KÜÇÜK DERTLER GEREK BİZE

22 Temmuz 2016

‘Karadeniz’liden zarar gelmez’,‘Adanalıyık Allah’ın adamıyık’, ‘Gözleri çok yakın olandan kaçıcan’ ve ‘Fenerbahçeli adamın yanına oturmıycan’ gibi yüzlerce yakıştırma var. Zararsız gibi görünüyorlar ama hepsi ön yargı, ötekileşmenin basit hali…

Akabinde din, dil, ırk olarak vahşileşiyor ve politik boyutta ayrışma büyüyor, çıkar çatışmalarına dönüyor. Sonrası malum!

Amacımız iyi bir selfie’ydi sadece, aslında öncesi var. Antalya’da Samuel Eto Vakfı’nın 10’uncu yıl etkinliği kapsamında, Regnum Carya Otel’de düzenlenen galada futbolun yıldızlarını görecektik. Girer girmez kırmızı Raşit Bağzıbağlı tasarımlı tuvaletiyle gezinen Ece’ye (Vahapoğlu) rastladım.

Yanımda da Antalyaface dergisinin ve Redro Ajans’ın ortağı Fulya Sarman vardı.

Ece geçtiğimiz aylarda dergiye kapak olmuştu. “Hadi bir araya gelmişken, bu anı ölümsüzleştirelim” dedik. Fotoğrafı Ece’nin sevgilisi Cihan çekti. Bu ikisi ipince tabii, boyları da benden uzun, tabanlı ayakkabıları da giymişler!

Fotoğrafta öyle bir ezik çıktım ki, gıcık oldum.

‘İnsan kendisinden daha ince ve uzun arkadaşlarıyla sadece masaüstü fotoğrafı çektirmeli’ gibilerinden kararlar alıyordum. Bu kez selfie için ışığı ayarlıyorduk… Derken bunların hiçbir

Yazının Devamı

‘ADA’DA HESAP PAYLAŞILMIYOR

15 Temmuz 2016

Paris’e, Londra’ya gidene “Neden İstanbul’u karış karış gezmiyorsun?” diyen yok! Kışın Bulgaristan’da kayak pozu verene “Uludağ, Kartalkaya dururken niye oraya kaçtın?” diyen de… O da komşumuz oysa! Fas’ta denize girene “Antalya varken niye ordasın?” diye dokunmuyor kimse… Halbuki ikisi de Akdeniz!

Florida sahillerinde güneşlenene de “Yahu Allah’ın güneşinde kavrulmak için bir düzine saat uçulur mu?” diye yorum yapana da rastlamadım…

Ama Yunan Adaları’ndan Instagram üzerinden paylaşılan fotoğrafların altındaki yorumlara bakın bir… Son yılların en büyük yaz meselesi; ‘Yunan Adaları mı, yurdum kıyıları mı?’

Biri der; “Benim ülkem güzel ülkem, giderim yerim etli pidemi”, öbürü cevap verir, “Lahmacuna servet ödeyemem, illa yiyeceğim kalamarın en şişmanını, üç otuz kuruşa.” Bu mesele böyle sürüp gidecek belli.

En yakın arkadaşım Şeyda bu yaz Symi’de ev kiraladı. Bakıyorum her akşam oranın meşhur restoranı Pantelis’e konuşlanıyor. Geçen gün onun aracılığıyla restoranın sahibi Pantelis Kalliaros’la konuştum. “Türkler size ve yemeklerinize bayılıyor. Siz bizim için ne düşünüyorsunuz?” diye başladım. Boşuna dememişler “Aşka giden yol mideden geçer” diye…

Türk - Yunan dostluğu ahtapot

Yazının Devamı

AYNACIĞIM SÖYLE BANA

9 Temmuz 2016

“Genç bir adam, bilgeye nasıl özgür olabileceğini sormuş, ‘Git mezara ölülere hakaret et’ demiş bilge… Dediğini yapmış hatta tükürmüş genç adam. ‘Ne yaptılar sana?’ diye sorunca bilge, ‘Hiç!’ demiş adam. Bilge, ‘Şimdi de git ve onlara övgüler sun’ demiş bilge. Adam da aynen yapmış. ‘Ee bu sefer n’oldu?’ diye sormuş bilge, ‘Hiç!’ demiş gene… ‘İşte sana tavsiyem. Özgür olmak istiyorsan övgüye de yergiye de ölüler gibi karşılık ver’ demiş bilge...”

Frederic Lenoir’in ‘Dünyanın Ruhu’ (Pegasus yayınları) kitabından çok sevdiğim bir bölüm. Eserin bütünü bilgelik yolunu çok yalın bir roman kurgusuyla anlatmış. Tavsiye ederim…

Ama yukarıdaki kesit, yaşadığımız şu ‘like’lar ve yorumlar dünyası’ için güzel bir mola olmaz mıydı? Sosyal medyada çoğu zaman ayıp olmasın diye fotoğraf beğenen kaç kişiyiz? Parmak kaldırdım…

Önümüze gelene “Yaşını göstermiyorsun” diyen kaç kişiyiz? Parmak kaldırdım.

Ya aşırı eleştiriciyiz ya da aşırı yalaka… Ortası yok! Sürekli kişisel gelişimden, birlikten, sevgiden söz ediyoruz. Git gide birbirimizden, insanlardan daha çok nefret ediyor, ama daha çok övüyoruz. Hep iltifat duymak için bolca iltifat üretiyoruz, arkadan nefret kusup yüze öpücük konduruyoruz…

Normalde

Yazının Devamı

Bayram öncesi acımız

1 Temmuz 2016

Yaz oldu mu Türk kadını yazlığa göç eder.
Şehirde kalan ana, baba, çocuk, koca, akraba ‘error’ vermezse bütün yaz geri dönmez… Geçen pazar bizde benzer bir hal yaşandı… İstanbul’dan bir telefon… Anneannem düşmüş… Annem ver elini Antalya - İstanbul… Neyse korkutucu morlukta iki göz dışında ucuz kurtulmuş bizim 80’lik hamarat… 28 Haziran’da Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Antalya’ya 17.55 THY uçuşuyla geldiler. Kabin içine kadar tekerlekli sandalye istemişler… Hizmeti, hürmeti, ihtimamı anlata anlata bitiremediler. “Sistem ve rekabet bunu gerektiriyor” dediğimizde “elemanların yaklaşımı, ilgisi sadece sistemsel olmaz” diyerek karşı çıktılar.
Ne sabaha kadar hastanede geçirdikleri geceyi ne de çektiği ızdırabı anlattı anneannem. Ulaşımındaki rahat, yer personelinin yaklaşımı geçirdiği sıkıntıları unutturmuş gibiydi. Derken Atatürk Havalimanı’ndaki patlama içimize ateş düşürdü. “O çocuklara bir şey olmuş mudur” diye tutturdu anneannem. Ona patlamanın orada olmadığını anlattık ama ne fark eder. Ha onlar ha başkaları… Kimin başına geldiğinin ne önemi var? Yaşamlarımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu bir dönemden geçiyoruz… Ve bunu her geçen gün daha çok ensemizde hissediyoruz.

Yazının Devamı

İKİ YAZ DİZİSİ

24 Haziran 2016

Yaz dizisi olarak başlayan ‘Yüksek Sosyete’yi tuttum. Zuhal Olcay’ı özlemiştik. Hazal Ergüçlü ‘Medcezir’de en sevdiğim oyuncuydu. Aynı sevimlilik, enerji bu diziye de yansımış. Jönlerin fakiri de, zengini de çok yakışıklı!
‘No: 309’u da sevdim… Orada da Sumru Yavrucuk işin çıtasını yükseltmiş sanki. Eltilerin kapışması hoşuma gitti. Senaryonun sıradan olması bence önemli değil. Aşk, nefret, kıskançlık, çekişme, sınıf farkı dozunda ve keyifli işlenirse bu yaz ikisi de seyredilir. ‘No: 309’ için bir şey diyemem ama ‘Yüksek Sosyete’ bu kadroyla kışa uzar sanki. Böyle öngörüler de yapmayı sevmem aslında. Yanıldığım çok olur. Bekleyip görelim!

MEZUNİYET TELAŞI

Yaşıtlarım benim gibi emzikli çocuk peşinde koşmuyor. İlk çocukları liseden, ikinciler ilkokuldan mezun oluyor.
Muhtemelen onlar anneannelik - babaannelik heyecanı yaşarken ben oram buram ağrı içinde, uzak gözlüklerimi takıp Ali’nin lise kep törenine gideceğim. Hayat böyle sanırım...
Aynı ya da benzer şeyleri farklı zaman dilimlerinde yaşıyoruz. Kiminle konuşsam mezuniyet kıyafeti, balosu, makyajı peşindeydi bu hafta.
Bir de sınav durumu var.

Yazının Devamı

GÖSTERİRSEN ÖĞRENİR

17 Haziran 2016

O gün Ebru’nun masasında 30 çeşit yemek görünce heyecanlandım! Oh dedim, millet bunları yiyip tıkanır, cheesecake’in yarısını ben götürürüm! Avucumu yaladım…
“Yaz geldi, dikkat edelim” filan dediği yok valla kimsenin. Ebru, “Üzülme, yarın da Charles De Gaulle yıllarından iki sınıf arkadaşım gelecek, sen gene gel” dedi… Tam tatlı vaktinde gittim.
Ebru’nun üniversitede öğretim üyesi ablası Elif, tez jürisindeki maceralarını anlatıyordu. Grup akademisyen, genel müdür filan olunca kimse Burak Özçivit’le Fahriye Evcen’i konuşmuyor…
Dil öğrenme biçimlerinden bahsederken, “Türkler dil öğrenmeye çok yatkın” dediler. “Size öyle geliyor olmasın? Almanya’da 15 yıl yaşayıp Almanca konuşamayan bir dolu insan var” dedim ağzıma koca bir lokma malum tatlıdan atarak…
“Bir dolu insan” dediğim aslında bir kişi tanıyorum o şekilde, genelleyiverdim, konuşucam ya!
Oysa Elif orada tez haline getirilmiş bilimsel araştırmalardan söz ediyor. Efendim Türkler somut nesne ve olaylarla yola çıkıldığında dil öğrenebiliyorlarmış… Yani mesela “Gelir - gider dengeni iyi kur; bütçene göre hareket et” dersen olmuyor…“Ayağını yorganına göre uzat” diyeceksin. Elle tutulur gözle görülür şeyler olacak cümlenin

Yazının Devamı

ŞAİR VE SPORTİF BAŞKONSOLOS

10 Haziran 2016

Arkadaşlarımın çoğuyla az çok benzer yaşamlarımız var. Doğal gelişim, insanı kendisi gibi olanlarla aynı çerçeveye mi sokuyor; yoksa benzer yaşamsal alandaki insanlar birbirlerine mi benziyor bilmiyorum…

Ama bakıyorum yakınımdakilere, yiyip içtiklerimiz, ailelerimizle ilişkilerimiz, davranışlarımız ucundan da olsa örtüşüyor. Öte yandan birbirimizin yaşamına dokunduğumuz ama yollarımızın pek kesişmediği arkadaşlarımız, tanıdıklarımız var ya… İşte onların yaşamları bende merak uyandırıyor!

“Neyi merak ediyorsun?” derseniz, ‘abuk sabuk’ denilebilecek, öğrenmemin bana hiçbir katkı sağlamayacağı şeyleri. Ne bileyim ‘Evinde vileda var mı? Varsa nerede duruyor?’ diye saçma bir şey aklımı kurcalayabiliyor mesela…

En yakın arkadaşımın kuzeni Boğaziçi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunu; 15 yıldır Dışişleri’nde çalışan bir diplomat… Yıllardır Şeyda’dan “Selen, Delhi’ye üçüncü katip oldu, yanına gidiyorum. Brüksel’e ikinci katip oldu hafta sonu Brüksel’deyim. Bayramda Kahire’deyim. Yılbaşında Paris’e gideceğim, Selen oraya müsteşar oldu” diye duyar dururdum…

Geçen yaz yemekte bir araya geldik Selen Evcit’le. Zeki, doğal, komik, konuşkan ve espritüel… Şu anda 36 yaşında Türkiye’nin

Yazının Devamı

NİŞASTA SEVDALISININ EVLADI

3 Haziran 2016

“Yaz geldi. Bir süredir çok sağlıklı besleniyorum. Kalitesiz karbonhidratları ağzıma sokmuyorum. Yanımda sağlıklı atıştırmalıklar taşıyorum. Protein ve sebze ağırlıklı bir menüm var…”
Diyebilmeyi çok isterdim. Lakin hayaller ilik suyu, gerçekler mısır şurubu vaziyette yaşıyorum. Şu an saat sabaha karşı 01.00; son satırı yazdıktan sonra abur cubur molası verdim.
Lahana dostu Dr. Ayşegül Çoruhlu okuyunca ne yapacak meraktayım. Geç yatmama kızıyor, yatmadan çikolata kaplı bisküvi yediğimi bilse beş kardeş!
Hep şu çikolata kaplı bisküviler yüzünden. Eskiden sadece lüks marketlerde bulunan yabancı marka tam buğday unlu bisküvi şimdi halka indi ve her yerde göz göze geliyoruz.
Zayıfım kendisine karşı da karşısında zayıf kalabilmem kolay değil ne yazık ki!
En küçük boy paket alıyorum, yanımda taşımak için. Üç adet çıkıyor içinden. Yetmiyor tabii… Üç küçük paket yemek zorunda kalıyorum. Ama dikkatinizi çekerim ‘tam buğday unlu’ yazıyor üstünde!
Tam buğday unlu başka bir keşfim daha var: Uno’nun minik atıştırmalık paketleri! Tabii onları daha çok oğlum için taşıyorum. Ne de olsa tuzlu bana yaramıyor.

Yazının Devamı