Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avustralya, küçük bir kentte yaşanan skandalla çalkalandı. Madenci kenti Mount Isa’da çalışan çok sayıdaki bekâr erkeğin yalnızlığına son vermek için devreye giren Belediye Başkanı John Molony, kadınları şoke eden bir öneride bulundu. “Kente çirkin kadınları toplayın. Burada her kıza beş erkek düşüyor. Mount Isa’da yaşayan kadınlar, başka kentlerdeki kadınlardan daha mutlu görünüyor. Sokakta çok çekici olmayan ama yüzünde koca bir gülümseme olan kadınları görebilirsiniz” demiş.
Haberi okuyunca, dahi matematikçi John Nash’ın hayatını anlatan “Akıl Oyunları”  filmindeki sahneyi anımsadım. Etrafında olanları  gözlerken farkına vardığı durumu kafasında oturtamayan Nash, aradığı yanıtı dört erkek arkadaşıyla gittiği bara, beş kız geldiğinde bulmuştu.
Kızlardan biri, her erkeğin dönüp bakacağı kadar çekici, her birinin kendisini seçmesini isteyeceği kadar güzel, sarışın, gördüğü ilginin farkında olan, kendisi için yarışacaklarından kuşku duymayan ve bütün bunlardan dolayı da bulunduğu ortamda bir yıldız gibi parladığını bilen bir kızdı. Diğer  kızlar da bunun farkındaydı.
Sarışın kızın dikkatini, bu olağanüstü zeki, diğerlerinden farklı, seçmesi için etrafına üşüşen dört arkadaşına katılmayan Nash çekmişti. O Nash’a bakarken, aslında seçimini yapmıştı. Ama Nash, olanları büyülenmiş gibi izliyordu, harekete geçmedi. Kız bunun üzerine kalan dört erkek arasından ikinci seçimini yaptı. Yarışı kaybeden üç erkek, diğer kızlara yöneldi. İkinci tercih olduklarını gören kızlardan yüz bulamadılar.
Nash’a Nobel ödülü getiren “Oyun Kuramı” bu sahnede  gizliydi. Göz kamaştıran kadının tercihi olmak dört erkek için de büyük bir gurur kaynağı ve güç gösterisi olacaktı. Seçilen erkeği grubun bir numarası olduğunu onaylayacaktı. O kişi de, önceki deneyimler nedeniyle belliydi zaten. Diğerlerinin grubun “bir numarası” ile girdikleri bu yarışı kazanamayacağı açıktı. Bildikleri bu gerçeği kabul edip elde edemeyecekleri birinci tercihleri olan sarışın kız yerine, kendileri için daha ulaşılabilir olan diğer kızlardan birine ikinci tercihleri olarak yönelselerdi, o gece her erkek bir kızla eşleşmiş olacaktı. Kimse açıkta kalmayacaktı. Kimsenin kaybetmeyeceği bu akıl oyununun kuralı, içgüdüsel bir farkındalıkla kendi pozisyonunu gerçekçi bir şekilde bilip, kendine uygun olanı kazanmasını sağlayacak olan doğru adımı atabilmekti. Bir numara olan kadının bu oyunda kumar oynamayacağını ve sezgisel olarak hangi erkeğin o grupta “bir numara” olduğunu bileceğini, onu seçeceğini görebilmekti. Bu oyunda, bir numaranın hamlesini tahmin edip, kendi ikincil hamlesini akıllıca planlayan da kazanabiliyordu...


‘Akıl oyunu’nda ‘1 numara’ olan erkekler
Nash, “Herkes kendi kazancını en çoğa çıkarmaya çalışırsa, toplumsal refah da en yüksek seviyeye ulaşır’’ diyen Adam Smith’in yanıldığını, matematik olarak bunun  olamayacağını “Oyun Kuramı” ile kanıtlamıştı.
Akıl oyununda, erkek, grupta kimin birinci olduğunu ve kendi konumunu bildiğinde, kaybe-den olmuyor. Uzlaşmacı olunduğunda anlaşmaya varılabiliyor. Uzlaşmama, ‘‘taraflardan biri kazanmışsa, diğeri mutlaka kaybetmiştir’’ anlayışından kaynaklanıyor. Nash’ın oyununda, iki tarafın da kazanacağı veya kaybedeceği durumlar da mevcut.  İçlerinden birinin kazandığı durumda diğerinin mutlaka kaybettiği anlayışından kurtulunursa, çözüm bulunuyor. 
Ancak, Nash’ın sonradan itiraf ettiği gibi, “insan, bir makine gibi, her durumda rasyonel karar veren bir canlı” değil. Kendi pozisyonunu değerlendirirken gerçekçi olamıyor. Herkes “bir numara” olmak istiyor. Ama “bir” kişi başarıyor...