KAHRAMAN KÖPEK ELLE

11 Kasım 2013

Elle, beş yaşında bir terapi köpeği. Görevi, okuma güçlüğü çeken çocuklara destek olmak. American Humane Associaton’un organizasyonunda 141 köpek arasından “kahraman” seçildi ve o bir pit bull...

Önceki gün iş arkadaşım, tanıdığının köpeğini bir rottweiler’ın ısırdığını söyledi. Tabii konu “tehlikeli cins”lere döndü. Bir başka arkadaşım zamanında kendi golden’ına da pit bull’un saldırdığını anlattı. Ben ağzımı açıp “Suç sahiplerindedir, hiçbir cins doğuştan saldırgan değildir”diyecek oldum. “Hayır onların genlerinde saldırganlık var” deyip beni (bile) püskürttüler. Sustum ben de...
Tam bu konuda, yani türler ve önyargılar üzerine yazmak isterken karşıma şahane bir haber çıktı. Amerika’da yılın kahraman köpeği seçilen pit bull, Elle!
American Humane Association adlı bir organizasyon var. Amaçları hayvanların ve çocukların refahını sağlamak. Çiftlik hayvanlarının şartlarını düzeltiyor, film endüstrisindeki hayvanların çalışma şartlarını denetliyorlar. Polis ve itfaiyede görevli hayvanların emekli olduktan sonra iyi şartlarda yaşamasını sağlıyorlar vs vs. Bu arada üç senedir “yılın kahraman köpeği”ni seçiyorlar. İlk ödül, 11 Eylül saldırılarında görme engelli sahibini

Yazının Devamı

‘BÜYÜK KARA BALIK’ TİLİKUM

4 Kasım 2013

Hâlâ delfinaryumların kötü yerler olduğuna inanmıyorsanız Gabriela Cowperthwaite’in anlattıklarını okuyun... Ve ne yapıp edin “Blackfish” belgeselini izleyin

Samed Behrengi’nin “Küçük Kara Balık” adlı kitabını bilir misiniz? Hani yaşadığı göletin ilerisinde neler olduğunu merak eden, özgürlüğe ulaşmak için her zorluğu yenen küçük balığı anlatır. “Blackfish” belgeseli de büyük bir kara balığın hikayesi. Katil balina Tilikum’un. Ama onun sonu belli, hiçbir zaman özgürlüğe ulaşamayacak...
Tilikum 32 yaşında. 1991 yılından beri Orlando’daki Seaworld’de tutsak. Bugüne kadar 3 kişiyi öldürdü. “Blackfish”in yönetmeni Gabriela Cowperthwaite aslında Tilikum’un son kurbanı üzerine odaklanmak niyetindeymiş. Ancak kendini bir anda, ustalıkla gizlenen bir trajedinin içinde bulmuş. Hâlâ kliplerde gördüğünüz, üç kuruşa girip yunusları, balinaları, morsları, fokları soytarılık yaptırılırken izlediğiniz delfinaryumların kötü yerler olduğuna inanmıyorsanız Cowperthwaite’in anlattıklarını okuyun... Ve ne yapıp edin “Blackfish”i izleyin.

Alçakça bir şey
“Seaworld’e gittim, çocuklarımla... Hem de birçok kez. Sinip kaldığımı hatırlıyorum. Hani tüyler ürpertici bir şeye bakarsınız,

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYAYI SEVİYORUM 2

14 Ekim 2013

10 TL ile yüzlerce köpeği doyurabileceğinizi biliyor musunuz?

Bir arkadaşımın Facebook’taki paylaşımıyla haberim oldu “Beyaz Tren”den. Aslında sitenin adı: www.onliranvarmi.com
Türkiye’nin her yerine ama özellikle de küçük şehirlerdeki hayvan barınaklarına mama gönderiyorlar. Siteyi kuranlar da Facebook üzerinden tanışmış birbirleriyle.
Münferit olarak hayvan bakar beslerken neden güçlerimizi birleştirmeyelim diye düşünüp bu projeyi başlatmışlar.
Düşünsenize ne kadar mantıklı? Her gün sosyal medyada bir sürü yardım çığlığıyla karşılaşıyoruz. Gücümüz varsa destek oluyoruz yoksa “Benim göndereceğim bir kilo mamayla ne olur ki?” diyoruz. Ama böyle diyen 10 kişi bir araya gelince 10 kilo mama ediyor, bir sürü köpek doyuyor.
Sitelerinde mama firmasıyla nasıl anlaştıkları, mamaların yerine ulaşıp ulaşmadığını nasıl kontrol ettikleri yazıyor. (10 TL’ye 3.5 kg. mama alıyorlar) Yani sonuç olarak verdiğiniz paranın nereye gittiğini görebiliyorsunuz. Beyaz Tren’e mama yüklemek için anlaşmalı mama toptancısı Evcil Dünya Pet Shop’un web sitesi www.sadecemama.com’a giriyorsunuz. Sol sütundaki ‘Barınaklara’ sayfasına tıklayarak kredi kartı ya da banka havalesiyle mamayı

Yazının Devamı

BİR ŞANS VER İŞTE

7 Ekim 2013

Evet, herkes kedi sahiplenmek zorunda değil, ama göreceksin hayatın nasıl değişecek... Bu arada tabii ki maması-kumu dışında bilmen gerekenler var

Önceki gün işyerinden biriyle aramda şöyle bir sohbet geçti:
- Sen “Cadde’nin Patisi”ni yazıyordun değil mi?
- Evet.
- Elimde bir kedi var.
- Eee?

Yazının Devamı

BİR ŞEY ÇAĞIRIYOR BENİ

30 Eylül 2013

Bazen aklımda olmayan bir yere gidiyorum ya da geçmeyeceğim bir sokağa sapıyorum. Ve her seferinde karşıma kedi çıkıyor. Birkaç hafta önce gene aynı şey oldu

Bir cumartesi Cihangir’e gitmek üzere arabaya bindik annemle. Sigara almam gerekiyordu. Evin altındaki bakkaldan alırım genelde. Ama o gün “İlerdeki süpermarketten alayım” dedim. Adetim değildir halbuki sadece sigara için park yeri bul, kasa sırası bekle falan...
Durduk önünde. Park ettim. “Miğik miğik” bir ses. Duymamazlıktan geldik. Yaparız bazen. Ta ki annem ya da ben diğerimize “Duydun mu?” diyene dek. (Halbuki duyuyoruzdur ikimiz de. Ve biliriz başımıza gelecekleri...)
Herneyse markete girerken basamaklarda gördük kendisini. Minik, tekir-beyaz bir yavru. Kapıdaki çalışanlara sorduk “Annesi var. Dört kardeşler” dediler. Rahatladık... Aldım yavruyu yandaki yeşilliklere koydum annesinin yanına. Ama fark ettim ki ayağı yaralı. Markette kasadaki kızlardan biri “Ayağı sakat onun” dedi.
O zaman “Zaten Cihangir’e gidiyoruz. E Pıtış da orada. Gitmişken götürelim” diye düşündük. Hemen bir karton kutu bulundu içeriden. Geldik Pıtış’a. Röntgen vs. Meğer hem kalça kırıkmış hem de arka sağ bacak. “Bacak kaynasın, kalçanın

Yazının Devamı

İNSAN DEĞİŞİYOR

23 Eylül 2013

Eskiden olsa kasabın önünden geçer, kucağında taşıdığı bütün bir hayvanı hiç görmezdim bile, düşün-mezdim yani. Tıpkı eskiden kürk giymiş kadınların olduğu moda dergilerine bakmayı sevdiğim gibi. Ama insan bilinçlendikçe değişiyor

Geçen sabah metroya doğru yürüyordum. Her gün önünden geçtiğim kasabın çalışanları gelen etleri içeri taşıyordu. Birinin kucağında bütün bir hayvan vardı. (Muhtemelen kuzuydu. Küçüktü çünkü.) Bütün derken, kafası yok... Ve ayakları. Bir an ne kadar dehşet verici bir manzara olduğunu fark ettim. Adam, kafasız ve ayaksız bir ceset taşıyordu aslında.
(O kuzunun yerine köpeğinizi koyun mesela ya da kedinizi.
Kafasız ve patisiz halini... Ya da bir insan yavrusunu...)
Halbuki eskiden normal gelirdi. Düşünmezdim yani, hatta görmezdim bile. Ama insan bilinçlendikçe değişiyor.
Aynı şeyi geçenlerde çok prestijli ve sektörde en çok sözü geçen moda dergilerinden birine bakarken hissettim. Malum kış geliyor. Kürk giymiş güzel kadınlar, suratlarında gerzek bir ifadeyle dergi sayfalarından bana bakıyordu. Tahammül edemediğimi fark ettim.
(Halbuki moda dergilerine bakmayı da severdim. Ama dediğim gibi insan değişiyor.)

Yazının Devamı

HEDİYE SEÇERKEN FİLDİŞİNDEN UZAK DURUN

16 Eylül 2013

Her yıl binlerce fil, dişleri için öldürülüyor. Uzmanlar 12 yıl içinde fil kalmayacağına inanıyor. Bu yüzden seyahatlerinizde hediye seçerken fildişi eşyalardan uzak durun, çevrenizdekileri bilgilendirin

Evinizde fildişi bir şeyiniz var mı? Biblo mesela? Bende var. Fildişi bir kolyem var. 35 yıl öncesinden, cahil zamanlardan...
Fillerin nasıl katlediklerini, hatta dişlerinin daha canlıyken nasıl söküldüğünü bilmediğimiz zamanlardan... Oysa artık biliyoruz. İzleyebiliyoruz bile. Belgeseller, fotoğraflar, internet... Artık bahanemiz yok.
Fil avı 30 yılı aşkın süredir yasadışı. Ama yine de her yıl binlerce fil, dişleri için öldürülüyor. Sadece geçen yılki sayı 36 bin. Uzmanlar 12 yıl içinde fil kalmayacağına inanıyor.
(Aynı şekilde gergedanlar da boynuzları yüzünden tehlike altında.)
Ancak avcılar doymak nedir bilmiyor. Otomatik silahlar ve palalar yetmiyor şimdi de hayvanların yaşam alanlarındaki su kaynaklarına siyanür katıyorlar. İşin daha da kötüsü bu yolla ölen sadece filler olmuyor. O leşleri yiyen hayvanlar ve onları yiyen diğer hayvanlar da aynı şekilde ölüyor. Yakın zamanda 68 fil ve peşinden 600 akbaba bu yüzden can verdi.

Yazının Devamı

ET YEMEK İÇİN NE KADAR İLERİ GİDERSİNİZ?

9 Eylül 2013

Etsiz pazartesi, obezite ve yeme kaynaklı sağlık sorunlarından muzdarip Amerikan halkına sağlık kazandırmak için başlatılan bir hareket. Bence bugün bir deneyin. Belki yarın da canınız et istemez

“Hannibal” başladı dün CNBC-e de. “Kuzuların Sessizliği”yle hayatımıza giren Dr. Hannibal Lecter’i daha yakından tanıyacağız anlaşılan.
“Hannibal”, yamyam. Yani insan eti yiyor. Tabii önce öldürmesi gerekiyor. Kimin öldürdüğünü görmüyorsunuz. Ama doktoru yemek yaparken, daha doğrusu et pişirirken görünce içiniz bir fena oluyor. Önce kesiyor etleri, dilimliyor, ateşe hazırlıyor. Ağır ağır, özenle. Sonra iştahla yiyor... Hem de nasıl bir iştahla. Ağır ağır, özenle, tadına vara vara.
Pişirdiğinin ne eti olduğuna dair bir iz yok ortada. Ama izlerken kraker bile yiyemiyorsunuz.
Etkileyici gerçekten.
Ve bence yayın günü için pazar gecesinin seçilmesi mükemmel. Neden mi? Çünkü ertesi gün etsiz pazartesi. Bölümler ilerledikçe ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ve pazartesileri et yememek için bir
bahaneniz daha olacak

Yazının Devamı