Murat Özken

Murat Özken

murat.ozken@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren Ege Ajans’tan...
Meslektaşım Levent Konuş aradı.
Akşam vaktiydi.
Konak Meydanı’ndaymış; eşiyle birlikte Kemeraltı’na girme gafletinde bulunmuşlar.
Şaşkınlıkla kızgınlık arası bir tonda -ki bizim Levo’yu tanıyanlar bilir, sinirleri alınmıştır- başladı konuşmaya.
Fazla uzatmadan, anlattıklarını aynen aktarıyorum:
“Akşamları, Kemaraltı Çarşısı ve Konak Meydanı, işportacılar tarafından resmen işgal edilmiş.
Giyim eşyasından ayakkabıya, incik-boncuğa her şey yerlerde.
Adım atacak yer yok.
Satış yapacağız diye, insanın üzerine üzerine yürüyorlar.
Birinden kaçıp birkaç adım atmak isteseniz, bir başkası önünüzü kesiyor.
Ortada bir tane zabıta göremedim.
Mağazalar, kapılarının önünde birer ikişer güvenlik görevlileriyle, kendilerini ve müşterilerini korumaya çalışıyor.
Küçük esnaf ise çaresiz, kapılarda işportacıları izliyor.
‘İç kısımlara girince manzara değişir’ diye düşünmeyin; tarihi çarşının her sokağı bu halde.
Kısacası, özellikle hafta sonu akşam saatlerinde İzmir’e ve Kemeraltı’na hiç yakışmayan görüntüler yaşanıyor.
İzmir’in her fırsatta öğündüğü miraslardan biridir, tarihi Kemeraltı Çarşısı...
Mirasa böyle mi sahip çıkılıyor?”
* * *
Levent’in sorusu, elbette bu kenti yönetenleri ilgilendiriyor.
Geçen hafta İzmir Emniyeti’nden bir açıklama yapılmıştı, “Polisi Kemeraltı’ndan çektik” diye...
Merak ediyorum, Büyükşehir ve Konak belediyeleri de zabıtayı mı çekti Kemeraltı’ndan?
Saat 17.00’den sonra, mesai ‘toptan’ bitiyor mu?
Herkes evine çekiliyor, ortalık Allah’a emanet mi bırakılıyor?
Marka kent(!), EXPO adayı(!), Türkiye’nin üçüncü büyüğü(!) bu şehirde...
Kemeraltı’nda, Konak Meydanı’nda yaşanan rezaletten kimsenin haberi var mı?
Hani her fırsatta, “İzmir’in vitrini” dedikleri yerler...
Hani koskoca Büyükşehir Belediyesi’nin hemen önü...

Vatandaştan belediyeye mektup...

Ey yöneticiler...
Yaya alt ve üstgeçitlerini yapmadan, tren hattını açtığınız gibi...
Sistemi tam oturtmadan, tren/sefer sayısını artırmadan, bütün otobüs ulaşımını da İZBAN’a (Aliağa-Menderes treni) ‘sözde’ entegre ettiniz.
En çok kullanılan otobüs hatlarını bir anda kaldırdınız; güzergah değişiklikleri yaptınız.
Hepimizi perişan ettiniz.
Bizleri yönlendirdiğiniz o trenler var ya, onlara binemiyoruz.
Diyelim ki bindik, hiç tanımadığımız insanlarla, koyun koyuna, ‘insanlık dışı’ şartlarda yolculuk ediyoruz!
Zaten az olan trenler, çoğu kez zamanında gelmiyor.
Yolculuğun ortasında, ‘pat’ diye duruyorlar.
Hatta, bir önceki istasyona geri döndükleri oluyor!
İstasyonlar bir başka rezalet.
Gelmeyen trenleri beklerken, soğukta tir tir titriyoruz.
O yepyeni, ama ‘ucuz’ olduğu besbelli istasyonların hepsinde, üstten şıpır şıpır yağmur suyu damlıyor. “Otobüsle gideyim” deseniz, o da mümkün değil.
‘Tren’iniz var ya, kaldırdınız ya pek çok seferi; duraklar ana-baba gününe döndü.
Artık otobüse de binilemiyor.
Bizlerin hatırına olmasa bile...
Aldığınız onca maaşın hatırına, sıcak odalarınızdan çıkın da...
Gelip görün çektiğimiz çileleri.
Bir ihtimal, düzeltirsiniz...