Ahmet Talimciler

Ahmet Talimciler

egespor@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta Dokuz Eylül Üniversitesi’nce, ‘Türk Futbolunda Anadolu Kulüpleri’ konulu panel düzenlendi. Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun’un, takımının başarısını, “kentte gece hayatının olmamasına” bağladığını gazetelerden okudum.
Uygun; “İstanbul’da Laila var, Sivas’ta ise La İlahe İllallah” diyerek, başarıyı bambaşka bir temele dayandırıyordu. “Şehirde gece hayatı yok. Futbolcuların alkollü içki satın alabileceği birkaç büfe var. Onlarla da iletişim halindeyim. Herhangi bir oyuncum içki aldığında hemen haberim oluyor” diyen teknik adam, Şampiyonlar Ligi’ne katılmaları halinde bir milyar dolarlık takımlarla karşılacaklarını belirtiyor, “Bir Türk, dünyaya bedeldir” yorumunu da yapıyordu.  

Bülent hoca farkında değil

“Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi” başlıklı doktora çalışmamda, futbolun, toplumsal hayatın bir minyatürü olduğunu, bu alan üzerinden toplumsal yaşama pek çok değerin transfer edildiğini örnekleriyle göstermeye çalışmıştım.
Eğer bu çalışmayı bugün yazıyor olsaydım, Bülent Hoca’nın söylediklerini ve söylediklerinin arkasındaki zihniyet dünyasını da baş örnek olarak çalışmamın içine koyardım. Bu açıklamaları neresinden ele alırsanız alın, pek çok mantıksal tutarsızlıkla karşılaşırsınız. “İstanbul’da Laila var” diyen hocamız, yıllarca top koşturduğu, şampiyonluklar kazandığı takımın yine o Laila’nın olduğu İstanbul olduğunu herhalde unutmuş olacak. Tıpkı son 25 yıldır Laila’nın olmadığı Trabzon’un da şampiyonluğa ulaşamamasında olduğu gibi. Hocamız, bu işlerin sadece gece hayatıyla bitmediğini ve sadece ‘La İlahe İllalah’ diyerek de şampiyon olunmadığını da aslında gayet iyi biliyor. Takımının başarısını böylesine basit bir mantığa indirgeyerek, aslında kendisine ve takımına haksızlık etmiş olduğunun ne yazık ki farkında bile değil. 

“Bir Türk dünyaya bedeldir”

Futbol, var olan güç ve iktidar ilişkilerinin sürdürülmesinde etkili olmasının yanı sıra toplumsal kontrolü sağlamada da bir araç rolü üstlenmektedir. İdeoloji, futbolun, içinde oturduğu maddi zemini teşkil eder.
Futbol da ideolojinin, toplumsal yaşam içerisinde ortak duyu olarak kabulünde aracı olur. Futbol üzerinden, her kesimin konuşabildiği, yorum yapabildiği bir iktidar alanı yaratılır ve bu alan, gündelik yaşamdaki diğer iktidarlarla, en tepedeki iktidar mekanizmasıyla da örtüşür. Futbol yorumcularının, tuttuğu takımın mağlubiyeti durumunda galip gelen takımı suçladığı bir ülkede, şampiyonluğa oynayan takımın teknik direktörünün ‘Laila-La İlahe İllalah’ yorumlarıyla durumunu açıklaması, bu açıdan yadırganmamalıdır.
Türkiye’de futbol, milliyetçi-muhafazakar bir anlayışın, erkek egemen değer kalıplarının üretilmesinde önde gelen alanlardan biri olarak son derece ideolojik yapıya sahip. Sevgili hocamızın milyar dolarlık takımlara karşı “Bir Türk dünyaya bedeldir” açıklamasını yapmasıyla futbolcularımızın iman gücüyle gavura karşı mücadele etmelerini salık veren gazete başlıklarının atılması, aslında aynı anlayışın tezahürleridir. Bu açıdan futbol sahalarında oynanan oyunu bize aktarmakla görevli medyanın kullandığı dilin, her vesileyle militarist öğelerle yüklü olması da manidardır. İşte o militarist dil, ülkedeki zihniyet dünyasının üretilmesinde de bir hayli etkili olan ideolojinin, futboldaki uzantısından başka bir şey değildir.