Nazlıcan Göksu

Nazlıcan Göksu

-

Tüm Yazıları

New York’lular kazanırlarsa başlarına gelecek olandan habersiz 500 milyon dolarlık ikramiyenin peşinde...

New York’lusunuz. Bir sabah uyandınız, diğer sabahlar gibi duşunuzu aldınız, giyindiniz, gününüzden nefret ederek evden çıktınız.
Metroya doğru yürüdünüz, işinizi düşünmeye başladınız. İşinizi sevmiyorsunuz, işiniz de sizi... Yarın patronunuz sizi işten çıkaracak, bunu biliyorsunuz ama yapacak bir şey yok... Her şeye rağmen işe gitmeliydiniz... Yaşam pahalıydı..
New York’tan da sıkılmıştınız... Kalabalık üstünüze üstünüze geliyordu... Paranız yoktu, ödemeniz çoktu... Siz hiç mutlu değildiniz... Hiç.
Metrodan indiniz, kahvenizi aldınız, bir de gazete almak istediniz... Sizden daha mutsuzların, daha şanssızların olup olmadığını görmeliydiniz... Birden piyango biletlerini fark ettiniz... O sırada içinizden bir ses “Al” dedi, siz de bir piyango bileti satın aldınız.
İşte hikaye şimdi ve burada başlayacak... Çünkü piyango size çıktı, tam 500 milyon dolar...Artık yaşamınız değişti. Tadını çıkarın. İyi günler.

Zengin olmak kolay değil
Yıllardır düzenlenen milli piyango Powerball bu sene 500 milyon dolar ödüllü... Kim istemez ki? Bu yüzden şu sıralar New York sokakları Tanju Okan şarkıları gibi... Herkesin aklında “Ah bir zengin olsam” hayali var...
Ah bir zengin olsalar; neler neler alırlar, neler neler yaşarlar gönüllerince... Çalışmazlar asla, bol bol alışveriş yaparlar, gezerler... Daha ne isterler ki hayatta? Peki, zengin olmak bu kadar kolay mı New York’ta?
Diyelim 175 milyonda bir şans yakaladınız, büyük ikramiyeyi kazandınız diyelim... Banka hesabınızda 500 milyon dolar görebilecek misiniz?
Yanıt: Asla.
Neden?: Vergi.
Kolay değil burada zengin olmak.
Kazananlardan ikisi bu hafta açıklandı: Matthew Good ve Cindy Hill.
Good ve Hill 175 milyonda bir şansı yakaladıklarını, talihlilerin kendileri olduğunu, 293’er milyon dolar kazandıklarını öğrenince çok sevindiler. Artık yaşamları değişmişti... Onlar sadece olumlu değiştiğini sanmıştı hayatlarının fakat yanılmışlardı...
Amerika’daki ikramiye sahiplerine iki ödeme teklifinde bulunuyorlar peşin veya yıllık rant.

İkramiye yarıya indi bile
Yıllık rant, kazanana 29 yılda, 30 taksitte ikramiye parasını ödüyor... Peki ya 29 yıllık ömrünüz kalmadıysa?
O zaman ikramiye vârislerinize ödenmeye devam ediyor.
Bu durumda yıllık 16.6 milyon dolar, ayda 1.38 milyon dolar kazanıyorsunuz. Küçük detay, vergi hariç.
Milli piyango başkanı, çoğu kazananın peşin ödemeyi tercih ettiğini söylüyor. “O kadar paranın bir anda banka hesabınıza yatırılması ne kadar korkunç olsa da, ekonomiye güvenmemek gerekiyor” diyorlar. Neme lazım büyük patron Washington’dan kısıtlama getirebilir. Bu seçeneğin getirdiği başka kesintiler de var tabii. Peşin ödemeyi seçtiğiniz takdirde yüzde 25 federal vergi ve eyalet vergisi gündeme geliyor... Sonuç olarak o 500 milyon dolar düşüyor 375 milyon dolara.
Gelir vergisini de unutmamak lazım. Piyango ikramiyesi, normal aylık gelir olarak hesaplanıyor ve en yüksek gelir vergisi dilimine giriyor. Yani yüzde 9.6 daha gidiyor. Elinizdeki ikramiye neredeyse yarısına indi bile.
Bütün bu çılgınlıktan haberi olmayan New York’lu, bilet almak için kuyrukta, 175 milyonda bir olma peşinde... Kesilse de, büyük patron vergi adı altında geri alsa da 500 milyon dolardan 3.5 dolar kalsa da, o bile hayaller kurmak için yeterli. İşte bu hayal piyango bilet satışını bir hayli artırmış. Artış oranı geçen yıla göre yüzde 250... New York’luların her zamankinden daha çok paraya ihtiyacı var demek ki, ya da daha çok hayale...

Haberin Devamı

Ah bir zengin olsam...

Haberin Devamı

Zengin olmak mı? Yok istemem kalsın

Haberin Devamı

Bu hafta New York basınını sarsan, “Aaa!” dedirten ünlü: Jeffrey Hillman.
Siz “Kim o ya? Hangi filmde oynadı?” diye sormadan hemen söyleyeyim...
Jeffrey Hillman, New York sokaklarındaki bir evsiz. Tüm sokaklar onun. 10 yıl önce gelmiş New York’a ve hayatının çoğunu da sokaklarda geçirmiş, “Manhattan’da yaşıyorum, özel bir mahallem yok, her gün evimin yerini değiştiriyorum” diyor.
1978 yılında orduya katılmış Hillman, “yemek spesiyalisti” olarak Almanya ve ABD’de servis vermiş, kendisi bir veteran. İki çocuğu var, Nikita (22) ve Jeffrey (24), ikisiyle de pek görüşmüyor ama kendisinden daha iyi koşullarda olduklarını biliyor , o yüzden içi rahat... O da bir baba ve tüm babalar gibi o da korumacı.
Geçen hafta Hillman’ı sokakta ayakkabısız gören polis memuru Lawrence DePrimo insanlık görevini yapıp mağazadan Hillman’a 100 dolara ayakkabı satın aldı ve hediye etti... O sırada tam da oradan geçen bir turist bu anı yakaladı ve denklanşöre bastı... Ve o turist her nedense, iyi kalpli New York polisinin evsize ayakkabı hediye edişini belgeleyen fotoğrafı New York basınına sızdırdı... Memur DePrimo anında bir kahraman oldu.
Hillman’a gelince... Dikkatler üzerine toplandı, tüm yaşamı gözler önüne serilip üzerine hikayeler yazıldı... Her gazete, her televizyon Hillman’ı ve yardımsever polisi konuştu, Hillman’a dört bir taraftan yardım geldi. Bu olayı gazetelerden okuyan Hillman’ın çocukluk arkadaşı John Graf, “Asla onun bir evsiz olacağını düşünmezdim, beraber basketbol oynardık” dedi ve işe koyuldu. Hillman’ı kurtarma fonu kurdu, yardım etmeye çalıştı.

“Sahip olduklarım yeter”
Aradan bir hafta geçti ve sokakta yine Hillman’la karşılaşan bir New York’lu, Hillman’ın ayaklarını yine çıplak buldu, “Neden?” diye sorunca Hillman cevap verdi: “Ayakkabıları sakladım. Onlar çok pahalı, onları giydiğim için başım belaya girebilir” dedi ve ekledi: “Sahip olamayacağım şeyleri vermeyin bana.” Yani “Sahip olduklarım yeter bana” dedi...
Hillman’ın sözleri tartışılırken, bir iddia ortaya atıldı... Evsiz Hizmetleri’nin sosyal ekipleri onunla çalışmak istediklerini fakat Hillman’ın her girişimlerini geri çevirdiğini, hatta 2009 yılında kendisine bir ev verilmiş olduğunu açıkladı. Hemen ardından da ailesi bir açıklama yaptı: “Bizim kapımız her zaman açık. Ama sokaklarda yaşamak onun seçimi.” Anlaşılan evsiz hizmetler bölümü yetkilileri de, ailesi de eleştirilmekten yorulmuştu...
Evsizlik onun seçimiydi ve de öyle kalmak istiyordu... Peki, New York polisi onca yalınayak arasından niye ona ayakkabı hediye etti, niye bir turist onca kalabalığın arasından onların resmini çekip basına gönderdi...
Neden? Gerçekten Aa!