Serfiraz Ergun

Serfiraz Ergun

serfiergun@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Biliyorsunuz, geçen cumartesi gecesi, NTV de vermişti, Birinci İstanbul Uluslararası Bale Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Bu yarışma İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri arasındaydı. Herkeste bu yarışmanın doğduğu gibi öleceği konusunda kuşkuları vardı. Ödül treninde sahneye çıkan “inşallah gelecek yıllar da devam eder” dileğinde bulundu. Bir başka tuhaflık da başarılı ve doğal bir biçimde gecenin sunuculuğunu yapan Tan Sağtürk’ün Grand Prix, yani büyük ödülü alanı açıklayacağı sırada oldu. Sağtürk daha ismi okumadan izleyiciler kuvvetle alkışlamaya başladı, ödülün sahibi yetenekli Kadir Okurer de oturduğu sandalyeden kalkıp, bir adım öne çıkıp hafif reverans yaparak alkışlayanları selamladı. Tamam, bir gece önce Kadir’in birinci olacağı aşağı yukarı ortaya çıkmıştı ama ben; “acaba kuliste birinciyi açıklamışlar mıydı ya da sonuç daha önceden mi  belliydi, herkesin bildiği ama benim kaçırdığım bir şey mi vardı?” gibi kuşkulara kapıldım. 

Alkışlarla sahneye 
Salonun çoğu bale dünyasındandı, kulis dedikoduları önce onların kulağına gitmiş olabilirdi. Hem junior hem senior kategorisindeki tüm ödüllülerin az ve öz performanslarını izlemek çok keyifliydi, özellikle de Kadir Okurer ve Moldov Cristina Terentieva’nınki.
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nden Arzu Kıran, Serhat Güdül, Emre Güler ve Burak Kayıhan’ın Concerto performansları çok çok uzun ama çok tempolu ve güzeldi. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden Aysem Sunal ve Bahri Gürcan’ın Kurban performansı da güzeldi. Ama Küba Ulusal Balesi’nden Valdes Herrera ve Frometa Castellon daha sahneye adımlarını atar atmaz en önden en arka sıraya kadar herkes bir anda farklı bir şeyle karşı karşıya geldiğinin farkına vardı. Kübalı dansçılar defalarca alkışlarla sahneye çağrıldı. Avrupa Kültür Başkenti Ajans Başkanı Nuri Çolakoğlu bile kuvvetle Birinci Bale Yarışması’nın ikincisinin de geleceğini söyleyemedi doğrusu. Sorun nerede? 

Suyun bir arada tuttuğu
Geçen hafta EnerjiSA’nın ortağı Avusturyalı enerji ve elektrik şirketi Verbund’un güncel sanat koleksiyonunun İstanbul Modern’de sergilenmeye başladığını yazmıştım. Serginin iki konusu vardı: Feminist Avangard ve Mekânlar-Yerler. Koleksiyonda üç de Türk sanatçının video yapıtı sergileniyor.  İlki Feminist Avangard kategorisine düşen Nil Yalter’inki diğerleri de Şener Özmen ve Cengiz Tekin’inki. Verbund’un sanat danışmanı Gabriele Schor basın toplantısında bu sanatçıların Türklüğünden önce Kürtlüklerini öne çıkarmıştı ben de Verbund’un sergiden sadece bir hafta önce yaptığı bu alımın siyasi olduğunu duyduğumu yazmıştım. Yazımdan sonra serginin eş küratörü ve Verbund’un alımlarını yapan sanat danışmanı Gabriele Schor aradı ve bu Özmen ve Tekin’in Kürtçe video yerleştirmelerinin siyasi bir alışveriş olmadığını söyledi. Sanatçıların geçen yıl Santral İstanbul’un Modern ve Ötesi sergisinde başka bir video çalışmasını, Tate Modern Yolu’nu gördüğünü ve beğendiğini söyledi. Sanatçıların galerileri olmadığı için kendilerine ulaşmanın zor olduğunu ve o yüzden alışverişin İstanbul Modern’deki sergiden sadece bir-iki hafta önce gerçekleştirilebildiğini ilave etti. Öyle olsun bakalım.  


İyi ki doğdun Apel
Galatasaray Lisesi’nin arka duvarının dibindeki otoparka bakan,  Cezayir Sokağı’nın merdivenlerinin bitti yerden hemen sağa kıvrılınca karşınıza çıkan Galeri Apel, sanatseverlerin iyi bildiği gibi Nuran Terzioğlu’nundur. Nuran’ı yıllar yıllar önce Tanbay ve Urart günlerinden az yaşadığım Ankara’dan tanırım. Ankara bitmeden biraz önce Nuran her zamanki heyecanıyla İstanbul’da Beyoğlu’nda o zaman henüz yıldızı parlamamış bir meydandan yıkık dökük bir apartmanın alt iki katını aldığını ve İstanbul’daki yaşamında kendi galerisinde çalışacağını söylerdi. Kocası Prof. Tosun Terzioğlu TÜBİTAK’ı bırakıp yeni kurulacak olan Sabancı Üniversitesi’ne rektör atandığından artık Ankara defterini kapatmışlardı.   140 yıllık Apelyan Apartmanı’nı mimar Nevzat Sayın aslına döndürerek harika bir galeri haline getirdi. Adını da apartmandan alan galeri kısa zamanda dostların uğrak yeri oldu. O galeriyi tek bir kişi para kazanılması gereken bir işyeri olarak görmemiştir. Nuran her sergisini aynı coşkuyla açtı, her sanatçısını aynı dostlukla kucakladı. Bu yıl Apel on yaşına girdi. Doğum günü hem kendi yerinde hem Fransız Kültür Merkezi’nde hem de Osman Kavala’nın Tophane’deki Tütün Deposu’nda kutlanıyor, üç ayrı sergiyle. Kırksekiz sanatçısı Apel’in doğumgünü için özel hediyeler hazırladılar, onları sergiliyorlar.  Bir de güzel katalogla.