ABD ekonomisi stagflasyon sürecinde mi?

28 Aralık 2018

Stagflasyon ekonomik durgunluk yaşanırken enflasyonist baskıların arttığı dönemdir. Türkiye ekonomisindeki yavaşlama ve yükselen enflasyon bu yeni terimi hayatımıza soktu. Peki, ABD ekonomisi bir stagflasyon sürecinden geçiyor olabilir mi?

Eski Fed başkanlarından Alan Greenspan, 2007 krizi sonrası dönemde ısrarla yakın gelecekte ABD ekonomisinin bir staglasyon sürecine gireceğini tekrarladı. Ancak ekonomi yavaşlasa da Greenspan’in öngördüğü enflasyon bir türlü gelmedi. 2017’ye gelinip enflasyon nihayet kıpırdanmaya başladığında ise Greenspan artık bu sürecin başladığını ilan etti.

ABD ekonomisinin bir “yerinde sayma” döneminden geçip geçmediğini değerlendirmek için önce bu ülkenin sürdürülebilir büyüme hızını yani potansiyel büyümesini bilmek lazım. Çünkü ancak o zaman ekonominin potansiyelin altına düşüp düşmediğini tespit edebiliriz.

CBO (Congressional Budget Office) tarafından yapılan hesaplamaları yansıtan bu grafikte koyu çizgi GSYH büyüme oranını, açık renkli çizgi ise potansiyel büyüme oranını gösteriyor. CBO, kriz sonrası dönemde ABD ekonomisinin potansiyel büyüme oranını birkaç kez aşağı yönlü revize etti. Nisan 2018 itibarıyla yaptıkları hesaplamalar bu rakamın yüzde 2’nin

Yazının Devamı

Fed’le inatlaşmak

21 Aralık 2018

ABD Merkez Bankası Fed, dünkü toplantısında politika faizini beklentilere paralel 25 baz puan daha yükseltti. Eylül ayında yayımladığı tahminlerde 2019 için üç faiz artırımı sinyali verirken, dün bu patikayı biraz gevşeterek, 2019’da iki faiz artırımı beklediğini söyledi. Başkan Powell konuşmasında bir ay önceye göre daha ılımlı bir ekonomi beklediklerini ve bu nedenle büyüme ve enflasyon tahminlerini hafifçe aşağı doğru revize ettiklerini vurguladı. Bu gevşemenin tamamen ekonomik görünüme olan inançlarıyla şekillendiğini ve siyasi baskının herhangi
bir rolünün olamayacağını da çok net bir dille ifade etti. Ancak bu revizyonlar daha da güvercin bir Fed bekleyen piyasaları hayal kırıklığına uğrattı.

İktisat politikasında en büyük zorluk, ekonominin hangi yöne yol aldığını doğru tespit edebilmektir. Bugün attığınız adımlar ekonomiye bir yıl sonra etki edeceği için adım atarken ekonominin 12 ay sonra nerede olacağını doğru tahmin edip yavaş yol alan füzelerinizi o adrese yönlendirmeniz gerekiyor. Eğer hedefi yanlış belirlerseniz yarardan çok zarar yaratma riskiniz var.

Ekonominin gidişatını anlayabilmek ise iyi politika yapıcıyı kötü politika yapıcıdan ayıran, salt iyi eğitim ya da

Yazının Devamı

Sürdürülebilir büyüme için ne gerekli?

14 Aralık 2018

Hafta içinde gelen büyüme rakamları, ekonominin geçen çeyrekte bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1.6 büyüdüğünü gösterdi. Bir önceki çeyreğe göre baktığımızda ise yüzde 1.1 bir daralma var.

2001 sonrası dönemde ortalama büyüme yüzde 5.2 olmuş. Uzun vadeli ortalama büyüme, kabaca, bir ülkenin potansiyel büyüme hızına karşılık gelir. Sürdürülebilir olan, ekonomiyi yormayan ve fiyat istikrarını bozmayan büyüme hızı budur. Kısa vadede bu ortalamanın üzerine çıkmak enflasyon getirir. Uzun vadede daha fazla büyümenin tek yolu ise üretkenliği, rekabetçiliği ve üretim kapasitesini artıracak yapısal reformlardır.

Resesyon yaygın olarak “art arda iki çeyrekte negatif büyüme” olarak bilinse de aslında resesyonu tanımlamak bu kadar basit değil. Modern ders kitaplarında resesyon “normalin ciddi olarak altında büyüme” olarak tanımlanıyor. Burada “normal” ekonominin potansiyel büyüme hızı olarak görülebilir. Ama “normalin ciddi olarak altı” takdir edileceği gibi, oldukça subjektif bir kavram ve belirlenmesi uzmanlık gerektiriyor. İşte bu nedenledir ki gelişmiş ülkelerde resesyon dönemlerini tespit etmek için en saygın iktisatçıların yer aldığı komiteler kurulur. Çünkü resesyonun “iki

Yazının Devamı

Enflasyondaki düşüş ve gelecek beklentileri

7 Aralık 2018

Kasım ayı enflasyonu aylık yüzde 1.44 düşüş göstererek senelik enflasyonu yüzde 21’e çekti. Enflasyonda yaşanan hafif geri çekilme bir “dengelenme” olarak nitelendirilebillir mi?

Bir ekonominin denge noktası potansiyel üretim kapasitesinde olduğu noktadır. Bu nokta, sürdürülebilir büyüme noktasıdır ve fiyat istikrarını sağlar. Uzun vadede daha fazla büyüyebilmek ancak bu potansiyeli artıracak yapısal reformlarla sağlanır. Kısa vadede ise eğer geçici olarak potansiyelin üzerinde ya da altında büyürseniz, tekrar bu noktaya geri dönerek “dengelenirsiniz.”

Türkiye ekonomisi 2017 ikinci yarısından itibaren yüzde 11.5, 7.3 ve 7.2 gibi rakamlarla büyürken bu potansiyelin üzerinde büyüyordu.

O zaman da bu rakamların sürdürülebilir olmadığını, potansiyelini zorlayan bir ekonomide enflasyonun yükseleceğini ve artan enflasyonun da talebi kısarak ekonomiyi potansiyeline geri çekeceğini belirtiyorduk.

Yani bu “dengelenme” artan enflasyonun piyasa faizlerini yükselterek üretimi kısmasını öngören bir süreçti. Enflasyona ilave olarak beklenen ikinci risk ise bozulan fiyatlama davranışının ve bununla beraber yükselecek kur ve piyasa faizlerinin ekonomiyi potansiyelin altına düşürüp resesyon

Yazının Devamı

Fed Trump’a boyun mu eğdi?

30 Kasım 2018

ABD ara seçimleri öncesi ve sonrasındaki birkaç aylık süreçte Başkan Donald Trump’in ABD Merkez Bankası’nı (Fed) medya önünde sertçe eleştirdiği bir döneme şahit olduk.

Trump, seçilmeden önce Fed’i yeterince faiz artırmamakla suçlarken bu sefer saf değiştirip faizlerin düşmesi gerektiğini savunuyor. Fed’i eleştiren tek başkan Trump değil. Ancak geçmişte eleştiriler daha az kişisel ve daha az sıklıkta gelirken bu sefer doğrudan Fed Başkanı Powell’ı hedef alan yıpratıcı eleştirilere tanıklık ediyoruz.

Bu tartışmayı ilginç yapan ise, önceki gün Fed tarihinde ilk defa yayınlanan finansal istikrar raporu sonrası bir konuşma yapan Fed Başkanı Powell’ın daha az faiz artırımı gelebileceği sinayali vermesi oldu.

Eylül sonrası geleceğe yönelik oldukça güvenli konuşan ve 2019’da en az 3 faiz artırımı sinyali veren Powell, bu sefer “durma noktasına oldukça yakın olduklarına” işaret ederek faiz artırımlarında bir yavaşlama olabileceğini ima etti.

Kimi çevreler bu durumu “Fed, Trump’a boyun eğdi” şeklinde yorumladılar. Ben ise Fed’in kararının ekonomik görünümdeki değişmelere paralel olarak verilmiş bağımsız bir karar olduğunu düşünüyorum.

Nasıl anlaşılır?

Bir Merkez Bankası’nın almış olduğu k

Yazının Devamı

Tahvil faizleri neden düşüyor?

23 Kasım 2018

Ağustos ayında yaşanan kur şoku sonrası yüzde 22’leri gören on yıllık tahvil faizinin yüzde 17’nin altına indiği bir dönemden geçiyoruz.

Tahvil faizlerindeki düşüşün sebeplerini anlayabilmek için bu piyasadaki arz ve talep koşullarını incelememiz gerekir. Çünkü unutmamak gerekir ki faiz, arz ve talebin kesiştiği noktada oluşan denge fiyatının bir yansımasıdır.

Önce çok basit iki ekonomi prensibini hatırlayalım. Bir mala olan talep artarsa fiyatı artar. Mesela elmanın kanseri önlediğine dair bir haber çıkar da elma talebi artarsa, marketlerdeki elma fiyatları artacaktır. Benzer şekilde, bir malın arzı azalırsa, o zaman da fiyat artar. Mesela kurak bir senede elma hasadı düşerse, elma fiyatı da artar.

Son olarak, finansal bir ilişkiden bahsederek gerekli altyapıyı tamamlayalım. Bono faizi ile fiyatı arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Yani faizlerde son dönemde görülen düşüş, bono fiyatının artması anlamına gelmektedir. Peki, fiyat ne zaman artar? Ya bono talebi arttığında ya da bono arzı azaldığında. O zaman bu değişmelere sebep olabilecek faktörleri gözden geçirelim.

Talebi artıran faktörler

Risk primi: Rahip Bronson’ın serbest bırakılması sonrası ABD ile olan ilişkilerimizdeki

Yazının Devamı

Enflasyonun sorumlusu bankalar mı?

16 Kasım 2018

Bankaların enflasyon üzerinde bir rolü olabilir mi? Evet. Peki sorumluluğu olabilir mi? Hayır. Bankaların enflasyon oluşumundaki rolü iki gerekçeye dayandırılabilir:

1) Bankaların kredi faizlerini artırması maliyet enflasyonuna katkıda bulunur,

2) Bankalar kredi vermek sureti ile piyasadaki toplam para arzını artırma gücüne sahiptir. Para arzındaki artış işe enflasyon yaratır.

Birinci gerekçeden başlayalım. Sıkı para politikasının ekonomiye bir geçişkenlik süreci vardır. Merkez bankasının artırdığı politika faizi bir sonraki aşamada piyasa faizlerini yükseltir. Eğer atılan sıkı para politikası adımı enflasyon beklentilerini kontrol altına aldıysa, uzun vadeli faizlerdeki artış sınırlı kalır. Eğer enflasyon beklentileri kontrol edilemiyorsa, uzun vadeli faizlerde daha fazla artış görülür. Piyasa faizlerindeki bu yükselişten mevduat ve kredi faizleri de payını alır.

Kredi faizlerindeki artış enflasyonu artırır mı? Kısa vadede evet, ama uzun vadede yüksek kredi faizi talebi azaltacağından enflasyonist baskılar düşer. Bu noktada hem enflasyonun hem de piyasa faizlerinin düşmesi söz konusu olur. Yani kredi faizlerinin artması uzun vadede enflasyonu artırmaz, azaltır.

Parasal çarpan

Bu

Yazının Devamı

Enflasyonun nedenleri ve sonuçları

9 Kasım 2018

Hafta başında gelen enflasyon rakamı ekim itibarıyla senelik enflasyonun yüzde 25’e ulaştığını gösterdi. Enflasyondaki mevcut baskının esas olarak kurdan gelen maliyet baskısı olduğunu ve hızla yükselen fiyatların beklentileri bozarak kendi kendisini besleyen bir sarmal oluşturduğunu bir süredir dile getiriyoruz.

Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) olarak çarşamba günü düzenlediğimiz etkinlikte enflasyon konusunu masaya yatırdık. Etkinliğin ana tema konuşmasını yapan eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, enflasyonla etkin mücadele edilebilmesi için hükümet ve Merkez Bankası’nın beraber hareket etmesi gerektiğini söylerken, ciddi ve samimi bir iletişim politikasıyla konulan enflasyon hedefinin tutturulacağına dair yaygın bir inanç oluşturulmasının şart olduğunun altını çizdi. Başkan Yılmaz bir merkez bankasının büyüme konusunda vereceği en önemli katkının fiyat istikrarı olduğunu belirterek, sürdürülebilir büyüme için enflasyonun hedefe çekilmesi gerektiğini vurguladı.

Enflasyonun etkileri

Enflasyon sokaktaki vatandaşın hayatını doğrudan etkiliyor. EAF olarak etkinlik öncesinde Twitter üzerinden yapmış olduğumuz basit bir ankette katılımcılara 2018 yılında

Yazının Devamı