Abi dayatmasıyla özgürlük

1 Kasım 2013

Anadolu’da gittiğim okullarda kapıda başörtüsünü çıkartıp sınıfa öyle giren öğrenciler olurdu. Hiç unutmam bir sıra arkadaşım vardı mesela, K., belki aralarında en aklı karışık olandı. Benim tanıklık ettiğim iki yıl içerisinde defalarca bir dine döndü bir modern çağın alışkanlıklarına. Bazen sınıfta, yanımda oturduğu yerde öne arkaya sallanarak dualar ederdi, bazen de etek boyunu kısaltırdı.
Ancak başörtüsünü çıkartıyor olmaktan hiç şikayet etmezdi, hatta sevinerek çantasına tıkıştırırdı, çünkü zaten dışarıda başını kendi isteğiyle kapamıyordu. Ailesi, bilhassa da abilerinin arzusunu yerine getiriyordu. Zaten benim o ortaokul ve lise yıllarında tanıdığım, başörtüsü takan hiçbir arkadaşım kendi iradesini yerine getirmiyordu. O zaman da şimdiki gibi başı kapalılarla bir alıp veremediğim yoktu, ancak ben de kendimden büyük bir erkek kardeş sahibi olarak insanın yaşamına abilerinin nasıl karar verebildiğine bir türlü akıl erdiremiyordum.

Çift taraflı mağduriyet
Şimdi başörtüsü mevzuu bu kadar konuşulurken ve bir özgürlük simgesi olarak ele alınırken insan ister istemez bunun gerçekten ne kadar özgürlüğü yansıttığını düşünüyor. Evet Meclis üyelerinin hacdan döndükten sonra

Yazının Devamı

Kemal(im)

29 Ekim 2013

Bu hükümetin en büyük övünç kaynaklarından biri bu topraklarda uzun zamandır süregelen bazı sorunları çözmeye uğraşmaları, bazılarını çözmeye çok yaklaşmaları.
Bakacak olursanız Marmaray projesi bile 100 yıllık hayalin gerçekleşmesi olarak lanse ediliyor. Demokratikleşme paketi keza aynı şekilde sunuluyor. Yapılamayanları yaptık demeye getiriliyor. Sayın Erdoğan konuşmalarında kendileri iktidara geldiğinden beri Türkiye’nin ne gibi ilerlemeler kaydettiğini, ne aşamalar kat edildiğini anlatmayı seviyor, geçmişin yakamızdan düşmesine izin vermiyor, sürekli yapılan hataları anlatıyor, artık olmayan, geçmişte kalmış iktidarlarla didişip duruyor.
Ve ortada yapılmış bu kadar iş, alınmış bu kadar yol varken takdir edilmemesine bozuluyor, bunu da her daim belli ediyor.

İlkel Türkler
18 Mart 1923’te New York Times gazetesinde Ludwell Denny tarafından yayımlanan makalede Cumhuriyet’in ilanından sadece yedi ay önce Mustafa Kemal’in yeni Türkiye’sinin karşı karşıya olduğu sorunlar anlatılıyor. Denny soruyor, “Bu darmadağın olmuş ulus tekrar bir araya getirilebilecek ve barış sağlanabilecek mi, bu ilkel insanlar organize edilebilecek ve diğer uluslar arasında ezilmeden var

Yazının Devamı

Medeniyet bize mahsus

25 Ekim 2013

Biz sanayi devrimi yaptık mı? Hayır. Teknolojik ürünlerin keşfinde ya da zamanında üretiminde bir payımız oldu mu? Hayır. İngiltere 1800’lerin başında bir noktadan diğerine buharlı lokomotiflerin çektiği trenlerle kömür taşıyordu. Bizde 1800 ortalarında durum şuydu. Refik Halid Karay anlatıyor:
“Bu yeni icadı (tren) görmek için tanınmış bir aile Küçükçekmece’ye bir yolculuk ve kır gezintisi tasarlıyorlar.” Ailenin tepkisini pek güzel anlatıyor Karay, tek tek her birinin ağzından:
“Büyük Hanım - Ah başıma gelenler! Kaderimde gavur icadına binmek de varmış!
Gelin Hanım - Aman nineciğim, ağzını hayra aç: zaten her tarafım sapır sapır titriyor.
Küçük Hanım - Veznedarınkiler geçen hafta binmişlerdi; kazasız belasız döndüler; bir şeycikler olmaz.
Büyük Hanım - Olmaz inşallah amma at arabası dururken bize ne oluyordu da herkesten evvel ateş arabasına bindik?
Büyük efendi - (Erkekler vagonunda) ateşçi bari fazla koşturmasa.

Yazının Devamı

Burada ‘de’ birleşik sayın Gökçek

22 Ekim 2013

Gönül isterdi ki şu devletin önemli makamlarında oturan kişiler kendi dillerini doğru düzgün kullanmayı bilsin. Eskiden yazılı beyanlarını görmezdik; televizyonda konuşmalarını, demeçlerini dinlerdik. O zaman da rahatsız edici vurguları, tınıları olurdu, bitmek bilmeyen, öznesi ile yüklemi arasında asla alaka kurulamayan cümleler kurarlardı ama bu twitter denen “bela” yüzünden cehaletleri ayyuka çıktı.
Melih Gökçek’in ODTÜ’ye gece yarısı girilmesiyle ilgili attığı tweetin kızılacak çok yanı var. Halkıyla dalga geçen bir yönetici. Olacak şey mi? Ama üst kademelerden cesaret alıyor olsa gerek, zira bizim Başbakanımız da milletiyle sürekli surette dalga geçiyor. Neyse konu bu değil. Gökçek’in attığı tweette detay olup da beni çok rahatsız eden durum koskoca belediye başkanının halen de‘leri da‘ları nerede ayırıp nerede ayırmayacağını bilememesi. Şöyle yazmış kendisi “Bir gece de ODTÜ yolunu açmışlar.” Doğrusu elbette “bir gecede” olacak. Bu haliyle, bahsettiği arkadaşlar daha önceki gecelerde pek çok şey yapmışlar (mesela bekar gezmiş olabilirler) ve başka bir gecede de üniversitenin yolunu açmışlar demek oluyor.

ODTÜ’yü kazanıp girseydi...
Sayın Gökçek keşke gece yarısı

Yazının Devamı

Hayatın kaç harf?

18 Ekim 2013

3000 vuruş. Şimdi okuyacağınız bu yazı yaklaşık 3000 vuruş olacak. Biz kendi aramızda gazetelerdeki makalelerden bahsederken böyle bir hesap kullanıyoruz. Misal, şu dergiye yazı yazar mısın diyorlar, kaç vuruş olacak diye soruyorum. Elimizin altındaki klavyenin tuşlarına kaç kere vurduğumuzun hesabı. 3000 harf de diyebilirmişiz ama vuruşu tercih etmişiz. Herhalde kelimeler arasında bırakılan boşlukları da hesaba katabilmek için.
Ele alınan bir mevzunun enine boyuna irdelenmesi, yazılması, her açıdan incelenmesi bakımından o kadar kısıtlı bir alan ki. Okuyuculardan email geliyor, iyi demişsiniz, güzel demişsiniz ama keşke bir de şu açıdan ele alsaydınız diye. Ah benim cananım, diyorum ben de o zaman, 3000’e ancak bu kadarı sığıyor. Bir sonraki güne mevzuyu aksettireyim desen çoktan gündem değişmiş oluyor. Hem insanlar çoktan yazarı yargılamış; sonrasında kaleme alınacak her şey bir cevap, bir mazeret, karşıdaki tarafından gereksiz addedilebilecek bir çaba.

Dünyanın en kısa hikâyesi: 6 kelime
Kelimelerden tasarruf ederek derdini anlatmak mümkün değil mi peki? Bunu yapabilen var mı? Köşe yazarları genel itibariyle siyasi olayları, hayat ile alakalı konuları işlediğinden

Yazının Devamı

Nerede şimdiki bayramlar

15 Ekim 2013

Şu yaşıma geldim, hala her bayram sabahı rahmetli Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın çocuklar” şarkısını söyleyerek uyanırım. Erkenden kalkarım. Bayram sabahı yataktan geç çıkılmasından hiç hazzetmem, evdekileri bu şarkı eşliğinde uyandırırım. Giyelim en güzel giysileri diyerekten giyinirim, pespayelik de sevmem.
Şehirden gitmekten, “güneye inmekten” hoşlanmam. Gidilecekse yine memlekete, aileyi görmeye gidilmelidir. Dünyanın en güzel şeyi böyle özel zamanların aileyle, en sevilen dostlarla geçirilmesidir. Kanımca bunlardan sayılı vardır, ömür boyu tadı çıkartılmalıdır. Belki de bu sebepten hiç nerede çocukluğumuzdaki bayramlar demem. Ben yıllar ötesine, hem kendim hem de şimdi etrafımda bulunan ufaklıklar için anı bırakmaya bakarım, bundan mutluluk duyarım. Ve eğer bir önceki bayramı da eski bayramlar kadar güzel hatırlıyorsam doğru yoldayım demektir.

Tombala bahane
Bu sadece bayramlar için geçerli değil aslında. Her daim sadece biraz daha fazla çaba sarfedip, çocuklara güzel anılarını armağan etmek gerekiyor. Yeni dokuzunu dolduran yeğenim Alaz, yaz aylarında, akşamları bahçede okey oynamak istiyor. Okey bahane, istiyor ki ailecek oturalım, gülelim, arada

Yazının Devamı

Dünyanın hiçbir yerinde...

11 Ekim 2013

Geçen gün evdeki güneşlikleri tamir için mahalleden bir perdeci çağırdım. Geldi, işini yaptı ama tabii evimin perdelerine yorumda bulunmadan gitmeye gönlü el vermedi. Salonumdaki üzeri çiçek desenli, romantik mi romantik tül perdeleri şöyle bir parmaklarının arasına aldı. Bunlar çok güzel, kaliteli tül, böylesini pek bulamazsın, ama senin gibi biri için bunlar çok demode, dedi. Artık çok güzel, kullanışlı perdeler var, mesela zebra perdeler ve ekledi, bunları değiştir, onlardan al. Ben yok dedim, ben zebra perde sevmiyorum. Ve Ali Bey vurucu cümleyi söyledi. İyi de artık dünyanın hiçbir yerinde böyle tül perde kullanan kalmadı.

Geçmişi olan bir kalıp
Bizim ülkede böyledir. Eğer argümanın inandırmaya çalıştığın kişi tarafından kabul görmezse hemen ortaya bir “dünyanın hiçbir yerinde” lafını atarsın. “Dünyanın hiçbir yerinde güvenlikçi arkadaşlar taraftardan kaçmaz.” Kızıl Yıldız taraftarından kaçan askerler? “Dünyanın hiçbir yerinde yenilikleri eleştiren, yenilikler karşısında duran bir muhalefet yoktur.” Cumhuriyetçilerin inadı yüzünden Amerika’nın kepenk indirmesi desem? Hani Obama’nın geçirmeye çalıştığı yenilikçi sağlık reformlarına muhalefet ettikleri için. “Dünyanın

Yazının Devamı

Evet, yine sinek

8 Ekim 2013

Yazarların birçoğunun takıntıları vardır. Evire çevire aynı konulardan bahseden yazarlar olduğu gibi, başka başka mevzuları işlerken aynı imajları, objeleri, kavramları kullananlara da rastlanır. Onların kitaplarını okurken dur bakalım dersiniz, şu meşhur konudan ne zaman bahsedecek.
John Irving belki bunun bir numaralı örneğidir. Amerikalı romancı, her romanında bir kez olsun ayılardan bahsetmezse olmaz. Güreş de favori konularından biridir. Bu spor dalını ne yapar ne eder hikayenin içine sokar. Hatta Amerikan edebiyatında Irving’in ayıları diye bir kavram oluşmuştur. Misal, bir editör bir yazara senin ayın ne diye sorar. Senin yazdıklarında sürekli belirip duran takıntın nedir manasındadır bu.
Türk okurun daha yakından tanıdığı Paul Auster’da da vardır aynı durum. Onun takıntısı ise romanlarında karşımıza çıkıp duran takıntılı yazarlardır. Haruki Murakami’nin kuyuları, iyi pişmiş omletleri de onun eserlerinde tekrarlananlardır.

Irving’in ayısı varsa...
Muhakkak şu an aklıma gelmeyen ya da bilmediğim, buna benzer pek çok örnek vardır. Ben de bir edebiyat yazarı olarak takıntılarımın olduğunun farkındayım. Aynı isimlerin döne dolaşa kendilerine hikayelerde yer

Yazının Devamı