Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye 1980 yılına kadar gıdada kendine yeten dünyanın 7 ülkesinden birisiydi.
“24 Ocak 1980 ekonomik istikrar kararları” ve ardından bu kararları uygulamak için yapılan “12 Eylül askeri darbesi” ile tarımda dışa bağımlılık start aldı.
Devamla önce Tansu Çiller tarafından uygulanan “5 Nisan 1994 istikrar kararları” ve gelen “Gümrük Birliği anlaşması” önemli kırılmalara neden oldu.
Bunların sonucunda daha önce yediği her ürünü üreten hatta ihraç eden Türkiye’den bugün hemen hemen her ürünü ithal eden Türkiye’ye gelindi.
Liberal ekonomistler de bu durumu körüklediler.
Mütemadiyen hükümetlere, sosyoekonomik yönünü görmezden gelerek, tarımda maliyetlerin yüksek olduğunu üretim yerine ithalat yapılmasını salık verdiler.
Bugün bakıldığında bu politikaların ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye gereksinim duyduğu tarım ürünlerini kendi yetiştirmiş olsaydı dışarıya döviz ödemeyecekti.
2017 yılında sadece ABD’den ithal edilen tarımsal ürünlere ödenen para yaklaşık 2 milyar doları buluyor.
Bunun karşılığında ihracat 1 milyar dolar olmuş.
Yani sadece ABD ile tarımsal ürünlerde 1 milyar dolarlık dış ticaret açığımız bulunuyor.
Türkiye’nin özellikle iki kalem üründe dışa bağımlılığı oldukça fazla görünüyor.
Bunların başında, eskiden Çukurova ve Menderes ovaları gibi sahaları beyaza boyayan pamuk geliyor.
Tekstilin hammaddesi olan pamukta eskiden net ihracatçı olan Türkiye, tekstilde marka yaratamadığı için krize girdi ve ekim alanlarını başta mısır olmak üzere birçok ürüne devretti.
Bu devir işleminde tekstil fabrikalarının Uzakdoğuya taşınmaları ve pamuk üretim maliyetlerin artması da etkili oldu tabii ki.
Sonuçta Türkiye 2017 yılında sadece ABD’den 734 milyon dolarlık pamuk ithalatı yapmış.
Yunanistan başta olmak üzere, Türk Cumhuriyetleri ve diğer ülkelerden de ihtiyacının yarısına denk gelen 800 bin ton pamuk gelmiş.
Türkiye’nin dışa bağımlılıktan kurtulamadığı bir diğer önemli ürün de yem hammaddeleri.
Hayvanların yediği yem hammaddelerinin çoğu dışarıdan geliyor.
Yani hayvanımızın yiyeceği de insanımızınki gibi dışarıdan karşılanıyor.
Özellikle tavuk yemlerinde kullanılan soyada tamamen dışa bağımlılık söz konusu.
2 milyon 100 bin ton olan gereksinimin 2 milyon tonu ithal ediliyor.
Yine başka bir yem hammaddesi olan mısırdaki ithalat da 1 milyon ton civarında.
Bu ikisiyle birlikte yem katkı maddelerine ödenen para ise 2017 yılında 3.7 milyar doları bulmuş.
Dolar kuru düşükken bu paralar zorda olsa ödenebiliyordu ama bugün kur geçen yıla göre 2 misli artmış durumda.
Bu da tarımda maliyetlerin çok yükseleceğini ve üreticinin zor durumda kalacağını gösteriyor.
Halbuki yeterince tarım alanına sahip olan Türkiye’de, köylülerin kooperatif/birlikler şeklinde örgütlenmesi, üretimin planlanması ve teknoloji kullanımı ile gereksinim duyulan bütün tarım ürünleri üretilebilir.
O zaman ne duruyoruz…