu yıl marttan sonra batıya ne doğru dürüst yağmur ne de doğuya doğru dürüst kar yağdı.
Şimdiden, İzmir Kemalpaşa’da kiraz ağaçlarına yapıldığı gibi, köylerde ağaçlar, şehirlerde çiçekler sulanmaya başlandı bile.

Bu durum, gelecekte şiddetli yağışlar, seller, aşırı sıcaklık dalgalanmaları ve kuraklıklar yaşanacağını söyleyen iklim uzmanlarının öngörülerine uyuyor.
Uzmanlar iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında Türkiye’nin de olduğunu özellikle Batı bölgelerinin bunu daha şiddetli hissedeceğini her zaman söylüyorlar.
Bugün bakıldığında, tarlalar-bahçeler mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar ve nem dolayısıyla aşırı derecede otlarla kaplandı.
Bu da ot mücadelesinde daha fazla kimyasal ilaçların kullanılacağı anlamına geliyor.
Ayni durum meyve ve sebzede de görülecek.
Velhasıl önümüzdeki aylarda daha fazla ilaçlanmış ürünleri tüketerek, sağlığımızdan biraz daha olacağız.
Demek ki iklim uzmanlarının söyledikleri dikkate alınarak, Türkiye tarımı bu minvalde yeniden ele alınmalı, tarımsal ürün desenleri buna göre belirlenmeli, ürünler seçildikten sonra kuraklığa, hastalıklara dayanıklı çeşitler dikilmeli ve ekilmeli.

Ekim-dikim içinde, tabii kaldıysa, yerel tohumlar-fidanlar ön plana çıkarılmalı.
Bu amaçla yerel çeşitlerin iklim değişikliğine en uygun olanları geliştirilmeli ve çoğaltılmalı.
Yoksa Türkiye gıda üretiminde geri kalacak ve gıda egemenliğini yitirecek.
Dış ticaret dengesinde açık verirken, gıda ithalatı ile ekonomide de asla kapanmayacak yaralar açılacak.
Bütün bu gelişmelere rağmen, Türkiye’de küresel iklim değişikliğine inanmayanların olduğunu biliyoruz.
Amiyane tabirle “koskoca” ABD Başkanı Donald Trump bile buna inanmıyor.
Bu nedenle de iklim değişikliğini önleme ile ilgili anlaşmalardan çekiliyor.
Halbuki Kolombiya’da biyolojik çeşitlilik üzerine araştırma yapan bilim insanları, iklim değişikliğinin bu hızla devam etmesi halinde, dünyanın insan kaynaklı ilk kitlesel yok oluşla karşı karşıya kalacağını ileri sürüyorlar.
Yoksa bu toptan bir yok oluş mu olacak?