Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beynimizi dış etkilere karşı koruyan kemiklere “kafatası” diyoruz. Sevgi ve aşk ile ilişkilendirilen  kalbimizi koruyan kemiklerin adıysa, “göğüs kafesi”. Kaburgalarımız da kafese benziyor zaten. Her ne kadar esneyebiliyor olsa da...Bu adı verirken, incinmesin, acı çekmesin diye kalbimizi de bir kuş gibi kafese kapattığımızın farkında mıydık acaba?
Günlerdir içimde, adını koyamadığım garip bir duygu vardı. Bilim-kurgunun en önemli yazarlarından Ursula K. Leguin’in “Karanlığın Sol Eli” adlı romanının sonlarına doğru, içimi fena halde acıtan bir kaç cümleyi okuyunca, bu duygunun “hüzün” olduğunun farkettim.
Roman, dünyamıza benzeyen “Kış” adlı gezegende geçiyor. Tüm sakinleri çift cinsiyetli (androjen) olan Kış’taki kişiler, yılın belli dönemlerinde o anki hormonal durumlarına göre erkek ya da kadın oluyor. Bir gün, kişilerin sürekli kadın veya erkek olduğu bir yaşamdan, gezegenler arası birliğe onların da katılması için erkek bir elçi geldiğinde, benzerlik ve benzemezlik, parça ile bütün arasındaki ilişki ve çelişkiler yaşanmaya başlıyor. Yazar, buzlar üzerinde aylar süren zorlu bir yolculuk sırasında bedeni kadınlık hormonu salgılamaya başlayan Kış’lı Estraven ile uzaydan gelen Ai arasındaki yakınlaşmayı, Ai’nin ağzından anlatıyor: 

Sevileni incitme korkusu
“Her ikimiz de sürgün olduğundan, çok ihtiyaç duyduğumuz ve zorlu yolculuğumuzun gün ve geceleri boyunca çok iyi kanıtlandığından artık aşk bile denebilecek bir arkadaşlıktı bu. Ama aramızdaki bu farklılıktan, yakınlık ve benzerlikten değil, farklılıktan doğuyordu aşk; ve bizi bölen şey üzerinde uzanan bir köprü, tek köprüydü . Cinsel olarak karşı karşıya gelmemiz bir kez daha iki yabancı yaratık olarak karşı karşıya gelmemiz demek olacaktı . Dokunabileceğimiz tek biçimde dokunmuştuk birbirimize.”
“Ondan sonraki bir kaç  gün boyunca birbirimize karşı ürkek ve ihtiyatlı davrandık. Ne de olsa iki insan arasındaki derin bir sevginin derin bir acı da verme gücü ve olas1ılığı vardı . O geceye dek Estraven’ i incitebileceğim aklıma gelmemişti hiç.” 

Aşk: Ruhun gökkuşağı
Aşk ile aramızdaki aşılması zor sınır, sevginin acı verme gücüyle bu denli iç içeliği mi? Sevmek isterken sevdiğimizi incitip ona acı vermekten mi korkuyoruz? Sevilmek isteyip de aşığımızın bizi incitip acı da verebilecek olması olasılığı mı gözümüzü korkutuyor? Ağlamaktan veya ağlatmaktan korkarsak, bir yüzü “sevgi”, diğer yüzü “acı” olan aşkı nasıl yaşayabiliriz? Kızılderililerin “Gözün yaşı olmadan, ruhun gökkuşağı olmaz” sözü, aşkı anlatıyor. Onlar, incinen, acıyan ve kırılanın, kalbimiz değil, kabı olduğunu biliyor...

Haberin Devamı

Ayşecik’in vazosu
Eski Türk filmlerinden birinde Ayşecik’in ünlü bir repliği vardır. Kırılan kalbin bir daha eskisi gibi olamayacağını anlatmak için vazoyu yere atıp kırar, sonra babasına bağırır: “Haydi tamir et. Yapıştırsan bile ilk günkü gibi olur mu?” Sizce de kırılmamalı mı o vazo? Bence kırılmalı...
O vazo da zaten kalbimiz değil. “Biri dokunur da incinir” diye kalbimizi içine kapattığımız kafes. İçimizdeki sihrin, her şeyi yapmaya muktedir olan “cin”in içine kapatıldığı sihirli lamba gibi. Dileklerimizi gerçekleştirecek o sihri hepimiz istiyoruz ama Alaaddin’in prensesle aşkı bulduğu masalda, cinin serbest kaldığını unutuyoruz. Aşkın ancak her şeyi göze alabilecek bir yürek açıklığına ve cesaretine sahip olanların yoluna çıkacağı gerçeğine gözlerimizi sımsıkı kapatıp, kırılmasın diye, kalbimizi içine koyduğumuz vazoları sakınıyoruz...

Haberin Devamı

Tarot’da ‘Âşıklar’ kartı

Haberin Devamı

Tarot destesindeki “Âşıklar” kartının Marsilya Destesi’ndeki adı “Âşık”tır ve erkek aşığı belirtir. Astrolog Erhan Altunay’ın yorumuna göre, karttaki erkek, biri yaşlı ve çirkin, öteki genç ve güzel iki kadın ile sembolize edilen “annesi” ve “sevgilisi” arasında kalmıştır. Güneş figürünün üzerinde, elindeki oku genç kadına yöneltmiş Eros bulunmaktadır. Ancak, genç erkeğin yüzü yaşlı kadına  dönüktür. Erkek, dönüşüm yolunda dişi ve erkek yönlerini tanıdıktan sonra, yol ayrımına gelmiştir. Erkek o kadar güçlü değildir, yüzü annesine dönüktür ama kendisine yardımcı olan Eros’tur. Erkek, aşk sayesinde annesinden koparak genç kadına doğru gidebilecektir. Bunu yapması zorunludur. Bu aynı zamanda çocukluğu ve geçmişi de bırakmak anlamına gelir.