Op. Dr. Atilla Şengör

Op. Dr. Atilla Şengör

sengorkbb@gmail.com

Tüm Yazıları

Tükürük bezlerinde taş olabildiğini ve bunun sıkıntılı durumlara yol açabildiğini öğrendiğinde çoğu insan şaşırır. Böbrek taşlarını, safra kesesi ve diş taşlarını daha önce duymuşlardır fakat “Tükürük bezinde de taş olur mu ki” diye düşünürler. Az su içilmesi, sigara kullanılması ve yeterli sebze yenmemesi, tükürük bezinde taş oluşumunu kolaylaştırıyor. Alerji ilaçları gibi tükürük salgısını yoğunlaştıran ilaçlar kullanıldığında ya da Gut ve Sjögren gibi hastalıkları olanlarda da tükürük bezi taşı görülebiliyor. Taşlar senede 1 milimetre kadar büyüyor. Başlangıçta genellikle yemek yerken ilgili bezde meydana gelen şişmeler, taş büyüdükçe sıklaşabiliyor ve kalıcı olabiliyor. Yanak (parotis) ve çene altında (submandibuler) bulunan bezler en sık etkilenen, büyük tükürük bezleridir. Bu bezlerde taşlara bağlı iltihaplanmalar da olabiliyor; bu durumda oluşan şişmeler genellikle ağrılıdır. Eğer tükürük akışı tam tıkanırsa ve bezde abseleşme meydana gelirse, bu oldukça sıkıntılı bir durumdur; kişiyi hastanelik edebilir. İnfeksiyon boyun bölgesine yayılırsa ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Haberin Devamı

Geçmişte, sialendoskopi yönteminin olmadığı zamanlarda, tükürük bezi taşı olan bir hastaya beklemesi tavsiye edilirdi. Tükürük bezi taşını düşürme umuduyla beklerken, sıkıntıları artarsa ameliyat yapılırdı. Taşı ele geliyorsa üzerine bir kesi yapılarak çıkartılmaya çalışılırdı, ele gelmiyorsa tükürük bezi alınırdı. Bu amaçla yapılan açık ameliyatlarda, organın kaybedilmesi bir yana damar ve sinir yaralanmalarıyla yüz kaslarında geçici veya kalıcı zayıflama ve yüz/boyun bölgesinde yara izi oluşması gibi riskler bulunuyor.

Bu tip ameliyatlar aslında tükürük bezlerinin tümörleri ve kanserleri için yapılmaktadır ve gereklidir. Ancak bir taş için bezinin tamamını aldırmayı göze almak istemeyenler azımsanmayacak sayıdadır. Tükürük bezinin çalışmaya devam etmesini isteyen, sadece tükürük bezi taşının çıkartılmasını isteyen ve ameliyat istemeyen bu hasta grubunda günümüzde sialendoskopi yöntemini kullanıyoruz.

Haberin Devamı

TÜRKİYE'DE 20'NCİ SENEYE GİRDİK

Sialendoskopi yönteminde kullandığımız 1,1 ve 1,6 milimetre çapındaki incecik endoskoplarla, 2-2,5 milimetre çapındaki tükürük kanallarına girerek taşlara müdahale ediyoruz. Çalışma sırasında 0,4-0,8 milimetre çaplarındaki araçlarla taşları tutup veya kırıp çıkartabiliyoruz. Sialendoskopi yeni bir uygulama değil; dünyada 1990'lı yıllardan beri kullanılmakta olup ülkemizde ise bu konudaki çalışmalarımızla 20. seneye girmiş durumdayız. Optik teknoloji ve ince araçlar açısından yurtdışına bağımlılığımız devam ederken, sialendoskopik kullanıma uyarladığımız pnömatik (havalı) taş kırma yöntemiyle dünyada öncü durumdayız. Bu iki yöntemi 2007 yılından bu yana birlikte kullanıyoruz.

Tükürük bezi kanal sistemi çok hassas ve ısıya duyarlı olduğu için genel tedavi yaklaşımı ancak 8 milimetreye kadar olan taşların çıkartılmasını kapsıyor. Oysa bu havalı taş kırma yöntemi algoritmanın çok üzerinde 2-3 santimetrelik taşları dahi parçalayarak çıkartmamıza olanak sağlıyor. Geliştirdiğimiz bu yöntem son yıllarda Avrupa'da da kullanılmaya başlandı. Adeta kürdan içinden iğne ile çalışmaya benzeteceğimiz bu uygulama ortalama 1,5-2 saat sürüyor. Büyük taşların çıkartılmasında ise ileri endoskopik deneyimin yanı sıra irade ve sabır da gerektiriyor.

Haberin Devamı

MUCİZE GİBİ GÖRÜLMEMELİ

Ancak sialendoskopi yöntemini bir mucize gibi görmemek gerekli. Zira bununla bezde veya kanaldaki taşlara ulaşılma olasılığı yüzde 80-85 dolaylarındadır. Kanalın endoskop çapından ince olduğu veya keskin bir açılanma nedeniyle endoskopların ilerlemesine olanak vermediği koşullar olabilir; ayrıca gömülü taşlar da olabilir. Diğer bir deyişle yüzde 15-20 vakada sialendoskopi fayda etmeyebilir. Bu durumda sialendoskopi yapan uzmanın ağız içi yaklaşımları da birlikte yapabiliyor olması gerekir.

Tükürük bezi taşı tedavisinde sialendoskopi yöntemi

Bu hususu anlamayı kolaylaştırmak için verdiğim birinci resimde, yanakta ele gelen büyük bir taş, üzerine yapılan küçük bir kesi ile çıkartılmıştır. İkinci resimde ağız tabanındaki büyük bir taş kesi ile çıkartılmış, kanaldaki diğer taşlara ancak sialendoskopla ulaşılabilmiş ve biri kırma yapılarak çıkartılmıştır. Üçüncü resimde ise ele gelmeyen, neredeyse 3 santimetrelik bez içi bir taşın tamamı sialendoskopik taş kırma yapılarak çıkartılabilmiştir. Sialendoskopi, taş kırma ve ağız içi cerrahi uygulamaların birlikte kullanılmasıyla tükürük bezi taşlarının çıkartılmasında başarımızın yüzde 94'lere yükseldiğini söyleyebiliriz. Yirmi senelik deneyimle elde ettiğimiz bu başarı oranı oldukça yüksek olmakla birlikte, tüm uygulamalara rağmen sonuç alamayan hastalarda gelecekte bezin ameliyatla alınması gerekli olabilir.

Sialendoskopi sadece tükürük bezi taşları için değil, Sjögren hastalığı nedeniyle ve radio-iyot tedavisi sonrası gelişen darlıkların açılmasında ve kanala kaçan yabancı cisimlerin çıkartılmasında da hastalara umut veren bir yöntemdir. Ülkemizin adını pnömatik taş kırmada olduğu gibi, bunlarda da duyurmaya kararlıyız.