Nazlıcan Göksu

Nazlıcan Göksu

-

Tüm Yazıları

Gezi direnişine ilk günden beri New York sokaklarında destek veren gençlere, artık
New York’lu sayılan Türk gençlerine sordum: “Neden?” Yaşları yakın, farklı mesleklerden gelen bu gençler artık kendilerini “çapulcu” olarak tanıtıyor. İşte onların size iletmemi istedikleri...

New York’lu “çapulcular”

New York sokaklarında Gezi Parkı’na destek amacıyla direniyor. Hepsi “Türkiye uyumadıkça biz de uyumayız” diyorlar. Gazı solumasalar da ciğerleri acıyor, gözleri kıpkırmızı... Hepsi kendini “çapulcu” olarak tanıtıyor. Artık New York’lu sayılan bu Türk gençlerine “Neden?” diye sordum. Yeni bir oksimoron olan “New York’lu çapulcu”ları dinledim.

Haberin Devamı

“Başbakan yanlış yaptığını kabul etmeli”
(1989 doğumlu, işletme ve finans danışmanı)

Hükümet, birlikte hareket etmeyi unutmuş gençliğe, barışçıl protesto yaparken şiddet ile müdahale etme yolunu seçti. Güvenlik güçleri ise güvenliği sağlamak yerine, iktidarın ideolojilerini halkı ezerek kabul ettirmeyi seçti. Hükümet, toplumu kendi idelojisiyle yeniden biçimlendirme gafletine düştüğü için çok başarılı gibi görünen sağ görüş çizgisi kırılmış oldu. Halkının yarısına “çapulcu” diyen Başbakan’a dünya kamuoyu da totaliter bir tutum sergilediğini söylüyor. Erdoğan, belki de istemeden, bu noktaya getirdiği içi yanlış yaptığını kabullenmeli ve bu işi başkalarına devretmelidir.

“Demokrasi kim daha kalabalık yarışması değildir”
(1990 doğumlu, borsa analisti)

Demokrasi hangimiz daha kalabalığız, hangimiz haklıyız yarışması değildir. İnsanların iktidar tarafından yok sayılması, hayatların oyla eşitlendiğini gösteriyor. Kısa vadede çözüm; Gezi olaylarıyla başlayan aktifliğin devam etmesi, uzun vadede ise muhalefet partilerinin kendilerini halka daha çekici kılması olacaktır. Kimse oy vermekten vazgeçmemeli. Çözüm daha fazla birleştiricilikten geçiyor.

“Gezi, bir kaçış ve nefes alma noktasıdır”
(1990 doğumlu, iç mimar)

Gezi, Taksim’in kaosunda, saklı bir kaçış ve nefes alma noktasıdır. Önemli olan, Henri Lefebvre’in de belirttiği gibi “halkın kent üzerine söz söyleme hakkı”dır. Tarihi değerleri için ziyaret edilen İstanbul, bir “yapılandırma” sevdasıyla daha “yenisi”, daha “özentisi” olarak sunuluyor. Bu sunulan değişim de tasarım anlamında değil, politika anlamında...

Haberin Devamı

“Lütfen artık bizi aşağılamaktan vazgeçin”
(1990 doğumlu, ressam)

Demokratik bir ülke olan vatanımda, hakkını arayanların eylemine karşılık polisimizin ve hükümetimizin duyarsızlığına karşıyım. İnsanların gözümün önünde aşağılanmasına, onlara eziyet edilmesine seyirci kalamam.
Renkli bir millet tek renk yapılamaz.
Biz halkız, insanız; lütfen artık bizi aşağılamaktan vazgeçin.

“Özgürlüğü hissedememek ayaklanma nedenim”
(1988 doğumlu, moda tasarımcısı)

Bu 10 yıl içinde çok şey duyduk, gördük. Doğup büyüdüğüm ülkemde özgürlüğümü hissedememek benim ayaklanma nedenim. Tek ihtiyacımız olan şey; gerçekten demokratik koşullarda yönetilen bir Türkiye.

“Bu süreçte kendi hatalarımı da gördüm”
(1984 doğumlu, pazarlama iletişim uzmanı)

Gezi son noktaydı herkes için. Medyanın tutumu, Başbakan’ın konuşmaları daha çok kenetledi bizi. Ben bu süreçte kendi hatalarımı da gördüm. “Daha önce neden başörtülüleri, Kürtleri savunmadık, çok pişmanız” diyen çok insan var, ben de onlardan biriyim. Meclisteki hiçbir parti bizi temsil edebilecek yapıya sahip değil. Belki yeni bir parti kurulmalı... Ve tabii seçim barajı da kaldırılmalı.

Haberin Devamı

“Direnişe kadar çaresizdim”
(1988 doğumlu, sanat yönetimi öğrencisi)

“Bizim neslin anladığı dil”, polis şiddeti değil. Gezi direnişine kadar çaresizdim çünkü bu büyük oyunun sahnesinde yer alan hiçkimse beni tam olarak anlamıyor, küflenmiş düşünceleriyle beni temsil edemiyordu. Belki ileride barok mu barok, güzel mi güzel binalar olacak ama içlerinde hükümet baskısı ve denetimi ile sanat yapılıyormuş gibi davranılacak.

“Mesele ağaç değil, ifade özgürlüğü”
(1989 doğumlu, sosyal medya odaklı pazarlama uzmanı)

Beni bu direnişe bu kadar bağlayan, insanların ifade özgürlüğünün riskte olması ve polisin nasıl bir saniyede canavara dönüşebileceğini görmek. Mesele artık ağaç değil. Mesele ifade, inanç, kişilik, özgürlüğü...

“Haberlere ulaşamayanlara sesimizi duyurmalıyız”
(1990 doğumlu, reklamcı)

Bardağı taşıran nokta; Başbakan’ımızın isteklerimizi görmezden gelmesi, birleştirici olmak yerine vurdumduymaz ve bölücü yaklaşımı oldu. Haberlere ulaşma imkanı olmayanlara sesimizi duyurmamız gerekiyor.

“Apolitik gençlik kişisel devrimini böyle yaptı”
(1987 doğumlu, görsel tasarımcı)

Yıllardır biriktirdiğimiz her şeye, özgürlüklerin daha da kısıtlanmasına, Reyhanlı’da göz göre göre ölen insanlara ve kimsenin olanlara sesini yükseltmemesi eklenince nefes alamayacak hale geldim. Gezi eylemleriyle apolitik gençlik kişisel devrimlerini yaptı, pasiflikten, yalnız, sessiz ve nefessiz olmaktan çıktı. Gücünün farkına vardı. Şimdi asıl soru şu; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, siz kendi muhakemenizi yapabilecek misiniz?

“Sessiz kalırsan, ezenin yanında olursun dediler, ben de konuştum”
(Ve ben Nazlıcan Göksu, 1990 doğumluyum, endüstriyel tasarımcıyım)

Ben de uyuyamıyorum. Benim de gözlerim kıpkırmızı.
Gazeteci bir anneden “tarafsız” kelimesinin anlamını, sakin, doğru konuşmayı, araştırıp doğruyu yazmayı, “medya”nın gerçek anlamını öğrendim. Şehir planlamacısı bir babadan kenti şekillendirenin yaşayanlar olduğunu, dinlemenin, anlamanın en önemli nokta olduğunu öğrendim. 10 yaşındayken, kenti, yumurta ile tanımlamıştı babam bana; “Yumurtanın sarı kısmı, yani yumurtanın hayat bulduğu nokta, halktır” dedi.
“Sessiz kalırsan, fark etmeden ezenin yanında olursun” dediler, ben de konuştum, tasarladım, yazdım. Saygı gösterdim, saygı bekledim. Dinledim, beni dinlemelerini istedim. Saklambaç ile büyüdüm, büyüdük, şimdi Gezi’de sobeliyoruz.
Anne-babalarımız “Bizim yapamadıklarımızı siz yaptınız” diyorlar, boyunları bükük. Neden? Çünkü onlar 68, 78 kuşakları. Onlar dostlarının ölümünü, öldürülüşünü görmüşler, dinlemişler. Bizi politikadan uzak tuttular.
Örgüt kelimesini kullanmayız biz, topluluk deriz. Darbe kelimesini ağzımıza almayız, demokrasi deriz, özgürlük deriz. Şiddetten nefret ederiz, provokasyon bilmeyiz. Evet, bilgisayar başında büyüdük. Evet, bu eyleme kadar elimize tencere-tava almamıştık bile... Ama bu bir şeye engel değil. Bugün bu direnişin kahramanları olduysak boynunuzu bükmeyin, biz sizlerden öğrendiklerimizle geziyoruz bu parklarda, bizi merak etmeyin...