Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aynaya baktığında kendini gerçekten güzel bulan kaç kadın vardır acaba? Ama, cildi, gözleri veya saçlarının rengi farklı, elmacık kemiklerinin, çenesinin, burnunun, dudaklarının veya dişlerinin biçimi değişik, göğüsleri veya kalçaları biraz daha küçük veya büyük, boyu daha uzun veya kısa olsa daha güzel görüneceğini düşünmeden...

Gerçek aşk güzelleştirir



Yönetmen Lee Tamahori’nin “Next” adlı filminde, iki dakika sonrasına kadar geleceğini görebilen Chris Johnson için tek istisna, gerçek aşkı yaşayacağını ve geleceğini paylaşacağını gördüğü Liz idi. İki dakikadan çok daha ilerisini görmüştü. İkinci kez izledim filmi. Ama, çok ilgimi çeken fantastik kurgu türünde başarılı bulduğum bir örnek olduğu için değil sadece. Chris’in, geleceği görebilme yeteneği sayesinde bulabildiği Liz’e baktığında, ona neden âşık olacağını anladığı anı da anlamlı bulduğum ve “güzellik” konusunda yazacaklarıma ilham verdiği için  izledim.

Erkeğe güzel görünen kadınlar
Chris, gözlerini ayıramadığı Liz’e bakarken onda gördüğü “güzelliği” anlatabilmek için, İtalyan ressam Elio Carlotti’nin “Güzellik, bir araya gelen parçaların hiçbir şey eklenmesine, çıkarılmasına veya değiştirilmesine gerek kalmadan işlemesidir” sözünü kullanmıştı. Birçok yoldan tanımlanmaya çalışılsa da yaşanmadan ne olduğu anlaşılamayacak olan “gerçek aşk”ı tanıyabilmenin bir yolu da bu olmalı. Yani, bakılanın, bakan kişinin kendi mükemmelliğini, tümlüğünü, tamamlanmışlığını yansıtıyor olması.
Her kadın o filmde Liz’i canlandıran Jessica Biel kadar güzel olmayabilir. Ama kendisine o şekilde bakabilen bir erkeğin karşısında, hangi kadının aklından bedeninin herhangi bir yerinin fazla veya eksik olduğu geçer? Ya da, her hangi bir yerinin değişmesi gerektiğini düşünür? Belki, öyle bir anda görünümümüzü kusursuz kılan, aynaya baktığımızda kendimizi çirkin hissettiren tüm baskılardan özgür kıldığımız bedenimizin her bir parçasının birbiriyle mükemmel bir uyuma girmesidir. Belki, gerçek güzelliğimiz, içimizden  bu sayede kendisine bir çıkış yolu bularak dışımıza yansıyordur. Belki de bir kadını, ancak gerçek aşk bu denli güzelleştiriyordur.
Bir erkeği bir kadına böyle baktıran nedir peki?


Cindrella’nın pabucu
Ayaklarım ve ayakkabılarım çocukluğumdan beri sorun oldu. Ayaklarımın küçük görünmeleri için ayakkabılarımı hep biraz küçük seçer, parmaklarımı bükerek giyerdim. Yürürken acıdığında da, annemler kızmasın diye sesimi çıkarmazdım. Küçük kalması için ayakları cendereye sokulan Çinli kadınların çektiği işkence de böyle bir şey olmalı. Ayağa uymayan ayakkabıyla yürümek kadar ne sıkıntı verebilir?
Büyüdüğümde ayaklarıma uygun büyüklükte ayakkabı almaya başladım. Bu kez de görünümüyle ilgili sorun yaşadım. Küçük ayakkabı merakım yüzünden parmaklarımın şekli bozulduğundan ve baş parmağımın kemikleri dışa doğru çıktığından ucu sivri veya uca doğru daralan ayakkabılar giyemedim. Bantlı ayakkabılarla aram hiç iyi olmadı. Boyum uzun görünsün diye topuksuz ayakkabı giymek istemedim. Dolgu topuklu ayakkabılar yakışmıyor. Çok ince topuklu ayakkabılarla rahat yürüyemedim. Giydiğim birçok ayakkabı beni rahatsız etti. Bazılarının arkası topuklarımı yara yaptı. Ama, yıllar içinde, deneye yanıla, canım kimi zaman yansa da, ayağımın rahat ettiği ve gözüme iyi görünen kalıbı buldum.  

Başkasının ayakkabısıyla yürümek
Bir kadının erkeklerle ilişkilerini ve kendisi için doğru erkeği bulmasını da, giydiğinde kendisini şık, güzel, seksi, kadınsı ve rahat hissetmesini sağlayacak yüksek topuklu ayakkabının bulunması sürecine benzetiyorum biraz. İnsan, ayağına neyin uyup uymadığına, neyin yakışıp yakışmadığına karar verebilmek için, uyan veya uymayan, yakışan veya yakışmayan birçok ayakkabıyı deniyor. Bazen ayağını sıkan, bazen yara yapan, bazen esneyip büyük gelen ayakkabıları giyerken yaşadığı rahatsızlıklardan sonra, uygun olanı buluyor.
İngilizler, kişinin bir başkasının duygularını anlayabilmek için kendisini onun yerine koymasını,  “Başkasının ayakkabısıyla bir mil yürümek” deyimiyle anlatıyor. Bir erkeğin kişiliği, duyguları, kalbinin şekli, yüksek topuklu kadın ayakkabısı gibi. Kadın o ayakkabıyı giydiğinde, “Keşke topuğu, derisi, rengi veya modeli öyle değil de böyle olsaydı, şurası olmasaydı veya burası değişebilseydi” demediğinde, ayakkabı ayağına mükemmel uyduğunda,  erkek de aradığı kadını bulmuş oluyor. Kendisini tamamlanmış hissettiren  o kadın, gözüne çok güzel görünüyor...