Yazarlar IRA, demokrasiyle oynayamadı

IRA, demokrasiyle oynayamadı

19.05.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

IRA, demokrasiyle oynayamadı

IRA, demokrasiyle oynayamadı

Edip Emil Öymen


İrlanda Cumhuriyetci Ordusu IRA, siyasi partisi Sinn Fein'in, son seçimde kazandığı iki milletvekiliyle Avam Kamarası'nda... Genel başkan Gerry Adams ve yardımcısı Martin McGuinness, geçen gün açılan yeni parlamentoda devlete bağlılık yemini etmedi. Yemin etmeyen, milletvekili olarak çalışamıyor. Ama bu sıfatı da kaybetmiyor... Onların da zaten çalışmak gibi bir niyeti yok. Beklentileri başka...
Avam Kamarası İç Tüzüğü gereğince, bir milletvekili, bağlılık yemini etmese de, parlamento binasına serbestce girip çıkabilir. Olanaklarından yararlanır. Sadece, genel kurul salonuna giremez. Oy kullanamaz.
Sinn Fein'in yeni milletvekilleri, iç tüzükteki gedikten yararlanarak "demokrasiyle oynamaya" kararlıydı. Ve taleplerini Parlamento Başkanlığına sundu: Oda istiyoruz. Sekreter istiyoruz. Avam Kamarası antetli kağıt istiyoruz. Otomobillerimize park yeri istiyoruz. Bütün milletvekillerine tanınan haklardan yararlanmak istiyoruz.
Başkanlığın talepleri kabul etmesi zordu: Çünkü herkes ikisini IRA terörünün elebaşlarından sayıyor. İkisi de bir zamanlar aktif militan olarak eyleme katılmış, hapis yatmış, sabıkalı. Şimdi belki IRA'nın liderleri değiller ama komuta konseyinde yer aldıkları kuşkusuz. Aradan geçen sürede "kanlı ellerini yıkamış bu teröristler", IRA terörüyle mücadeleye azimli 567 milletvekiliyle aynı mekanı mı paylaşacaktı?
Başkanlık, talepleri kabul etmezse, ayrı bir sorundu: Çünkü devlete bağlılık yemini etmeseler bile halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerine parlamentonun kapıları açık. Bunun aksi, geleneksel uygulamaya da tüzüğe de aykırı.
Ama, Avam Kamarası Başkanı'nın kararı: Bu iki milletvekili yemin edene kadar parlamentodan yararlanamazlar...

Yunanistan'ın 77 yaşında ölen başbakanı Yorgo Papandreu ile eşi eski hostes Dimitra Liani'nin film gibi aşkını Hollywood, film yapıyor. Adı, "Aşk ve Devlet İçin" olacak. Aşk ve devlet için "ne?" Yorgo ve Mimi'nin, aşkları ve devletleri için neyi nasıl yaptıklarını beyazperdede göreceğiz bakalım.
Mimi rolü için önce Faye Dunaway düşünülmüş. Ama "fazla" olgun bulunduğu için listeden düşülmüş. Demi Moore akla gelmiş. Ama o da şu sırada gözde değilmiş. Yorgo'ya uçakta kahve ikram ederken kalbini çelen hostes hanım rolüne şimdilik en uygun aday Sharon Stone'muş. Yorgo rolü ise henüz boş.
Senaryoda, Pembe Saray Skandalı'na yer veriliyor mu, henüz belli değil. Yorgo, Mimi'nin aşkı uğruna, Yunanlı bir işadamının "yardımıyla" bir saray yavrusu inşa ettirmişti. İşadamından alınan "kredi"nin geriye ödendiğine dair bir bilgi yok. Yapıldığı tarihte bile çok pahalıya mal olan, Yorgo'nun skandallar listesine yazılan Pembe Saray'ın aylık masrafı bizim parayla 1 milyar Liraya yaklaşıyormuş. Şimdi Mimi, içinde mini - kilisesi ve yüzme havuzu da olan bu konakta oturuyor. Ama yabancı basında çıkan dedikodulara göre, kendisinden 12 yaş küçük "arkadaşı" aktör Costas Spiropolus ile birlikte Paris'te bir daire de arıyormuş.

Bağırsaklar, vücudun birinci kanalizasyon sistemi... İkinci kanalizasyon sistemi ise dokular arası temizlik işlerini yürüten lenf sistemi... Birincisinin nasıl çalıştığını hepimiz her gün görüyoruz. İkincisinin çalışmasını ise biz farketmeyiz. Bir aksaklık olduğu zaman doktor söyler. Çünkü lenf sisteminin çalışması otomatik, sessiz ve derindendir.
Ama bu sistem çalışırken, vücutta sürekli bir vibrasyona neden olur. Hiç bir zaman bilinç düzeyine çıkmayan bu vibrasyonu bilim adamları ölçüp biçtiler. Ve, bu ölçülere uyan bir "sarsıntı koltuğu" yaptılar. Bu özel koltuk, lenf sisteminin temizlik işleri sırasında yarattığı doğal vibrasyonu taklit ediyor. Koltuğa oturduğunuz zaman vücudunuzu belli belirsiz bir sarsıntı kaplıyor. Tıpkı masaj gibi... Ve koltuğa oturan, kısa bir süre sonra yorgunluğundan, stresinden arınıyor. 5 - 10 dakika süren çok sağılıklı derin bir uykuya dalanlar da var.
Bu "sarsıntı koltuğu"nu şimdi İngiltere'de bazı büyük kuruluşlar, personelinin stresini atmada kullanmaya başladı. Sürekli olarak masasında bilgisayar ekranının karşısında hep belli açılarda otura otura omuz, bel, baş ve boyun ağrıları çekenlere, binadaki yetersiz havalandırmadan dolayı başı ağrıyanlara, ve çalışma ortamında oluşan her türlü strese karşı bu "sarsıntı koltuğu" birebirmiş. Makina ve teknolojiyi kullananın robot değil insan olduğunu fark edebilen kuruluşlar, insandan daha çok verim almanın yollarını arayıp buluyor. Modern iş idaresi, teknolojiye elbette önem veriyor, ama tuşlara "insanların" bastığını unutmadan... İnsandan verimi nasıl alacağını bilerek...

İstanbul'da köpeğini belediyeye ait çiçek saksılarına işeten bir bayana müdahale eden diğer bir bayan mahkemelik oldular. Köpekli bayan, öbürünün, "köpeğinizi buraya işetemezsiniz" diyerek kendisine vurduğunu söylüyor. O ise, köpeklinin, "çişini senin evine yaptıracağım" diyerek kendisine vurup dişini kırdığını söylüyor.
Apartman dairelerinde yemi suyu verildiği zaman beslendiği, sokakta şöyle bir gezdirilince "egzersiz yaptığı" sanılan en köpeklerin aslında ne kadar mutsuz ve nörotik olduklarını keşke bir de onlardan dinlemek mümkün olsaydı? hele, sırf köpek almış olmak için köpek alanlar, acaba onun tuvalet eğitiminden ne kadar haberli? Köpek, eğer iyi eğitilmişse, nereye ne yapacağını bilir. Ama dörtte üçü beton olan büyük kentlerimizde köpek, nereye yapsın? Ve yaptığı zaman, acaba sahibi "ne" yapması gerektiğini biliyor mu? Pek çoğu, köpeğinin nereye ne yaptığına aldırmıyor bile. Köpeğinin peşi sıra temizlik yapan belki sadece bir iki kişi çıkar. Profesör Emre Kongar, bu konudaki izlenimlerini Cumhuriyet gazetesinde yazmıştı. İstanbul'da gelir düzeyi yüksek, ama sahipleri ve köpeklerinin eğitim düzeyi düşük bir semtinde bir adam, elinde naylon torbayla kaldırımlardaki köpek kakalarını bir bir topluyormuş. Bu yüzden, kamu vicdanı güçlü bu adama herkes "mahallenin delisi" gözüyle bakıyormuş...
Batı Avrupa'da da köpekler, eğer iyi eğitilmişse, nereye ne yapacağını bilir. Sahibi başındadır. Kakasını alır, elindeki torbaya koyar. Park çıkışında özel bir kutuya atar. Gerekirse, parkın bir ucundan ötekine kadar o kakayı o naylon torbada taşır. Çünkü bu, hem yasa gereğidir. Hem de kamuya açık yerler herkesindir. Kimsenin tek başına malı değildir. Herkes de bu bilinçle hareket eder. Başkasını düşünür. Bizim aksimize...