En kötü Beşiktaş

14 Şubat 2011

Naçizane bir önerim olacak. Maçları izlerken ara sıra uygulayacağınız bir teknik... Oyun süresince belirli bir süre sadece takımlardan birine bakın! Diğer takımı silin, hiç görmemeye çalışın. Hiç sahada yoklarmış gibi... Emin olun yararlı bir deney olacak. Takımların ve rakiplerinin işleyişi hakkında birçok ipucu almak mümkün olacak. Başka bir bakış açısıyla oyunu görebileceksiniz.
Dün Ankaragücü’ne kendi ceza sahası içinde ve çevresindeyken baktığınızda son derece dikkat çekici bir durum göze çarpıyordu.
Çok hareketsizlerdi. Hatta neredeyse duruyorlardı. Ligin standardının da altındaydılar. 9 kişiyle kendi ceza sahalarının çevresinde öylece duruyorlardı.
Hayır o 1960 hikayesinden bahsetmiyorum. Ceza sahasında kapanan ilk takım onlar değil... Daha önce de böyle savunma yapan takımları çok gördük. Ancak onlar kadar sabit, hareketsiz bir savunma ekibi çok zamandır görmemiştim.
Bu durum onlardan çok Beşiktaş hakkında birşeyler anlatıyor. Quaresma ve Gutisiz Beşiktaş belki yine baskı kurdu, rakip yarı alana yerleşti. Ancak rakip savunmayı yerinden oynatacak çok az aksiyon yapabildiler.
Bu tip bir oyun için olmazsa olmaz, en sağdan en sola hızla topu çevirebilme yetisidir. Bu

Yazının Devamı

Hiddink’le olmaz

10 Şubat 2011

Guus Hiddink teknik direktör olduktan sadece bir sene sonra Avrupa’nın zirvesine çıkmıştı...
İstanbul’a da Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu olduktan 2 sene sonra gelmişti... Hollanda tarihinin en fazla şampiyon olan teknik direktörü olma yolculuğunu yarıladıktan hemen sonra.
Yurt dışına çıkmaya karar verip, en batıdan en doğuya gelmişti Avrupa’da. Hem coğrafi ve hem zihinsel anlamda...
Hiddink kısa Türkiye macerasında çok şey yaşadığını, çok şaşırdığını, çok tuzağa düştüğünü yazdı kitabında da, verdiği röportajlarda da. Hep bunu anlattı.
Yaşı yetmeyen hatırlamaz. Hiddink kendi jenerasyonun Pep’iydi bir nevi...
Türkiye’de çalışmaya karar vermiş bir Pep...
Muhtemelen, insani olarak İstanbul ve Türkiye onda bir nevi Anelka etkisi yapmıştı. Hani Anelka, “Ben Türkiye’de bile yaptıysam...” anafikirli onca cümle kurdu ya! Sanırım biraz öyle...

Yazının Devamı

Toroğlu gitti kurtulduk!

8 Şubat 2011

Aykut Kocaman’ın tüm Türkiye’de büyük saygı görmesinin sebebi nedir?
Futbolculuğu, efendiliği hiç kuşkusuz...
Ama en çok 1996 ilkbaharında söyledikleri değil mi? 1-2’lik şampiyonluğa giden o maçın sonunda Ali Şen’in zulmüne uğramak pahasına Trabzonsporluların hakkını verişi, onları anladığını söylemesinden değil mi bu saygı!
Aykut Kocaman’ı ‘kocaman’ yapan attığı goller, büyük yeteneği, kazandığı zaferler kadar bu olaydır. İşte bu yüzden bir Fenerbahçe efsanesi olarak Trabzonspor teknik direktörlüğü için adı geçmiş, bu fikir camiada destek de görmüştür.
Peki kendisiyle ilgili algıyı kökten etkileyen bu olaydan sonra, kaderini tayin eden ‘Ali Şen manipülasyonları’na bizzat başvurmasını nasıl açıklayacağız! Bu nasıl bir kader!
‘Trabzonspor’a verilen 3 penaltı irdelensin!’.
Bir Konyaspor-Fenerbahçe (Anelka) maçından sonra mesleği bırakma kararı almış, zorla ve neyse ki, bu kararından vazgeçirilmiş bir teknik adam Aykut Kocaman... Futbolculuğunda kazandığı penaltılar irdelenmiş bir santrfor...

Yazının Devamı

Sarı-kırmızı, Rüya-Kâbus

7 Şubat 2011

Antep’le oynanan kupa maçı yazısına ‘Galatasaray daha iyi’ başlığını atmıştım. Ne yalan söyleyeyim ertesi gün spor kamuoyundaki baskın fikir ve bakışa da oldukça şaşırdım.
Çünkü Galatasaray Bursaspor maçına önde baskılı bir oyun oynamaya çalışarak başlamıştı. Antep’te de durum farklı değildi. Evet Galatasaray’ın bir yetenek sorunu vardı. Evet bu baskı dakikalar geçtikçe azalıyordu. Ama ne olursa olsun. Fazla defansif olmakla eleştirdiğimiz Hagi’nin oyuncuları oyunu ileride oynamak istiyor, topa sahip olmak istiyordu: Rakibi bozuyor, ama kendi yetenek durumu ve rakibin soğukkanlılığı maçların kaderini belirliyordu.
Dün ilk yarıda bu oyun mantalitesinin zirvesini buldular. Rakibe değil pozisyon vermek, ceza sahasına kendi yarı alanlarına sokmadan 3 gol buldular. Galatasaray’da, Rijkaard’ın 1.5 sene boyunca yerleştirmeye çalıştığı oyun buydu. Sahayı enine olması gerektiği genişlik ve hızda kullanamayışlarından doğan sıkıntıyı bu kez daha fazla şut deneyerek aşmak istediler. Orta saha oyuncularının topa sahip olur olmaz şut ve pas deneyişleriyle de Eskişehir’in karşı baskısından kurtuldular.
Sezer’siz Es-Es orta sahasının topu tutma/baskıyı aşma yolunda inanılmaz derecede eksik

Yazının Devamı

Kocaman cesaret

6 Şubat 2011

Fenerbahçe sağa çekiyor. Doğal olarak. Elinizde Gökhan Gönül gibi bir yaratıcı, savaşçı, isyankâr, işbitirici varsa ayağınıza top geldiği anda onun tarafına dönmeniz normal zaten. Çok iyi bir silah, ama kötü de bir alışkanlık o...
Dün o yoktu, ama alışkanlıktan, Fenerbahçe’de hemen herkes ayağına top geldiği anda onun tarafına döndü. Onun görevini yapamadığı için Bekir’e kızılmaz. Hele de karşısında ligin en iyi sol açıklarından Simpson varsa.
Fenerbahçe’nin hiç de fena olmayan baskısı ilk yarıda sağ kanadından çözüldü. Zira Isaac’le uğraşan Santos ters kanatta oyuna istediği kadar giremiyordu. Bekir ileri çıkamadığı için Topuz çok kenara gidiyordu. Ve topu istedikleri hızla çeviremediklerinden baskıyı kurdular, ancak rakip savunmayı dağıtacak top çevirme çabukluğuna ve yayılımına ulaşamadılar.
Bu ağır oyun Manisa’nın hızlı hücumcularını sürekli tehdit etti. Savunmalarına, orta sahalarına olması gerektiğinden fazla bir yardım yapmak zorunda kalmadılar başta. Kontr bekleme şansları oldu.
Buna neden olarak ya da bunun sonucu olarak Fenerbahçe orta sahasını oluşturan Topuz, Emre ve Baroni, Manisa’nın golüne kadar hücum oyununun bir parçası olmadılar.
Kahe’yle gelen gol

Yazının Devamı

Galatasaray daha iyi

4 Şubat 2011

Bursaspor maçında dikkat çekici olan, Galatasaray’ın rakip savunmaya yaptığı presti. Her ne kadar Şampiyon, bu presten, soğukkanlı kalışıyla pek etkilenmese de Galatasaray bu işi iyi yaptı. Orada eksik kalan baskıyla kapılan topların, ya da Bursa savunmasının Miller’a şişirdiklerinden sekenlerin poziyona çevrilemeyişi oldu. Çok ciddi bir yaratıcılık eksikliği vardı.
Sonrasında Bursa golü bulunca bu baskı da yılgınlığa dönüşmüştü.
Dün bu baskı yine dikkat çekici şekilde vardı. İki farkla.
1-Bu kez hücum ekibi içine Kewell ve Stancu girmişti. Dolayısıyla kapılan toplar daha iyi kullanıldı. Alanı enine ve biraz daha hızlı kullanmak mümkün oldu. Öndekiler arkadakileri oyunun içine çekebildiler.
2- Her ne kadar Bursa’dan geri kalmayan yetenekli oyuncuları olsa da Gaziantep’in konsantrasyon sorunu Galatasaray’ın daha fazla ve etkili pozisyonlar bulmasını sağladı.
Dolayısıyla bir eleme deplasmanında Galatasaray’ın işine yarayacak şartlar oluştu. 2 gol buldular. Ama Gaziantep’in yıpratıcı kanat organizasyonlarının da önüne geçemediler. Antep özellikle Popov’un kanadını çok çabuk görerek Galatasaray savunmasını enine genişletmeyi başardı. Türkiye standardının çok üzerinde bir kanat

Yazının Devamı

Schuster ne yapmak istiyor!

1 Şubat 2011

Beşiktaş’ın Buca, Trabzon ve İBB maçlarının ilk 30 dakikasında oynadığı oyun bire bir aynı. Tek fark skor. Buna bağlı olarak da:
1-Rakibin direnç seviyesi. 2- Ve rakibin stratejisinin hücum doğrultusunda değişmesi veya daha da savunmaya dönük olarak kuvvetlenmesi.
Durum buyken Beşiktaş’ı, hocasını ve oyuncularını bir maç göklere çıkarıp, diğerinde yerin dibine sokmanın bir mantığı yok. Burada temel belirleyici Beşiktaş’ın ilk yarıda mümkün olabildiğince erken golü bulması. Her şeyi belirleyen bu! En azından bugün için...
Bu durumda yapılması gereken Schuster’in ne yapmaya çalıştığının anlaşılması. Çünkü bu sadece bugünün değil, yarının da ipuçlarını bize verecek. Beşiktaş’ta Schuster, Galatasaray’da Rijkaard’ın yapamadığını yapabilecek mi?
Schuster’in elinde çok yetenekli hücum gücü var. Bu hücum gücünün temelini Guti, Simao ve Quaresma oluşturuyor.
Schuster de tercihini bu yönde kullanmış. Oyunun temel aktörleri bu 3’lü olacak... Dolayısıyla oluşturduğu strateji onları sürekli oyunun içinde tutup rakibi onlarla meşgul etmeyi ve yormayı, topu sürekli kaleye yakın tutmayı ve bir enerji tasarrufu sağlamayı istiyor.
1- Quaresma’yı sürekli oyunun içinde tutmanın yolu bu. Top

Yazının Devamı

En iyi Fener

31 Ocak 2011

Şenol Güneş Fenerbahçe’den böyle bir oyun ritmi ve baskı beklemiyordu sanırım. Rakibin böyle bir baskıyla başlayacağını bilse bunca zamandır sakatlıkla boğuşan Egemen’i sahaya sürer miydi bilmiyorum.
Bahsettiğim baskı ve oyun ritmini izleyenler zaten biliyor. İzlemeyenlere anlatmak ise kolay değil. Çünkü Fenerbahçe’nin uzun yıllardır böyle oynadığını hatırlamıyorum.
İki kanat beki sürekli hücumun parçası olan bir takım. Selçuk’u geri ikiliye yardımcı bırakıp topyekun saldıran bir takım. Top rakibe geçtiği anda presle pas yapmalarını engelleyen bir takım. Fenerbahçe bu sezon dün ilk 30 dakikada oynadığını oyunun onda birini 3 dakika bile oynamadı. Bu oyunun Trabzon için şoke edici olmasının sebepleri var.
1-Alex belki ilk kez topsuz oyunda da vardı.
2-Topuz ilk kez başı yukarıda oynadı. Dolayısıyla pas ve şut seçeneklerini çok daha iyi kullandı. Emre ve Selçuk da iki yönlü oyunda iyiydi. Yani ilk kez hem savunmanın hem hücumun parçası oldular. Savunma dizilişinden hücum aksiyonuna hemen geçebildiler ve mesela 2. golü böyle attılar.
3-Andre Santos neden Brezilya Milli Takımı’na seçildiğini gösteren 2 yönlü bir oyun oynadı. Gökhan’ı tamamladı.
4-Jaja ve Engin sürekli top

Yazının Devamı