Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kadıköy’de Cabaret adlı cafe-barı işleten  Aral Tanca Kaya, yerinde duramayacak kadar enerjik, kabına sığmayacak kadar coşkulu, hep gülümseyen, masmavi gözleri pırıl pırıl genç bir adam. Yedirip içirmenin dışında, insanlara günün stresini, kafalarını taktıkları sorunları unutturup gülümsetmek, yaşamın üzerlerindeki yükünü bir süreliğine unutturmak istiyor. Maniler yazıp masalara bırakıyor.
Pazar günü Cabaret’teydim. Onun coşkusu ve enerjisi beni de sardı kısa sürede. Tanımadığı için  benimle başlangıçta ölçülü konuşan 24 yaşındaki reklamcı arkadaşı Fatih Şimşek de... Çok yaratıcı ve zeki olduğu belli olan Fatih, rahat konuşmaya

Biten ilişkinin zehrini boşaltmak
başladığında bu yazının konusu çıktı. Sevgilisi bırakıp gittiğinde kendisini kötü hissetmiş. Gerisini şöyle anlattı: “İyi bir sevgiliyim. İyi sevişiyorum. Niye bittiğini anlayamadım bir türlü. İçtim, içtim. Sonra bir fikir üzerinde çalışmaya başladım. Hiç ara vermedim. Sonunda güzel bir şey yarattım. İçimdeki zehri böyle boşalttım. Ne zehir kaldı, ne sevgilim. O zaman bitti.” 

Hayatın nehriyle birlikte akmak
 Bir yerde karşınıza çıkan, havadan sudan konuşmaya başladığınız genç bir insan ilham kaynağınız olabiliyor. Biten bir ilişkinin insanı zehirleyen bir etkisi olduğunu hiç düşünmemiştim o söyleyene kadar.
Hayatın sihri, insan ilişkilerinde. İlişkilerse, hep akan, zaman zaman çatallaşıp bölünen ve farklı yataklarda akmaya başlayan, bazen bu yatakların kesişmesiyle akışı birleşen, hayat veren, bazen de taşıp etrafında ne varsa yıkan, içine kattıkları sürükleyip başka yerlere taşıyan bir nehir gibi. İlişkinin sürmesi için, bu nehrin içimizden hep akması gerek. İlişki durağanlaştığında, birlikte akılamadığında, içlerinden biri bir şeye takılıp kaldığında, akmayı sürdürebilenle yolları ayrılıyor.
Ya geride kalan, yerinde duran? “Neden, neden, neden” diye sormayı sürdüren? O, akıştan kopup, kafasını taktığı sığ bir çukurda biriken, yanıtını bulamadığı soruları sordukça içinde bakteri üreyip kirlenen, kendini haklı çıkarabilmek için bırakıp gideni suçladıkça içeni de hasta eden, zehirleyen durgun suya dönüşüyor bana göre.  Ta ki, o zehrini boşaltıp, yeniden nehrin akışına katılana, yeniden üretmeye, değişmeye, değiştirmeye, fark yaratmaya başlamanın bir yolunu bulana kadar. Belki de bir başka yolcu onu bulana kadar...
Peki, bu bir kısır döngü mü? Yolların bir yerde kesiştikten sonra bir yerde yeniden ayrılması... Yeniden başlayıp yeniden bitmesi... Yollar nereye götürüyor insanı?  Gerçek aşk, yolun neresinde bulunuyor?

Haberin Devamı

Kalbinizin şeklini biliyor musunuz?
Bir şeyin şeklini sınırları belirliyor. 0-3 yaş arası için tasarlanan “bul-tak” adlı oyuncak, çocuklara her istediğinin olamayacağını, her şeyin sınırları olduğunu, bir parçayı onun şekline uygun doğru boşluğu bulamazsa takamayacağını öğretiyor. Çocuk bunu deneye deneye öğreniyor. Önce yanlış parçayı, örneğin üçgen parçayı daire boşluğa takmaya çalışıyor Takamayınca anlam veremiyor. Zorluyor. Vurarak o boşluğa sokmaya çalışıyor. Olmayınca sinirleniyor. Sonra o parçayı bırakıp, başkasını deniyor. Sonunda başarıyor. Daha yolun başında, şekilleri, o şekilleri belirleyen sınırları, her şeklin uyacağı doğru bir yer olacağını, deneye yanıla öğreniyor. Başarmak için, doğru parçayı bulana kadar vaz geçmemesi gerektiğini de... 

Masaya kalbin konulduğu oyun
Yetişkinlerin doğru parçayı arama oyununun adı ise, aşk. Her insanın doğduğu yer, ailesi, yaşam koşulları, aldığı eğitim, geçmişi, kalbinin şeklini belirliyor.  Sınırlarını çiziyor. Sting’in “That is Not Shape of My Heart” (Kalbimin Şekli Değil) adlı şarkısı, hayatı devam edegelen bir kumar olarak gören, aşk oyununda şansın kutsal geometrisini bulmak için rakamların dansını izleyen ve hayattaki olguları iskambil kağıtlarının şekilleriyle düşünen gizemli bir kahramanı anlatıyor.
Oyunun sürmesi için, dikkat, zeka, bilgi, para, taktik, deneyim gerekiyor. Ama, kazanmak için, kaybetmeyi de göze alarak masaya konulması gereken, kalp. Kalbinin şekline uygun, kaybettiğinde kazanacağı kalbi bulmak için oynayan kahraman, bakın neler söylüyor:
Kağıtları bir meditasyon olarak dağıtıyor  / Ve onlarla oynarken hiç şüphe etmiyor  / Kazandığı para için oynamıyor / Saygı için oynamıyor / Kartları cevabı bulmak için dağıtıyor /  Şansın kutsal geometrisi / Muhtemel sonucun gizli kanunu / Sayılar bir dansa öncülük ediyor / Biliyorum ki MAÇA’lar bir askerin kılıçları / Biliyorum ki SİNEK’ler savaş silahları / Biliyorum ki KARO’lar bu sanat için para demek / Ama hiçbiri KALBİMİN şekli değil.